28 Aralık 2016 Çarