28 Ağustos 2014 Perşembe

SumerTanrisi Enki'nin Tabletleri

  

Bunlar; tanrı Enki’nin kulu; Eridu kentinin oğlu, usta yazıcı Endubsar’ın sözleridir:

Büyük Afetten sonraki yedinci yılın ikinci ayının on yedınci gününde büyük tanrı, insanoğlunun hayırhah biçimlendiricisi, her şeye gücü yeten ve iyiliksever efendim Enki tarafından çağırıldım.
Kötülük Rüzgarı şehre dogru yaklaşırken Eridu’dan çorak steplere kaçabilmiş olan az sayıda insanın arasındaydım. Ateş yakmak için çalı çırpı toplamak üzere kıra dogru uzaklaştığım bir sırada basımı kaldırıp baktım ki ne göreyim, güneyden bir Kasırga çıkageldi. Çevresinde kırmızımsı bir parlaklık vardı ve hiç ses çıkartmıyordu. Yere eriştiğinde karnından dört tane dik ayak çıktı ve parlaklık kayboldu. Kendimi yere atıp yüz üstü kapaklandım çünkü bunun bir ilahi görüm oldugunu biliyordum. Başımı kaldırıp bakınca yanı basımda ıkı ılahi içlinin durmakta oldgunu gördüm. Yüzleri insan yüzüydü ve giysileri cilalı tunç gibi parlamaktaydı. Bana adımla seslenip şöyle dediler; Büyük tanrı, efendi Enki tarafından çağırılıyorsun. Korkma çünkü kutsandın. Seni alıp göğe çıkartmaya ve onun Magan Ülkesinde, Magan Nehrinin ortasında adanın ustunde, savakların oldugu yerdeki meskenıne götürmeye geldik. Ve onlar konusurken, Kasırga ateşten bir atlı arabaymışcasına kendını yükseltip gitti. Her biri bir elimden tutup beni kaldırdılar, beni Yer ve Gök arasında kartalların süzüldükleri gibi hızla tasıdılar. Topragı ve suları, ovaları ve dalgaları görebiliyordum. Beni, büyük tanrının meskenınin girişindeki adanın üstünde yere indirdiler.

Ellerimi bıraktıkları anda daha once eşini benzerini görmediğim bir parlaklık beni sarıp yere çaldı; yasam nefesim boşalmışçasına yere yıgıldım. Adımı çağıran bir sesle, sanki en deri uykudan uyanırmısçasına kendime gelmeye basladım. Kapalı bir mekanın içindeydim. Karanlıkta ama bir ışıltı da vardı. Sonra adım, sesleri en derin tarafından bir kez daha soylendı. Sesi duyabiliyor olmama ragmen ne nereden geldiğini görebildim ne de konusanın kım oldugunu. Buradayım, dedim. Derken bu ses bana şöyle dedi: Adapa’nın evladı Enduupsar, yazıcım olasın, sözlerimi tabletlere yazasın, diye seni seçtim. Aniden, bu mekanın bir kısmında bir parlaklık peydah oldu. Yazıcılara has bir çalışma yeri gördüm: Bir yazıcı masası ve iskemlesi; ayrıca güzelce biçimlendirilmiş taş tabletler vardı. Ama ne kil tablet ne de yaş kil kabı gördüm. Masanın üstünde sadece bir yazı kalemi duruyordu; parlaklıgın ıcınde hiçbir kamış yazı kalemine benzemeyen şekilde duruyordu. Ve o ses tekrar konusup şöyle dedi: Eridu kentinin oğlu, sadık kulum Endubsar. Ben, efendin Enki’yim.

Sözlerimi yazıya dökmen için seni çağırttım çünkü Büyük Afetten dolayı insanoglunun basına gelenlerden dolayı çok uzgunum. Olayların dogru sırasını kayda geçirmek ısterım ki tanrılar da insanlar da ellerimin temiz oldugunu bilsinler. Buyuk Tufandan beridir Dünya’nun, tanrıların ve dünyalıların basina böyle bela gelmedi. Ama Büyük Tufan mukadderdi. Ancak büyük afet mukadder değildi. Yedi yıl önce olan bu afet olmak zorunda degıldı. Önlerinebilirdi ve ben, Enki bunu önlemek için elimden gelen her seyi yaptım heyhat, başaramadım.

Kısmet miydi yoksa kader mi? Kararı gelecekte verile çünkü günlerin sonunda bir Yargılanma Günü olacaktır. O gün Dünya sarsılacak ve nehirler yatak değiştirecek; öğle vakti karanlık çökecek, geceyse göklerde bir ateş olacak; geri dönen göksel tanrının günü olacak o gün. Ve ister tanrılardan ister insanlardan olsun kimin hatatta kalıp kimin yok olacagı; mukadder olan şey bir devrenın içinde tekrarlanacaktır ve kısmet olan şey ve de yalnızca kalbin niyetının iyiye mi kötüye mi yol açtıgı yargılanacaktır. Ses sessizleşti sonra büyük tanrı tekrar konusup şöyle dedi: İşte bu nedenle ki sana Başlangıcların ve Önceki Zamanların gerçek hıkayesini anlatacagım çünkü gelecek, geçmişte yatmaktadır.

Kırk gün kırk gece ne bir şey yiyecek ne de içeceksin; yalnızca bir kereliğine su ve ekmek göreceksin ve bu seni görevin bitene dek idare edecek. Ses durakladıve birdenbire, mekanın baska bir yerinde bir ışıltı ortaya cıktı. Bir masa gördüm; üstünde bir tabak ve kupa vardı. Kalkıp oraya gittim; tabakta ekmek ve kupada su oldugunu gördüm. Büyük tanrı Enki’nin sesi yine konusup şöyle dedi: Endubsar, ekmekten ye ve sudan iç; kırk gün kırk gece tok kal. Söylendiği gibi yaptım. Sonrasında o ses bana yazıcı masasına oturmamı söyledi; oradaki ışıltı çoğaldı.

Oldugum yerde ne bir kapı nede bir gedik vardı ama yinede ortalık gün ortası gibi pırıl pırıldı. Ve ses şöyle dedi: Yazıcı Endubsar, ne görüyorsun? Başımı kaldırıp bakınca ışıltının huzmelerinin masaya, taslara ve yazı kalemine döküldüğünü görüp şöyle dedim: Taş tabletler görüyorum ve renkleri gök yüzü gibi duru. Daha önce hiç görmediğim bir yazı kalemi görüyorum; sapı hiç de kamışa benzemiyor ve ucu ise bir kartalın pencesini andırıyor. Ve ses şöyle dedi: Bunlar, üstünde sözlerimi yazacagın tabletlerdir. İsteğim üzerine en iyi lacivert tasından iki pürüzsüz yüzü olacak şekilde kesildiler. Gördüğün yazı kalemi ise bir tanrının eseridir; sapı altın gümüş alaşımından ve ucu ise ilahi kristalden yapılmıştır. Sağlamca eline oturacak ve tabletin üstünü sanki ıslak kili işaretliyormuşçasına kolayca kazıyacaksın. Ön yüze iki sütun halinde yazacaksın, her bir taş tabletin arka yüzüne iki sütun halinde yazacaksın. Sözlerimden ve cümlelerimden sapmayacaksın!

Bir duraklama oldugunda taşlardan birine dokundum; yüzeyi pürüzsüz cilt gibiydi, yumusacık geldi elime. Kutsal yazı kalemini elime aldım, tüy gidi hafifti. Sonra büyük tanrı Enki konusmaya basladı ve ben onun sözlerini, tam söylediği gibi yazmaya basladım. Sesi bazen gürdü, bazende neredeyse fısıltı. Bazen sesinde neşe veya gurur vardı, bazense acı ve ıstırap. Ve bir tabletin iki yüzü de yazıyla dolunca, devam etmek ıcın diğerini aldım. Son sözleri söyledikten sonra büyük tanrı durakladı ve derin bir iç çekiş sesi duydum. Ve şöyle dedi: Kulum Endubsar, kırk gün kırk gece boyunca sözlerimi sadakatle kayda geçirdin. Görevin burada tamamlandı. Şimdi bir başka tablet al eline; üstüne kendi yeminini yazacak ve sonuna ise mührünle tanıklık ettiğini gösteren işareti basacaksın, tableti alıp diğer tabletlerle birlikte ilahi sandığa koy çünkü belirlenmiş bir zamanda, seçilmiş olanlar gelip sandıgı ve tabletleri bulacak ve sana yazdırdıgım her seyı oğrenecekler; Başlangıçların, Önceki Zamanların ve Eski Zamanların ve Büyük Afetin gerçek hikayesi bundan böyle Efendi Enki’nin Sözleri olarak bilinecek. Ve bu geçmişe Tanıklık Kitabı ve geleceğin Kehanet Kitabı olacak çünkü gelecek, geçmişte yatmaktadır ve başlar da son olacaktır. Durakladı ve ben tabletleri alıp onları dogru sırasıyla birer sandıga yerleştırdım.

Sandık akasya agacından yapılmıstı ve dısı altın kaplamaydı. Bir duraklama oldu ve sonra efendim Enki şöyle dedi: Sana gelince Endubsar, büyük bir tanrıyla konustun ve beni görmesen de huzurumda kaldın. Böylece kutsanmış oldun, bundan böyle benım halka seslenen sözcüm olacaksın. Onlara dogru hayat sürmelerini tembihle çünkü iyi ve uzun bir hayatın temelidir bu. Onları teselli de edeceksin çünkü yetmiş yıl içinde şehirler yeniden kurulup ürünler yeniden filizlenecek. Esenlik olacak ama savaş da olacak. Yeni uluslar kudretli hale gelecek, krallıklar kurulup yıkılacak. Eski tanrılar bir kenara çekilecek ve kısmetleri yeni tanrılar belirleyecek. Ama günlerin sonuna gelindiğinde hakim olacak olan kaderdir ve gelecekle ilgili olanlar, benım geçmışle ilgili sözlerımın ıcınde önceden bildirilmiştir. Bunların hepsini, Endubsar, halka sen anlatacaksın. Sonra bir duraklama ve ardından sessizlik geldi. Ve ben, Endubsar yere kapaklanıp sordum: Peki ama ne söyleyeceğimi nasıl bileceğim ? Ve efendi Enki’nin sesi şöyle dedi: Gökde işaretler olacak ve söylenecek sözler sana rüyalarda ve görümlerde gelecek. Senden sonra baska seçmilmiş peygamberler (insanlar anlamın da) de olacak. Ve en sonunda bir Yeni Yer ve bir Yeni Gök olacak ve de peygamberlere artık ihtiyac kalmayacak. Sonra sessizlik çöktü ve ışıltılar söndü ve ruh beni terk etti. Tekrar kendime geldiğimde, Eridu’nun dısındaki tarlalardaydım. Usta Yazıcı Endubsar’ın Mührü...

Usta Yazıcı Endubsar’ın Mührü EFENDİ ENKİ’NİN SÖZLERİ
Birinci Tabletin Özeti: Sümer’in yıkımına ağıt Nükleer bulut yayılırken tanrılar şehirlerinden nasıl kaçtılar Tanrılar Meclisindeki Görüşmeler Dehşet Silahlarını serbest bırakmakla ilgili meşum karar Tanrıların kökeni ve Nibiru’daki ürkütücü silahlar Nibiru’nun kuzey – güney savaşları, birleşme ve hanedan saltanatları Nibiru’nun güneş sistemindeki yeri Küçülüp incelenen bir atmosfer iklim değişikliklerine sebep olur Atmosfere kalkan yapmak için altın elde etme girişimi başarısız olur Bir gaspçı olan Alalu volkanik gazları harekete geçirmek için nükleer silahları kullanır Hanedanın varisi Anu, Alalu’yu tahtan indirir Alalu bir uzay aracı çalıp Nibiru’dan kaçar.

Işıldayan bir gezegen olan Nibiru’nun betimlemeleri İkinci Tabletin Özeti: Alalu’nun nükleer silahlarla donanmış uzay aracıyla uçuşu Rotasını Ki’ye, yedinci gezegene (Dünya) çevirir Niçin Dünya’da altın bulmayı ummaktadır Güneş Sisteminin kozmogoni; Tiamat’ın suyu ve altını Nibiru’nun dış uzaydan gelip ortaya çıkışı Göksel Savaş ve Tiamat’ın parçalanması Tiamat’ın bir yarısı olan Dünya ondan sularını ve altını miras alır Tiamat’ın ana uydusu Kingu. Dünya’nın Ay’ı haline gelir Nibiru’nun kaderi sonsuza dek Güneş’in etrafında dönmektedir Alalu’nun gelişi ve Dünya’ya inişi Altın bulan Alalu, Nibiru’nun kısmetini ellerinde tutmaktadır.
Babil döneminden kalan bir Göksel Savaş betimlemesi Üçünü Tabletin Özeti:Alalu haberi Nibiru’ya ışınlayıp yeniden krallık iddiasına bulunur Şaşıran Anu meseleyi krallık meclisine sunar Anu’nun Önde Gelen Oğlu Enlil, olayı yerinde doğrulamayı önerir Anu’nun İlk Oğlu ve Alalu’nun damadı olan Ea bu iş için seçilir Ea gök sandalını bu yolculuk için hünerle donatır Anzu tarafından uçurulan uzay gemisi elli kahramanı taşımaktadır Zorlukları atlatan Nibirulular, Dünya’nın manzarasına kayran kalır Alalu’nun yönlendirmesiyle, suya inip kıyıya çıkarlar Evden Uzaktaki Ev’i, Eridu’yu yedi günde kurarlar Sulardan altın çıkartma işlemine başlar Miktar çok az olmasına rağmen Nibiru hemen yollanmasını talep eder Pilotlardan biri olan Abgal bu yolculuk için Alalu’nun gemisini seçer Yasaklanmış nükleer silahların gemide oldugu keşfedilir Ea ve Ebgal Dehşet Silahlarını gemiden çıkartıp saklarlar.

Dünya – Mars bağlantısı (M.Ö. 2500 civarından bir betimleme) Dördüncü Tabletin Özeti:Nibirulular azıcık altın tedariğine bile sevinirler Altının atmosfere kalkan olarak kullanımı sınanır ve başarılı olur Dünya’ya daha cok kahraman ve yeni araç gereç yollanır Sulardan altın çıkartma işlemi hayal kırıklığı yaratmayı sürdürür Ea, Abzu’da derinlerden kazılıp çıkartılması gereken altın kaynakları bulur Önemli bir karar için Enlil, sonra Anı Dünya’ya gelirler Üvey kardeşler kavga edince alacakları görevler kurayla belirlenir Enki (Dünya’nın Efendisi) unvanını alan Ea Abzu’ya gider Enlil, sabit tesisleri geliştirmek için Edin’de kalır Anu ayrılmaya hazırlanırken Alalu’nun saldırısına uğrar Yargılanan Yediler Alalu’yu Lahmu’ya sürgün cezasına çarptırırlar Anu’nun kızı Ninmah tıp subayı olarak Dünya’ya yollanır Lahmu’da (Mars) uğrayan Ninmah, Alalu’yu ölmüş bulur Alalu’nun yüzünü andıracak biçimde oyulan bir kaya onun mezar taşı olur Anzu’ya Lahmu İstasyonunun komutası verilir.
                                                    (Mars'ta bulunan kayalara oyulmus yuz )

Suların ve madenlerin tanrısı olarak betimlenen Enki.Beşinci Tabletin Özeti:
Ninmah bir grup kadın hemşire ile Dünya’ya varır İksir sağlayan bitkiler yetiştirilmesi için tohumlar getirir Enlil’e, evlilik dışı beraberliklerinden doğan oğlu Ninurta’nın müjdesini verir Enki, Abzu’da bir mesken ve maden ocakları kurar Edin’De, Enlil uzay ve diğer tesisleri kurar Dünya’daki Nibiruluların ( ‘ Anunnakiler ‘ ) sayısı altı yüzü bulur Üç yüz ‘ İgigi ‘ Lahmu’daki (Mars) tesisleri işletir Sud’a zorla sahip oldugu için Enlil sürgüne gönderildiği sırada saklanan silahları öğrenir Sud, Enlil’in eşi Ninlil olur, ona bir oğul doğurur (Nannar) Ninmah Abzu’ya gidip Enki’ye katılır, ona kız çocuklar doğurur Enki’nin eşi Ninki, oğulları Marduk ile gelir Enki ve Enlil daha çok oğullar edindikçe Dünya’da kabileler oluşur Çektikleri güçlükler nedeniyle İgigiler, Enlil’e karşı bir darbe yapar Ninurta, onların önderi Anzu’yu hava savaşlarında yener Daha çok altın çıkartmaları izin zorlanan Anunnakiler isyan eder Enlil ve Ninurta isyancıları suçlarlar Enki yapay yolla İlkel İşçiler oluşturmayı önerir.

Enlil, Ninmah, Enki ve İsimud (Sümer betimlemesi)Altıncı Tabletin Özeti:
Duyduklarına inanamayan önderlere Enki bir sır açıklar: Abzu’da, Anunnakileri andıran bir yaratık serbestçe dolaşmaktadır, Onun yaşam özü Anunnakilerin yaşam özüyle çoğaltılarak Zeki bir İlkel İşçi olması için niteliği arttırılabilir. Enlil, Yaratmak Her Şeyi Başlatan Baba’ya mahsustur, diye bağırır Ninmah, Suretimizi zaten mevcut bir yaratığa vereceğiz, diye savunur Hayatta kalabilmek için altına fena halde ihtiyacı olan önderler ‘evet’ derler Enki, Ninmah ve Enki’nin oğlu Ningişzidda deneylere başlarlar Pek çok başarısızlıktan sonra kusursuz model Adamu elde edilir Bubaşarısından dolayı Ninti ( ‘Yaşam Hanımı’ ) unvanını alır Enki’nin eşi Ninki dişi Dünyalının, Ti-Amat’ın biçimlendirilmesine yardım eder Melez olan Dünyalılar çiftleşmekte ama üreyememektedirler Ningişzidda onların Yaşam Ağacına iki önemli dal daha ekler Onaylanmamış işler yapıldıgını keşfeden Enlil, Dünyalıları kovar.

Ningişzidda’nın çift sarmalı DNA amblemi Yedinci Tabletin Özeti:Abzu’ya dönen Adamı ve Ti-Amat’ın çocukları olur Dünyalılar çoğalıp madenlerde ve hizmetkar olarak çalışmaya başlarlar Enlil’in ikiz torunları Utu ve İnana doğar Anunnaki çiftlerinin Dünya’da çocukları doğar İklim değişiklikleri Dünya ve Lahmu’da güçlüklere sebep olmaktadır Nibiru’nun yörüngesi üstünde yol alırken yaklaşmasına afetler eşlik eder.
Enki ve Marduk Ay’ın inceler ve buasının yaşanmaz olduguna karar verirler Enki takım yıldızları ve Göksel Zamanı belirler Kendi kısmetınden dolayı gücenik olan Enki, Marduk’a en üstün olacağı sözünü verir Anu yeni uzay limanının komutasını Marduk’a değil, Utu’ya verir Enki iki Dünyalı dişi ile birleşir Biri Adapa adlı oğul, diğeri Titi adlı bir kız doğurur Babaları oldugunu saklayan Enki onları buluntu cocuklar olarak yetiştirir Çok zeki olan Adapa ilk Uygar İnsan olur Adapa ve Titi çiftleşir; iki oğulları olur: Ka-in ve Abael.

Utu (Şamaş) ve İnanna (İştar)Sekizinci Tabletin Özeti:Adapa’nın geniş kavrayışı Nibiru’nun alimlerini şaşırtır Anu’nun buyrugu üstüne Adapa Nibiru’ya götürülür Bir Dünyalının ilk uzay yolculugu Enki Adapa’nın babasının kimliğini Anu’ya açıklar Enki yaptıgı işi, besin ihtiyacının kalmaması bahanesiyle haklı çıkarır Adapa çiftliğe ve çobanlıga başlamak üzere geri yollanır Enlil ve Enki tahıl tohumları ve davar nesilleri oluştururlar Ninurta Ka-in’e tahıl yetiştirmeyi öğretir.
Marduk Abel’e çobanlıgı ve yün eğirmeyi öğretir Su yüzünden dövüşürken Ka-in bir yumrukla Abel’i öldürür Ka-in cinayetle suçlanıp sürgüne yollanır Adapa ve Titi’nin başka çocukları olur ve aralarında evlenirler Adapa ölüm döşeğinde, varisi olarak oğlu Sati’yi kutsar Torunlarından biri olan Enkime, Marduk tarafından Lahmu’ya (Mars'a)götürülür.

Ninurta ve İlahi Kartal sembolü Dokuzuncu Tabletin Özeti: İnsanlık çoğalır; Adapa’nın soyu kraliyeti oluşturur Enlil’e karşı gelen Marduk bir Dünyalı kadını eş alır Göksel karışıklıklar ve iklim değişimleri Lahmu’yu etkiler İgigiler Dünya’ya inerek Dünyalı kadınları yakalayıp eş alırlar Rastgele ilişkilere giren Enki’nin bir insan oğlu olur, Ziusudra Kuraklıklar ve salgın hastalıklar Dünya’da büyük ıstıraplara sebep olur Bunu işlenen günahların mukadder cezası olarak gören Enlil anayurda dönmek ister Gizemli bir elçi onları kaderlerine karsı gelmemeleri konusunda uyarır Afete yol açacak Tufanın yaklaştıgını gösteren işaretler artar Anunnakilerin çoğu Nibiru’ya dönmek üzere yola çıkarlar Enlil, insanlıgın yok olmasına izin verecek bir planı zorla kabul ettirir Enki ve Ninmah Dünya’nın Yaşam Tohumlarını koruma altına almaya başlarlar. Geride kalan Anunnakiler Tufan Gününe hazırlanırlar Uyarı işaretini Aşağı Dünya’nın Efendisi Nergal verecektir,

Enki Tufan ile ilgili sırrı açıklıyor Onuncu Tabletin Özeti:Gizemli elçi bir rüya görümde Enki’ye görünür Enki’ye oğlu Ziusudra (Baska kaynaklarda Nuh veya Noah diye geciyor.) aracılıgıyla insanlıgı kurtarması söylenir Enki bir bahaneyle Ziusudra’yı bir denizaltı inşa etmeye yönlendirir Tekneye bir kılavuz biner, yanında Dünya’nın yaşam tohumlarını getirir Nibiru’nun yaklaşması Akdiyar’ın buz örtüsünün kaymasına neden olur Oluşan gel git dalgası Dünya’yı suyla kaplar Geride kalan Anunnakiler Yörüngeden Dünya’nın başına gelenlere hayıflanırlar Sular çekilir; Ziusudra’nın teknesi Kurtuluş Dağının (Kuran'da Cudi Dagi,Tevrat'ta Agri Dagi, bazi digger kaynaklarda ise Ararat Dagi diye gecer.)üstüne oturur. Bir Kasırgayla aşağıya inen Enlil, Enki’nin hilesini keşfeder Enki bunun Her Şeyin Yaratıcısı tarafından mukadder kılındığına Enlil’i ikna eder. Felaketten sağlam kurtulan İniş Platformunu geçici üs olarak kullanırlar Orada kurulan Yaratılış Odasında tahıllar ve davarlar biçimlendirilir Denizlerin Ötesindeki Diyarlardan bol miktarda altın bulunur Eski diyerlarda yeni uzay tesisleri kurulur Bunlar arasında iki yapay dağ ve aslan biçimli bir yontu (Misir piramidleri ve Aslan kafali sfenkten bahsediyor)vardır Ninmah yeniden şiddetlenen rekabeti çözmek için bir barış planı önerir Davarlar ve tahıllar İnsanlığa bahşedilir.

On Birinci Tabletin Özeti:Uzay Limanının toprakları, Tilmun tarafsız bölge ilan edilir Ninharsag olarak yeni bir unvan alan Ninmah’a bağışlanır Marduk Kara Diyarları alır, Enlilciler Eski Diyarları Marduk’un torunları tartışır; Satu, Asar’ı öldürür Asar’ın eşi Asta kendi kendini dölleyerek Horun’u doğurur Tilmun semalarındaki hava savaşlarında Horon, Satu’yu yok eder Enlilciler başka bir uzay limanının yapımına girişmeden akıllıca oldugunu düşünmektedir Enki’nin oğlu Dimuzi ile Enlil’in torunu İnanna birbirlerine aşık olur Sonuçlardan korkan Marduk, Dumuzi’nin ölümüne yol açar Dumuzi’nin cesedini ararken İnana ölüme terk edilir ve sonra diriltilir İnanna, Marduk’u yakalayıp cezalandırmak üzere bir savaş açar Enlilciler, Marduk’un Büyük Tepede saklandıgı yere girerler Marduk’u diri diri gömmek üzere en üst odayı mühürlerler Marduk’un eşi Sarpanti ve oğlu Nabu onun yaşamının bağışlanması için yalvarırlar Tepenin sırlarını bilen Ningişzidda, Marduk’a ulaşır Hayatı bağışlanan Marduk sürgüne yollanır Enki ve Enlil Dünya’yı oğulları arasında bölüştürürler.

Ninurta’nın Zaferi ve Büyük Piramitler On İkinci Tabletin Özeti: Toprak kurur, ovalar ve nehir vadilerine yenıden yerleşirler Denizlerin Ötesindeki Diyardan bol miktarda altın çıkar Anu ve eşi Antu unutulmaz bir ziyaret için gelirler Hatıralarını tazeleyen önderler Kaderin piyonları olduklarını fark ederler İnsanlığa üç uygarlık bölgesi tayin ederler Dünya’dan ayrılmadan önce Anu tarafından affedilen Marduk hala isyankardır Birinci Bölge ve uzay tesisleri Enlilcilerin topraklarıdır İnsanlıgın ilk uygarlıgı Birinci Bölge (Sümer)de başlar, Marduk kanuna aykırı bir fırlatma kulesi inşa etmek üzere bir bölgeye el koyar, Enlilciler tarafından engellenen Marduk İkinci Bölgeyi ele geçirir (Misir'i)Ningişzidda’yı (Tot) tahttan indirip uzak diyarlara sürgün eder Kendisini yeni bir dinin en üstün tanrısı Ra ilan eder Yeni bir uygarlıgın basladıgını göstermek üzere firavun saltanatını başlatır Enlil, oğlu İşkur’u metal kaynaklarının koruyucusu olarak tayin eder İnanna’ya Üçüncü Bölgedeki (İndüs Vadisi) hakimiyet bölgesi verilir.

Tanrılar krallığı bahşeder, savaşlar başlar On Üçüncü Tabletin Özeti:Tanrılar için kutsal semtleri olan kraliyet şehirleri çoğalır Yarı tanrılar saraylarda ve tapınaklarda kral ve rahip işlevi görmeye başlar Marduk maliyetindeki takipçilerine ölümden sonra sonsuz yaşam sözü verir Sümer’de İnanna Diriliş inancını teşvik eder Göksel alamet ve olacakları önceden bildirme taraftar kazanır Marduk yaklaşan çağın kendı burcu Koç Çağı olacagını ilan eder Ningişzidda bunun aksini göstermek üzere taş gözlemevleri inşa eder İsyanlar, savaşlar ve istilalar Enlilci ülkelerin dengesini bozar Gizemli elçi Enlil’e görünüp bir afetin geleceğini bildirir Hayatta kalanlara önderlik etmesi için bir Layık Adam seçmesi için Enlil’e talimat verir Enlil, kraliyet ailesinden rahiplik yapan bir ailenin oğlu olan İbruum’u seçer Nabu tarafından toplanan ordular uzay limanını ele geçirmeye kalkışırlar Enki’Nin kararını iptal eden tanrılar Dehşet Silahlarına başvururlar Ninurta ve Nergal uzay limanını ve günahkar şehirleri ortadan kaldırırlar Sürüklenen nükleer bulut Sümer’deki herkese ve her şeye ölüm taşır Tepeler Tanrısı ve Seçilmiş Adam On Dördüncü Tabletin Özeti Marduk’un seçtiği merkez olan Babil afetten etkilenmez Enki bunu Marduk’un kaçınılmaz hakimiyetinin alameti olarak görür Enlil geçmiş, Kısmet ve Kader üstünde düşünür Marduk’un en üstün olduğunu kabul eder ve uzak diyarlara çekilir Erkek kardeşler duygu dolu bir vedalaşma yaşar Enki, Geçmişi Geleceği önceden bildiren bir kılavuz gibi görür Tüm olanları gelecek nesillere kalması için kayda geçirmeye karar verir Yazıcı Endubsar’ın amblemi Şaşaalı Marduk’u gösteren bir Babil betimlemesi Nibiru’lu Anu’nun İlk Oğlu Enki’nin sözleri budur.

On dördüncü tablet: Efendi Enki’nin sözleri, Eridu’nun evlatlarından biri olan Udbar’ın oğlu baş yazıcı Endubsar tarafından Büyük Efendi Enki’nin ağzından çıktığı gibi, Ne bir eksik, ne bir fazla yazıldı. Efendi Enki tarafından uzun ömürle kutsandım.....

Alinti

Tufan ve İştar'ın Gözyaşları

 
                                                               İnanna-İştar  (Sumer Tanricasi)

Sippar’daki uzay aracının kalkışı için tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Bekleme salonundakiler araca binmeye başlamışlardı. Herkesin yüzünde, böyle çaresizce kaçışın yaratmış olduğu hüznün görüntüsü vardı. Herkes üzgündü, kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Sippar’dan kalkan ilk araç gökyüzünde çoktan kaybolmuştu.
Tüm yıldızların seyir zevki verdiği bulutsuz gecenin o son v...akitlerinde Samaş usulca yanına geldi ve artık gitmeliyiz dedi. Şöyle bir göz ucuyla araca baktı, herkes araca binmişti. Sonra bir kez daha Sippar’a doğru baktı. Gözünden iki damla yaş geldi. Ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Kolay ağlamazdı normal yaşantısında da ama bu tarifsiz bir acıydı. Ne yapacağını, ne düşüneceğini bilmiyordu. Daha kötüsü hiç bu kadar çaresiz kalmamıştı. Emirlere karşı gelse, herkesi uyarsa ne olacaktı ki? Kimseyi kurtaracak gücü yoktu. Böyle bir günde kimseye bir faydası olamazdı. Ama kaçmayıp kalabilirdi. Buna da diğerleri izin vermezdi. Ailesi izin vermezdi. Bu kaçıştan başka şansı yoktu. O iki damla yaş akarken Samaş son kez artık ayrılmalıyız dedi.
Araca binerken gökyüzüne son bir kez baktı, sonra da Sippar’a baktı. Sippar'ın insanları mışıl mışıl uyuyordu. Birazdan güneş doğacaktı. En sevdiği şeylerden biri Uruk’taki balkonundan güneşin doğuşunu izlemekti. Bunlar hızlıca belleğinden geçerken kapıların kapandığını gördü. İçerideki herkes bir köşede oturuyordu. Çoğu sessizce oturuyor, bazıları konuşuyor, bazıları ağlıyordu. En belirgini Ninti’ydi ağlayanların. Ninti her zaman daha duygusaldı. Ama bu defa onun duygusallığına kızamadı. Çünkü dünyanın en sert ve en güçlü kadını olarak nam salmış olmasına rağmen kendininde Ninti’den bir farkı yoktu şu anda. İçi yanıyordu ama diğerleri gibi belli etmek istemiyordu. Araç kalkışa henüz başlamıştı ki büyük bir patlama duyuldu. Bu gök gürültüsü öylesine ürkütücüydü ki, herkes korkudan ne yapacağını şaşırmıştı. Bu gök gürültüsüyle bazıları kendini camların kenarına attı. Bazıları da yere oturup ağlamaya başladı. İştar görmek istiyordu. Cama yaklaştı ve yıkımı gördü. Kapkara bulutlar heryeri sarmıştı. Yıldırımlar, şimşekler ürkütücü bir tablo oluşturuyordu. Bu fırtına güneyden Sippar’a doğru ilerliyordu. Oysa ki az önce Sippar’dan bulutsuz gökyüzünü izlemişti. Sonra kendi şehri Uruk’u ve orada yaşayan insanları düşündü. Şu anda herkes mışıl mışıl uyuyordur diye düşünürken kendini tutamadı ve ağlamaya başladı. Onun ağladığını gören Ninhursag geldi ve omuzundan tuttu. Sonra uzun uzun sarıldılar. İştar ağlayarak böyle olmamalıydı dedi. Ninhursag’da onunla birlikte ağlamaya başladı. İnsanlar için yapabileceğimiz hiçbir şey yok derken gözlerinden yaşlar fışkırıyordu. O sırada Samaş’ın anonsu duyuldu. Şu anda Hint Okyanusunda kuzeye doğru ilerleyen yaklaşık 20 metrelik bir tsunami bulunmakta ve Ur’a varış süresi 20 dk.
Bu anonsla birlikte herkes ağlamaya başladı. Araç yörüngeye çıktığında pencereden aşağıdaki fırtınanın boyutu fark ediliyordu, bununla birlikte diğer araçta görülüyordu. Yıkımdan kaçan iki araç…
Samaş’ın ikinci anonsu geldi. Dev Tsunami Ur’a ulaştı ve hız kesmedi. Mezopotomyanın içlerine kadar gidecektir bu dalga ancak arkasından tespit ettiğimiz çok daha büyük tsunamiler yolda… Dünyanın hemen hemen her yerinde tsunamiler karalara ulaşmıştı. Ardı arkası kesilmiyordu tsunamilerin ve dev kasırgalar buna eşlik ediyordu. Bunun adı artık fırtına ya da tsunami olamazdı. Bunun adı TUFAN’dı.
Samaş şimdiki Mezopotomya’nın tamamının sular altında kaldığı anonsunu yaptığı sırada İştar kendini tutamadı ve avazının çıktığı kadar bağırdı yukarı doğru bakarak: EY HAT!!! ESKİ GÜNLER KİLE DÖNDÜ!!!
Herkes ağlamaya başladı. İstinasız herkes dünyada bıraktıkları dostları için ağlıyordu. Bu sırada Ninhursag’ın ağıtları işitildi: GÖKLERE YÜKSELEREK, EFENDİ ANU’NUN GİDİLMESİNİ EMRETTİĞİ ADAKLAR EVİNDE İNSANLARIMI BIRAKIP NASIL OTURA BİLİRİM?
Ama kendilerine verilen emirler netti. Tüm aile gökyüzüne çıkacak hiçbir insan araca alınmayacaktı. Buna hepsi itiraz etmişti belki ama ellerinden gelen bir şey yoktu. On ikiler Meclisi oy birliğiyle bu kararı almış ve herkese yemin ettirmişti. Tufan’ın vaktini teknolojik aletleriyle bilenler, insanlardan bu sırrı saklayacaklardı. Yalnız bir kişi karşı çıkmıştı bu meclise. Enki bana yemin ettiremezsiniz demiş ama baskı karşısında sonunda o da yemin etmek zorunda kalmıştı. Enki zaten Meclis’in en zayıf halkasıydı. Birçok kere oy birliğiyle alınmış kararlara karşı çıkmıştı. Burada da herkes Enki’ye kuşkuyla yaklaşıyordu ama o bir prensti ve onu takip etmeyi kimse öneremiyordu. İştar’da On ikiler meclisine girmek için çok çaba sarfetmişti. Ama girseydi ne olacaktı ki bu aşamada iki oy insanlığı kurtaramazdı. Enki ile uzun uzun sohbetler etmiş çözüm aramışlardı. Meclise başka kararlar aldırmak için ellerinden geleni yapmışlardı. Meclis ise bu çabalar sonucunda Anu’yu konseye göndermişti. Anu başka bir çözüm aramak için gittiği konseyden çok net bir emirle geri dönmüştü: Derhal gökyüzüne çıkın, insanlardan bu sırrı saklayın. Tufan bitene kadar yörünge de kalın.
Tufan gerçekleşmişti. Sular yeryüzünün tamamına yakınını kaplamıştı. Tek bir canlı sağ çıkamazdı bu tufandan.
İştar ve ailesi aylarca bu iki araç içinde sıkışıp kalmıştı. Günlük yaşamın sorunlarından Tufan’ın vermiş olduğu hüzün ortamı azalmıştı. Hüznü hiç azalmayan ise İştar’dı. Ona göre Dünya’da yaşam son bulmuştu ama yine de içindeki bir umut hiçbir zaman eksik olmuyordu. Belki bir şekilde birileri kurtulmuştur, belki de en yakın insan dostlarım yaşıyordur düşünceleri eksik olmuyordu.
Derken Samaş’tan bir anons geldi: "Sular çekilmeye başladı. Dünyada bazı kara parçaları görülmeye başladı." Bu herkes için güzel bir haberdi. Sular dağlardan aşağı doğru akmaya başlamıştı. İki araç arasında gidip geliniyordu. Aylarca nasıl geçerdi ki zaman aksi takdirde. Bu arada yiyecekler azalmıştı, birazcık yiyecekle günü geçirmek zorunda kalıyorlardı. Dünya’ya bir an evvel inilmesi gerekiyordu. Açlık ve yorgunluk herkesi sarmıştı. Birkaç ay sonra Samaş’tan bir anons daha geldi. Ağrı Dağı’nın tepeleri görülmeye başlandı. O güne kadar İştar’ın yanına hiç gelmeyen Enki geldi ve sana bir sürprizim var, ama ne olduğunu söylemeyeceğim dedi. İştar çok şaşırmıştı ama Enki’nin ağzından laf alamayacağını da biliyordu. Hiyerarşi çok netti. Enki bile yeminin bozamazdı am bu umutlarını biraz daha artırdı İştar’ın. Acaba birileri yaşıyor olabilir miydi?
Birkaç ay sonra Samaş’ın iniyoruz anonsu geldi. Ama sular tamamen çekilmemişti. Nereye inecekti araç? Samaş’ın bir anonsu daha geldi. Ağrı Dağına iniyoruz. Ağrı Dağı her zaman uzaydan gelenler için belirleyici bir etken olmuştu. İnişler, kalkışlar onu işaret alarak Mezopotomya’ya rahatlıkla yapılıyordu.
Ağrı Dağına araçlar yaklaştığında bir gemi görüldü. İki araçta hemen geminin yanına inişini gerçekleştirdi. Araçtan inenler toprağı elleyip etrafa bakarken prens Enlil ile Enki hızlı adımlarla gemiye yaklaşıyordu. En önde Enlil, arkasında oğlu Ninurta, onunda arkasında Enki gidiyordu. Gemiye vardığında Kral Ziusudra ile karşılaştı. Enlil şiddetlendi. Bu nasıl olabilirdi? Ninurta geriye dönerek Enki’yi işaret etti. Yine yeminini bozdu. İnsanlara sırrı açıkladı. Enki tarihi savunmasını yaparken İştar büyük bir mutluluk yaşıyordu. Bu arada Ziusudra pişmiş etleri ikram ederken Enlil’de yumuşamaya başlamıştı.
 
                                          ( Sumer Tabletlerinde Enki ve Ziusudra gorusmesi.)

Enki aslında sözünü tutmuştu. Hiçbir insana sırrı açıklamamıştı ama bir duvara açıklamıştı. Ziusudra’yı tapınağına davet etmiş, bir duvarın arkasında durmasını istemişti. O duvara sırrı açıklamış ve bir gemi yapılmasını istemişti. Geminin tüm ayrıntılarını bir bir vermiş sonra da koordinatlarını vermişti. Gemiyi yedi gün içinde bitirmesi gerektiğini de eklemişti. Sonra tanıdığı herkesi gemiye almasını, alabileceği kadarda hayvan ve bitki almasını istemişti. İşaret gelene kadar gemiye kendisinin girmemesini söylemişti. İşaret ise Sippar’daki uzay araçlarının ateşleme sesiydi. Bu sesi duyan Ziusudra gemiye girmiş ve kapıları mühürlemişti. Sonra da Enki’nin tavsiyesi üzerine gemiye alınan Puzur-Amurri’ye devretmişti dümeni. Hem Enki yeminini bozmamıştı hem de insanlardan bazıları da kendilerine verilen planları çok iyi uygulayarak kendilerini kurtarmıştı.
İştar, Enki’nin hem itiraf hem de savunmayı barındıran ünlü konuşmasını sonuna kadar dinlemiş sonra da yanına gidip sarılmıştı ona. İştar sürprizi için Enki’ye minnet borçlu olduğunu söylerken, günümüzden 13 bin yıl önceki yaşanan bu olayda tarihte görülen en büyük tufanlardan biri olarak yerini alıyordu.
 
 
Sırlar Odasından Alıntı

22 Ağustos 2014 Cuma

Rh Negatif Kan Grubundaki insanlarin Gizemi



Dunya'daki ilk kan grubu '0' dir. Herkes '0'grubuyken insanlar çok küçük bir alanda yaşıyorlardı, aynı yemeği yiyor, aynı hayati yasiyorlardi ve bu yüzden değişim gereksizdi. Ancak nüfus arttığında ve göçler hızlandığında değişimler ivme kazandı. Sonrasında gelişen A ve B gruplarının geçmişi ancak 20 bin – 30 bin yıl öncesine uzanıyor. AB grubu ise daha çok yenidir.” O grubu “Avcı”, A grubu “Çiftçi”, B grubu “Göçebe” ve AB grubu “Modern” olarak değerlendiriliyor.Tabi tum bu gruplar kendi iclerinde de negatif ve pozitif olarak ayriliyorlar. Dunya'daki kan grubu dagilimi soyledir:

0 RH pozitif Her 100 kişiden 40´ı
        0 RH Negatif Her 100 kişiden 7´si
A RH pozitif Her 100 kişiden 34´ü
        A RH Negatif Her 100 kişiden 6´sı
B RH Pozitif Her 100 kişiden 8´i
        B RH Negatif Her 100 kişiden 1´i
AB RH Pozitif Her 100 kişiden 3´ü
        AB RH Negatif Her 200 kişiden 1´I

Benim dikkat cekmek istedigim konu Rh (-) Negatiftir. Rh Negatif kanin mutasyonu bilinmeyen bir kokten olup, Avrupa da; 10.000-15.000 yil oncesine dayanmaktadir. Daha sonra simdiki Ispanya, Ingiltere ve Irlanda dolaylarina yayilmistir. Avrupada "Basques people" Bask'lar diye bilinen bir irk iclerinde en cok Rh negatif kani olan insanlardan olusmustur. Ispanya'da Bask Ozerk Bolgesi diye bir ulkeleri vardir. Cok zenginler. Cogunlugu Guney Amerika ulkelerine dagilmistir. Bir kismida Avrupa ulkelerine, Amerika ve dunyanin dortbir yanina yayilmislardir. Incilde 'Tanri' kelimesinden sonra encok kan kelimesi geciyor. Kan ile Tanri arasindaki baga hep dikkat cekiliyor. Mesela israilliler, kan baglarinin bozulmamasi icin sadece israil soyundan gelenlerle evlenmeyi uygun goruyorlar. Cunku  tanrinin soyundan gelip farkli bir kana sahip olduklarina inaniyorlar. Ben kanimizda yaraticimizin kodlarini tasidigimiza inaniyorum. Tipki bedenimizin her ayrintisinda oldugu gibi...


Gelelim simdi Rh Negatif kan grubunda olan insanlarin ozelliklerine;

1-Bazilari dogustan kuyrukla dogar yada, kuyruk sokumu kemikleri buyuktur, baskalarina gore daha belirgindir.
2-Vucut isilari normal insanlarinkine gore daha dusuktur.
3-Kan basinclari normal insanlara gore daha dusuktur.
4-Yüksek zihinsel analitik yetenekleri vardir.
5-Virus, bakteri ve hastaliklara karsi direncleri yuksektir. Kolay kolay hastalanmazlar.
6-Hisleri ve algilamalari cok kuvvetlidir.
7-Psisik gucleri vardir.
8-Uzaylilar tarafindan kacirildiklarini soyleyenlerin icinde encok Rh negatif kani olanlar bulunmaktadir.
9-Uzaya, bilime ve Fen'e cok ilgi duyarlar.
10-Genellikle uzayli veya UFO gorme, gokte isik gorme deneyimi yasarlar.
11-Gelecekle ilgili ruyalar gorurler.
11-Farkindaliklari cok yuksektir ve kendilerini normal insanlardan farkli hissederler.
12-Vucutlarinda aciklanamayan leke veya morluklar belirebilir.
13-Yuksek boyutlarla iletisim kurabilirler.
14-Dogaya ve hayvanlara karsi cok hassas olurlar.
15-Mavi, yesil, gri veya ela gozlulerdir. Gozleri isiga karsi cok duyarli olur.
16-Genelde sarisin, kizil veya acik renkli saclari olur.
17-En onemlisi ise pozitiften asla kan alamazlar. Hatta negatif kanli anne pozitif kanli erkekten hamile kalirsa, vucut karsi reaksiyona gecerek fetusu anne karnindayken zehirleyip olduruyor.(Ancak teknoloji gelisince, medikal destekle kurtarilabiliyor bu bebekler.)
18-Dunya uzerindeki insanlarin yuzde 84'u Rh pozitif kan tasiyor ve maymun genine sahip. Geriye kalan yuzde 16'si ise Rh negatif olup, maymun geni tasimiyorlar. Peki bunlar nerden geldiler? Neden farklilar?

Yakininizda Rh (-) Kan grubunda olan kimseler varsa, onlari dikkatle takibe alin ve hayat hikayelerini dinleyin. Olaganustu ozellikleri varmi diye gozlemleyin. Cunku bu kan grubunda olanlar bir sekilde diger gruptan olanlara gore daha ustunler. Hybrid ( Melez) olabilirler. Melez demekle kastim; dunya disi genleri tasiyor olabilmeleridir.

                         


Sevgiler!
         
Aasmaestefan@gmail.com                                               

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Bilinmeyen Gizemli Atatürk,


Atatürk,bir dahiydi.Turk milletinin basina gelebilecek en iyi seydi. Kokeni: Peygamber soyundan olup, Kerkuk'lu Turkmen bir kola dayanir.

Muhiddin Arabi'nin gelecekle ilgili yazdigi kitabinda, Atatürk'ten soyle bahsetmistir.

"Devleti Aliyye yikilacak. Batidan uzun boylu, mavi gözlü bir adam gelecek.
Baktigi zaman karsisindaki insani eritecek. Serbest Firka kuracak.
Adina da Serbest Cumhuriyet denilecek.
Dünyaya milletini tanitacak ve 15 sene hükümdarlik sürecek"
HAYATINDAKi 9 RAKAMININ GiZEMi
Atatürk`ün hayatında "9" rakamının kendine özgü önemli bir yeri olmuştur. Örneğin Atatürk`ün doğum yılı olan 1881 rakkamı, "9" rakkamı ile birçok ilişkiler göstermektedir.
1+8=9 8+1=9 18=2x9 81=9x9 18+81=99 19x99=1881
Atatürk`ün harp okuluna girdiği tarih: 1899

Vatani kurtarmak için Samsun`a ayakbastıgi tarih: 19.05.1919
Bandırma vapurunda yolcu sayısı 19`dur.
İttihat ve Terakki`nin yıllık toplantısına Trablusgarp delegesi olarak katildigi tarih: 22/09/1909 Sivas kongresinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesini kurdugu tarih: 04/09/1919
Erzurum Mebus adaylığını kabul ettigi tarih:19/10/1919
TBMM tarafından kendisine gazi unvanı verilip Mareşalliğe terfi ettirildigi tarih: 19/09/1921 Atatürk 19.yüzyilda 19 yıl yasamistir.

Atatürk 19.yüzyilin bitmesine 19 yıl kala doğmuştur.
Atatürk`ün ilk askeri görevi,19.Kolordu Komutanlığıdır.
Mustafa Kemal Atatürk:19 harften oluşmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk`ün nüfus cüzdanının numarası da 993814-B idi.
Bu sayı dizisindeki 938 rakkamı öldüğü yılı hatırlatmakta geriye kalan 9 ve 14 rakkamı da ölüm saatinin yakın bir benzeridir.
"Ne mutlu Türküm diyene" =19
"İstikbal göklerdedir" =19
 ILK BAS KALDIRISI :
Atatürk, oldu olası Arapça derslerinden, yere bağdaş kurarak oturmaktan ve dizleri üstünde durarak yazı yazmaktan hiç memnun değildi.Yine dizlerinin üstünde durmaktan dizlerinin ağrıdıgı bir gün ayağa kalkarak dersi ayakta dinlemeye başladı. Fakat bu seferde hocası bundan memnun olmamıştı ve Atatürk`e yerine oturmasını söyledi. Atatürk ise dizlerinin ağrıdığını ve oturamayacağını söyledi.
Bunun üzerine hocası sinirlenip, deliler gibi haykırarak ; "Neee bana karşımı geliyorsun" dedi. Atatürk bunun üzerine; "Evet karşı geliyorum" dedi. Tam bu anda diğer bütün çocuklarda ayağa kalkıp, "Evet karşi geliyoruz" diyerek aynı sözleri tekrarlayinca, hoca ne yapacagını şaşırarak onlarla uzlasmak zorunda kalmıştı. Bu onun ilk bas kaldırışıydı. Liderlik vasfının ve kitleleri peşinden sürükleyen karizmasının ilk ortaya çıkışıydı.

ATATÜRK GELECEĞi GÖRÜYORDU
BULGAR  iVAN MANELOF'A SÖYLEDiGi KEHANETLER…
Mustafa Kemal basindan beri Türk Milleti'nin yasadigi zor kosullardan siyirip çikaracagini biliyordu.1906'da Bulgar ivan Manelof ile Selanik'de yaptigi konusmalar soyledir:

"Bir gün gelecek, ben, hayal olarak kabul ettiginiz bu inkilaplari basaracagim. Mensup oldugum Türk Milleti bana inanacaktir. Düsündüklerim demogoji mahsülü degildir. Bu millet gerçegi görünce arkasindan yürür. Saltanat ortadan kalkacaktir. Devlet mütecanis(tek çesit) bir unsura dayanamayacaktir. Din ve devlet isleri birbirinden ayrilacaktir. Bati medeniyetine dönecegiz. Bati medeniyetine girmemize engel olan yaziyi atarak, Latin kökünden alfabe seçilecektir. Kadin ve erkek arasindaki farklar kalkacaktir. Emin olunuz ki hepsi bir bir olacaktir…"
Atatürk bu konusmayi yaptigi sirada Abdülhamit ülkenin tek hakimiydi. Ve padisahlik kuvvetli ve kutsal bir kurumdu.
DÜSMAN DONANMASi iLE iLGiLi KEHANETi…

Almanya ile birlikte, Birinci Dünya Savasi'na giren Osmanli imparatorlugu her seyini kaybetmis durumda idi. 30 Ekim 1918'de imzaladigi Mondros mütarekesi ile Türk topraklarini kaybettigi gibi yavas yavas tarih sahnesinden de silinmeye baslamisti. istanbul'un isgal edildigi günlerde, istanbul'a dönen Mustafa Kemal düsman zirhlilarini Dolmabahçe önünde gördügü zaman üzüntüyle:
"Geldikleri gibi gidecekler.." dedi.

Daha sonrasini zaten biliyoruz. Sonuç olarak geldikleri gibi gittiler. isin ilginç tarafi Nostradamus'un da bu konuyla ilgili bir kehanetinin bulumasidir."Centurien" adli kitabdaki kehanet su sekildedir:
Kongre baskanini tutan devlet adamlari
isgal kuvvetlerince sürülecek Malta'ya
Girilmis istanbul'a alinmis Rodos Adasi
Ama geldikleri gibi gidecekler
4 Eylül 1919'da hatirlanacagi gibi Sivas Kongresi toplanmisti. Kongre Baskanligi'na, isgal kuvvetlerine karsi açikça tavir alan Mustafa Kemal seçilmisti. Kurtulus Savasi'ni ve Atatürk'ü destekleyen istanbul'daki mecliste olan milletvekilleri de isgal kuvvetlerince Malta Adasi'na sürgüne gönderilmisti. Bu hatirlatmanin isiginda dörtlük bir kere daha okunursa, durum daha iyi anlasilacaktir.
MUSTAFA SAGiR'iN CASUS OLDUGUNU iLK KONUSMADA BiLMESi…
16 MART 1920'de istanbul'un isgal edilmesi üzerine, Kemalettin Sami Pasa Anadolu'ya Geçerken gemide bir Hintli ile tanisir. Bu adam Mustafa Sagir'dir. Milli Harekete yardim için Hint müslümanlarinin kendisini gönderdiklerini söyler. Böylelikle pasayi etkilemistir. Ankara'ya telgraf çeken Sami Pasa, Mustafa Sagir'e ilgi gösterilmesini ister. Bir süre sonra Sami Pasa Atatürk'e Hintliyi anlatir ve görüsmesini rica eder. Ertesi gün Atatürk, Mustafa Sagir'i kabul eder. Bu görüsme uzun sürer. Hintli gönderilir. iki pasa yalniz kalinca Atatürk:
"Bana bak Kemal bu adam casus!…" der Sami pasa: "Aman pasam siz de çok süphecisiniz" diyerek Atatürk'e inanmaz. Atatürk konusmayi keserek yaveri Hayati Bey'i çagirir ve su emri verir:
-"Bu Hintli ingiliz Casusu olacak..Kendisini takip etsinler. Mektuplarini da sansürde çok dikkatli okusunlar..."
Bundan sonra mektuplar o zamanlar kimya hocasi olan Avni Refik Bey'e verilir. Bir iki tecrübeden sonra gizli yazilar bulunur. Mustafa Sagir yakalanarak suçu itiraf ettirilir ve idam edilir.
GÖZLE GÖRÜLMEYEN YERi BiLMESi….
Sakarya Savasi'ndan sonra bir subay cepheden alinan bilgileri Baskomutan Maresal Gazi Mustafa Kemal'e okuyordu. Kagittaki notta cephe komutanlarindan biri, Seyit Gazi'nin kuzey-dogu tarafinda bir düsman firkasinin göründügünden bahsediyordu…Bunun üzerinde Mustafa Kemal kaslarini çatarak:
" Hayir!..Orada düsman yoktur..iyi baksinlar.."
Subay ögle yemeginde geri geldi. Biraz da sikilarak: -
"Haber aldim komutanim. Bahsedilen yerde düsman yoktur."
BU KEHANETiNE DÜSMAN GÜÇLERi DE iNANMAMiSTi…
Düsman Ordusunu tamamiyla yoketmek amaciyla baslatilan Büyük Taaruz amacina ulasmisti. Ordularini korkunç sondan kurtarmak isteyecek olan itilaf devletlerinden durumu gizleme amaci güden fakat bu basarilari haber alan itilaf devletleri kendisinden görüsmek üzere randevu istedikleri zaman. ATATÜRK elçilere:
"Sizinle 9 Eylül 1922 Nif(Kemalpasa) kasabasinda görüsebilirim."
isin ilginç tarafi, bu sirada Türk Ordulari Nif'den çok uzakta bulunuyordu. Ve 9 Eylül'e kadar oraya çarpisarak varmak çok zor, hatta imkansiz gibi görülmekteydi. Çünkü bu bir savasti.Yani kesin tarih verilmesi normal sartlarda hiç bir sekilde mümkün degildi. Savas sirasinda neler olabilecegini kim önceden kestirebilirdi ki? Aradan 10 gün geçti. Bu olayi daha sonra ünlü Nutku'nda kaleme alarak söyle demistir:
"Dedigim gün Nif'te idim. Fakat benden randevu isteyenler orada yoktu…"
BASKENT ANKARA
Atatürk'ün Ankara'yi Baskent yapmasinin ardindaki sebep hayli ilginçti:
"Ben Türk'ün imkansizi imkan haline getiren kudretini bütün dünyaya göstermek için Ankara'yi istedim. Bir gün gelecek su çorak tarlalar yesil agaçlarin çevirdigi villalar arasindan uzanan yesil sahalar, asfaltlar ve binalarla bezenecek. Hem bunu hepimiz görecegiz, yakinda olacak…"
Ankara 13 Ekim'de baskent oldu. Bazi Batili devletler Ankara'nin nüfusu ve kirsalligi yüzünden büyükelçi göndermeyeceklerini açiklamalarina ragmen karar degismedi.
RADYO VE SiNEMA HAKKiNDAKi GÖRÜSÜ
Atatürk'ün radyo ve sinema hakkindaki sözleri onun "ileri görüslü"lügünü bir kez daha kanitliyor. -
"Sinema, gelecekteki dünyanin bir dönüm noktasidir.Simdi bize basit bir eglence gibi gelen eglence olan radyo ve sinema bir çeyrek asra kalmadan yeryüzünün çehresini degistirecektir. Japonya'daki kadin, Amerika'daki zenci, Eskimo'nun ne dedigini anlayacaktir.Tek ve birlesik bir dünyayi hazirlamak bakimindan sinema ve radyonun kesfi yaninda tarihte devirler açan matbaa, barut, Amerika'nin kesfi gibi olaylar oyuncak nispetinde kalacaktir."
Bu sözler radyonun emekleme, sinemada ise yeni yeni çalismalar yapildigi bir dönemde ifade edilmistir. Bir diger önemli nokta ise "Tek ve Birlesik Dünya" düzeninden bahsetmesidir. Bana kalirsa herkesin internet'i tanimasi bu olayi kavramasi için bile yeterlidir.
iTALYANLARiN HABESiSTANA SALDIRISINI KiM BiLEBiLiRDi Ki?
Bu olayi aktaran Atatürk'ün yakin arkadasi Münir Hayri Egeli'dir. Egeli'nin agzindan naklediliyorum: Habesistan Savasi baslamadan önce italya'nin Rodos'a askeri harekatta bulundugu günlerdi…Bir aksam Atatürk'ün sofrasina davet edilenler onu balkonda gezinirken buldular. Atatürk:"Tevfik Rüstü" nerde?" Diye sordu. Ankara Palas'da bazi sefirlere ziyaret veriyorlar, dediler. Daha sonra hep birlikte davetin verildigi Ankara Palas'a gidildi. Atatürk Arnavutluk Elçisi Asaf Bey'in yakininda giris ve çikis kapisini iyi görebilecegi bir yere oturdu. Atatürk:
"Asaf Bey,gazetelerde bir takim resimler görüyorum. Arnavutluk'da operet mi oynaniyor?".
Bu sözleri ile Kral Zogo'nun sorguçlu resimlerini kastettigini anlayan elçi sasiriyor…Atatürk devam ediyor: - "Cumhuriyet'de ne zarar görüldü ki krallik ilan edildi. Hem takip edilen politika tehlikelidir. italya'nin Arnavutluk'u Balkanlar'da bir basamak yapmasi muhtemeldir."
Müdahaleye kalkan italyan sefirine Ata:
"Haber aldigimiza göre Roma'da bazi ögrenciler elçilik önünde gösteri yaparak Antalya'ti istemisler. Antalya sigara paketi midir ki sefir cebinden çikarip versin. Antalya buradadir. Buyurun alin. Hem benim bir teklifim var. Hakikaten böyle bir sey düsünüyorsa, Musolini'ye müdahale edelim. Antalya'ya asker çikarsin. Bütün ihracaat tamam olunca harp ederiz. Maglup eden hakkina razi olur."
Bu sözleri duyan italyan elçisi atiliyor:"Bu bir harp ilani midir?"
Atatürk:
"Hayir ben burada bir fert olarak konusuyorum.Türkiye de harp ancak Türkiye Büyük Millet Meclis'nin yetkileri içindedir."
Bu durum üzerine Basbakan ismet Pasa'ya haber verilir telefonla.Ve Ankara Palas'a çagrilir. Atatürk bunu haber alinca:
"Hükümet geliyor, biz gidelim" der. Çankaya'ya döndügü zaman sunlari söyler:
"italya ile harp tehlikesi yoktur. Rodos'a yapilan hareket Habesistan'a yönelecektir."
O yillarda italya'daki fasist yönetim kendine yeni sömürgeler ariyordu. Avrupa gazetelerinde zaman zaman italya'nin Rodos Adasi'na yakin Anadolu topraklarini isgale hazirlandigina iliskin haberler yayinlaniyordu.Türk hükümeti de her ihtimale karsi bütün tedbiri almisti. Ancak Atatürk'ün söyledigi yine gerçeklesti ve italya Türkiye yerine Habesistan'a saldirdi.
RUSYA'NiN GELECEGi
Kurtulus Savasi sirasinda en büyük destegi Rusya'dan alan Mustafa Kemal, savas sonrasinda ise iliskileri belli bir düzeyde sürdürüyordu. Çünkü Lenin'den sonra iktidari ele geçiren Stalin Rusya'yi keyfi bir sekilde yönetiyordu…1936 yilinda Atatürk her zamanki gibi Çankaya'daki aksam yemeklerinde ülkenin sorunlarini konusurken, masadakiler sik sik Pasam, Ruslar söyle ileri adimlar atiyor, ekonomide, sanayide, askeri alanda söyle basarili oluyorlar diye anlatiyordu. Atatürk, bunun üzerine yemegi birakip masanin üzerindeki içinde meyvelerin bulundugu tabagi aliyor ve yere atacakmis gibi yapiyor. Masadakilere:
"Eger bunu yere biraksam kaç parça olur?" diye soruyor. "40 parça olurdu Pasam"diyorlar."Hayir.." diyor Atatürk, soruyu yine tekrar ediyorlar, ayni cevabi aliyor. Bunun üzerine "Bilemediniz…" diyor. Ve devam ediyor:
"Biraz sabredin…Yurtta Sulh,Cihan'da Sulha sarilin.Çünkü 60 yil sonra Rusya 60 parça olucak. Bu nesil Bolsevik ihtilali yapti. Kan kussa, kizilcik yedim der. Ogullari da babalarinin istikametinde gider. Ama ondan sonraki nesil Rusya'yi 60 parçadan böler…"
Bu sözler 1936 yillarini söyle bir hatirlayalim..Henüz daha 2.Dünya Savasi çikmamis ve Rusya büyük bir güç olmamisken, bu söz söylenmistir. Anlattigi seyler 64 yil sonra gerçeklesmistir. Atatürk devam etmistir: - "Bu gün Sovyetler Birligi dostumuzdur, komsumuzdur,müttefikimizdir. Bu dostluga ihtiyacimiz vardir. Fakat, yarin ne olacagini kimse bugünden kestiremez.Tipki Osmanli gibi, tipki Avusturya Macaristan imparatorlugu gibi parçalanabilir,ufalanabilir. Bu gün Rusya'nin elinde simsiki tuttugu milletler avuçlarindan kaçabilirler. Dünya yeni dengeye ulasabilir. iste o zaman Türkiye ne yapacagini bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inanci bir, özü bir kardeslerimiz vardir. Onlara sahip çikmaya hazir olmaliyiz. Hazir olmak yalniz o gün susup beklemek degildir. Hazirlanmak lazimdir. Milletler buna nasil hazirlanir? Manevi köprüleri saglam tutarak..Dil bir köprüdür. inanç bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olaylarin böldügü tarihimiz içinde bütünlesmeliyiz. Onlarin bize yaklasmasini beklemeliyiz. Bizim onlara yaklasmamiz gereklidir. Rusya bir gün dagilacaktir. O zaman Türkiye onlar için örnek bir ülke olacaktir."diyen Atatürk :
"Türkiye 21 nci Yüzyili sekillendiren Avrasya için bir kilit ülke konumundadir. Onlar bizi örnek alacaklardir." diye görüsünü bildiriyor. Atatürk'ün ileri görüsünü 1999 yilindan 2000 yilina girerken gözlem yapan ve gazeteleri televizyonlari yani kisacasi dünyayi takip eden herkes su an bile anlayabilir.
AVRUPA BiRLiGiNiN KURULUCAGiNi BiLiYORDU…
Atatürk dis politikaya da önem verilmesini çok iyi biliyordu.Türkiye'nin komsularinda meydana gelebilecek olaylardan etkilenebilecegini savunan Atatürk bir aksam Çankaya Köskü'nde çocukluk ve mahalle arkadasi Asaf ilbay'in da aralarinda bulundugu dostlarina dis siyaset hakkinda sunlari anlatir: -
"Bir Balkan Birligi'ne lüzum vardir. Beni birakiniz ki firkamin lideri olarak Balkanlar'da bir seyahat yapayim. Balkan devlet adamlariyla konusayim ve efkari umumiyeyi hazirlayayim. Dünyanin ufuklarinda kara bulutlar görüyorum. Balkan Birligi kurulabilirse, bir Avrupa Birligi'ne yol açilabilir. Bati devletleri de er geç birlesmis olacaklardir."
Avrupa Birligi düsüncesi ilk olarak ancak 2.Dünya savasi sonrasinda ortaya çikabilmistir.1960'larin basinda Bati ülkeleri tarafindan üzerinde konusulmaya baslanmis olan bu düsünce,1980'lere gelindiginde ancak genislemeye baslayabilmistir. Oysa ki Atatürk bakislarini bir noktada yogunlastirarak dalgin bir halde israrla sunlari sunlari söylüyordu:
"..Evet, bir Balkan Birligi ve sonra da Bati Devletleri Birligi beseriyeti ve uluslari, görünür görünmez felaketlerden koruyabilir. Yoksa insanligin basina gelecek sefalet ve istiraplara ölçü yoktur. Dünya bir uçurama dogru gidiyor…"
UÇAKLARLA iLGiLi KEHANETi
Atatürk uçaklarin henüz daha birakin savaslarda kullanilmasini normal günlerde bile kullanilmadigini ve birçok kimse için ölüm kutusundan baska bir sey olmayan günlerde Fransa'da Abidin Daver'e söyledigi uçaklarla ilgili sozler sunlardir:
"Teyyareler gün gelecek savaslarda önemli roller oynayacaktir."
1908 yilinda söylenen bu söz, Abidin Daver'in hiç aklina yatmadigini itiraf etmistir. Çünkü o yillarda uçagi savasta kullanilmasi akillarda dahi yok gibi bir seydi.
ANNESiNiN ÖLÜMÜYLE iLGiLi GÖRDÜGÜ RÜYA…
Zübeyde Hanim rahatsizligi arttigindan Ussakizadeler 'in evinde ogluna hasret vefat eder. Ancak bu haberi Pasa'ya nasil haber vereceklerini düsünüyorlardi. Annesinin ölümünden habersiz olan Mustafa Kemal, ayni saatlerde trenle çiktigi Yurt gezisinde uyumaktaydi. Gecenin ilerleyen saatlerinde gördügü kabus gibi rüya yüzünden kan ter içinde uyanir..Bir sigara yakar ve zile basarak kompartimanindaki hizmetine bakan Ali Çavus'u çagirip: -"Gördügüm rüya canimi sikti…"der. Ali Çavus :
"Hayirdir Pasam" deyince Atatürk de rüyasini anlatir: -"Pek hayir olacaga benzemiyor. Kirlik bir yerdeymisiz. Her taraf yesillik. Birden bire sel geliyor, annemi alip götürüyor. Endise ediyorum.Yaverlere söyle, Izmir'e telgraf çekip annemin saglik durumunu sorsunlar…"
Aci haber tez gelir derler…Kisa bir süre sonra Yaver Salih'in yolladigi sifreli telgrafle haber gelir. Atatürk telgrafin sifreli oldugunu derhal anlayarak: -"Annem öldü mü?" Ali Çavus üzgün bir sekilde telgrafi uzatir: - "Basiniz sag olsun Pasam." Gözleri yasla dolan Atatürk :
"Bana malum oldu..Bana malum oldu…Bunun kabusunu gördüm ben..Anam..Zavalli çilekes anam..Benim anam öldü baska analar sag olsun.." diyerek koltuguna çöker. Vatan hizmetinin zorunlulugu yüzünden annesinin cenaze törenine katilamaz.
HiNTLi MiHRACE 'NiN SIRRI
Hint halkı Atatürk`ü ve Türk halkını yanlız bırakmamıştı. Kurtuluş savaşından yıllar sonra,1929 yılında Bir hintli Mihrace Atatürk`ü Pera Palas`taki 101 No`lu odasında ziyarete gelmişti. Mihrace`nin Atatürk`ü hangi nedenle ziyaret ettiği ve adı hala bilinmiyor. Mihrace`nin ziyaretindeki bir sır da getirdiği hediyede yatmaktadır. Bu hediye altın sırmalı, hint işi ipek bir seccadedir. Seccadenin üzerinde bir şamdanın asili olduğu düz bir kemeri, her iki yanında birer güvercin bulunan beş kubbeli bir diğer kemerin çevrelediği görülmektedir. Bordür de fillerden oluşmaktadır. En ilginç yer ise her iki kemerin arasında orta kısımda dal kıvrımlari ve güllerin çevrimi ile olusan boslukta romen rakkamlı bir saatin bulunmasıdır ve saat 09.08`i göstermektedir. Atatürk Mihracenin ziyaretinden 9 sene sonra saat 09.05 `te vefat etmişti. Seccade halen Pera Palas`ta bulunmaktadır.
ATATÜRK`ÜN DiGER  ÖNGORULERi
Atatürk birçok defa geleceğe ait olayları büyük bir kesinlikle haber vermişti. Atatürk 1931 yılında, 2. Dünya savaşının patlamasının yakın olduğunu söylemiş ve bu konudaki düşüncelerini General McArthur`a şöyle anlatmıştı: "Versay antlasmasi, 1.Dünya Savaşı`na yol açan nedenlerden hiçbirini ortadan kaldırmadı. Tersine rakipler arasındaki uçurumu büsbütün derinlestirdi. şimdi içinde yaşadığımız barış dönemi, sadece bir ateşkesten ibarettir. Tersine rakipler arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirdi. Avrupa`nın geleceği Almanya`nın alacaği tavra bağlıdır." General McArthur`a gore; savaşın 1940-1945 yılları arasında çıkacağını söyleyen Atatürk, Almanya`nın ancak Amerika`nin savaşa katılması ile yenileceğini ifade etmiştir. Atatürk hayatının sonlarına dogruda şöyle diyordu ; "Bir dünya savaşı yakındır. Bu savaş sonucunda, dünyanın durumu ve dengesi baştanbaşa değişecektir."

Atatürk, Mussolini hakkında da şu görüşlerini açıklamıştı: Mussolini bir maceraperesttir. Milletini bir uçuruma sürüklemektedir. Her tarafa saldırıyor. Bu adam yüzünden, çok şımarmış olan bu millete dersini vermeyi çok isterdim, lakin yakında bir küçük millet onlara layik oldugu dersi verecektir. Ve sunuda hatırlatırım ki, bir gun gelecek, Mussolini`yi kendi milleti linç edecektir." Bu görüşleri aynen gerçekleşmiştir.

Atatürk`ün bir rüyasını da Dr.Resit Galip Bey`den ögrenmekteyiz, "Mustafa Kemal Ankara`ya geldikten bir süre sonra ilginç bir rüya görmüştü. Ertesi gün bana şöyle anlattı: "Reşit Bey, rüyamda bana ``Paşam,İnönü`den ne haber?`diye sordunuz. Bende vaziyet kritiktir`cevabı verdim."Kritik nedir? Anlamadım ki!``dediniz. Bende "Bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm" diyerek odama çekildim.
"Mustafa Kemal bana bu rüyasını anlattığında düşman henüz İzmir`e çıkmamıştı, İnönü mevkii de henüz bir önem taşımıyordu. Aradan yıllar geçti 2.İnönü savaşı`nın kritik günlerinden biriydi. Mustafa Kemal`in arabası Millet Meclisinin önünde durdu. Hemen yanına koşarak, telaş ve endişe içinde, "Paşam, İnönü`den ne haber?"diye sordum. Aynen şu cevabı Verdi: "vaziyet kritiktir" O zaman ben: "Kritik nedir? Anlamadım ki!" dedim. O da: "Sana bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm" dedikten sonra gülümsedi ve ; "Hani Ankara`ya geldikten sonra bir rüya görmüşdüm, hatırladın mi?" Hafızamı yoklayarak, rüyasını anlattım. Gülerek; "İşte, rüya ayniyle vakidir. Ben İsmet`i tanırım, göreceksin 15 dakikaya kadar kendisinden muzafferiyet haberi alacağız." Gerçekten de 5 dakika geçmeden bir telgraf gelmiş ve 2.İnönü savaşı`nın da zaferle sonuçlandığını ögrenmişlerdi``.

Atatürk, Kurtuluş savaşından çok önce, Türkiye haritasi çizmişti. ittihatçıların Trakya`da 1907`de yaptıklari bir toplantı sırasında, bir Türkiye haritası çizmişti. Orada bulunanların anlattıklarına göre, o günkü Osmanlı devleti sınırlarıyla hiçbir ilgisi olmayan ve o zaman hiçbir anlam veremedikleri bu harita, gelecekte, yine Atatürk`ün kuracaği Türkiye Cumhuriyeti`nin haritasi olacaktı. Haritada bugünkü sınırlarımıza uymayan tek bir fark vardı; Atatürk, bizden ayrılmasına gönlünün bir türlü Razı olmadığı Kerkük`ü de Türkiye topraklarına katmıştı.

Atatürk hakkında yapılmış birçok kehanet vardır. Bunların en ilginci onun el falına bakan bedevinin söyledikleridir. Mustafa Kemal arkadaşları ile Bingazi`ye, Trablusgarp savaşına katılmaya gidiyordu. Yolda bir Bedevi`ye rastladılar. Bedevi el falına çok iyi baktığını ve genç subaylara da isterlerse bakabilecegini söyledi. Hepsi ellerini açarak bedevinin söylediklerini dinlemeye başladı. Sıra Mustafa Kemal`e gelince, o önce baktırmak istemedi ama arkadaşlarının ısrarı karşısında, sonunda o da elini bedevi`ye açtı. Bedevi ele bakar bakmaz yerinden sıçradı ve heyecan içinde: "Sen padişah olacaksın," dedi ve ilave etti "15 yil hüküm süreceksin."Genç subaylar gülüştüler ve yollarına devam ettiler. Aradan yıllar geçti, Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti`nin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Cumhuriyetin 14. yılında hastalandı. Karaciğeri kötüye gittiğinde çevresindekiler ona "Artık içme, Paşam" dediler. Atatürk onlara bir zamanlar yolda rastladıklari falcı bedevi`yi hatırlattı ve gülerek, "Arap vaktiyle söylemişti. Bizim padişahlık nasıl olsa 15 yıl sürecek... Hesapça bu son senemizdir..." Yıl 1938`di...

Uçakların ilk deneme ve gelişme dönemleriydi. Fransa`da yapılan bir uçak gösterisine katılan, birçok ulusun temsilcileri arasında, Osmanlı adesesi olarak Mustafa Kemal`de katılmıştı. Gösteriyi izleyenler, sırasıyla uçağa bindirilerek gezdiriliyorlardı. Sıra Mustafa Kemal`e geldiğinde, gösteride bulunan ve genç adesenin komutanı olan sahi, birden bir rahatsızlık duyarak Mustafa Kemal`in uçağa binmesine engel oldu. Öteki temsilcilerle havalanan uçak kısa bir süre sonra düştü ve içindekilerden sağ kurtulan olmadı.


Prof. Dr. Afet İnan "Atatürk hakkında hatıra ve belgeler" adli kitabında ilginç bir hatırasını naklediyor. Atatürk 09 Ocak 1936 Perşembe günü, dil ve tarih coğrafya Fakültesi’nin açılış dersinde okuması için Afet İnan`a : "Tarih belgelerinin ilerideki keşifleri buna dayanacaktır. Her tarihi kişinin söylediği sözler toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden ve sözlerinden dinleyebileceğiz." diyerek yazıyı verir. Buna karşılık Afet İnan : "Bu çok uzak bir gelecekte belki olabilecek keşfin benim ifadem olarak verilmesine cesaret edemeyeceğimi" kendisine söylediğim zaman canı sıkıldı ve şöyle dedi : "Bunlar bir gün olacaktır... Görürsünüz, işitirsiniz..."
30 yıl sonra: Atatürk tarafından bu yazının verilmesinden 30 yıl sonra yine aynı ay ve günlere tesadüf eden, 01 Ocak 1966` da şöyle bir haber yayımlandı: Venedik`in Saint Georges Adası’ndaki Benedictis Manastırı Laboratuvarları’nda, manastır rahiplerinden Peleleri`nin yönetiminde, seslerin ahirimi esasına dayanan çok dikkate değer araştırmalar yapılmaktadır. İtalya İçisleri Bakanlığı,1962 `de başlayan bu çalışmaları kontrol etmektedir. Fakat elde edilen sonuçlar halen açıklanmamıştır. Saint Georges Adası’ndaki bilim kurulunun geçmişe ait sesleri toplayacak, elektronik araçlar üretmeye çalışmaktadırlar. Bilim adamları özellikle Demişten, Pisagor ve Jul Sezar’ın söylevlerinden kendi sesleri ile parçalar elde etmeye uğraşmaktadırlar. "Haberin sonunda ise daha açıklayıcı bilgilerin su anda verilemeyeceğinden bahsediliyordu.

ATATÜRK`ÜN GÖRDÜĞÜ SON RÜYA :

26 Eylül 1938 tarihinde Atatürk, rahatsızlığı ile ilgili olarak ilk defa hafif bir koma atlatmıştı. Prof.Dr. Afet İnan, olayı şöyle anlatıyor: "O geceyi rahatsız geçirdi, ilk hafif komayi o zaman atlatmisti. Ertesi sabahki açiklamasinda: "Demek ölüm böyle olacak" diyerek" uzun bir rüya gördüğünü" söyledi ve "Salih`e söyle, ikimizde bir kuyuya düştük, fakat o kurtuldu" dedi.
Atatürk`ün, burada "kuyuya düşme" sembolü ile gördüğü rüya vizyonu, kendisininde söylediği gibi ölümün habercisiydi. Salih Bozok`un kuyudan kurtulması ise bilindiği gibi, Atatürk`ün vefat ettiği gün, buna çok üzülen Salih Bozok`un da intihar etmesi ve sonunda onun kurtarılmasını simgeliyordu. İşte bu Atatürk`ün son rüyası idi... :((

RUHUN SAD OLSUN ATAM!


Cesitli Kaynaklardan Yapilmis Bir Derlemedir


AasmaEstefan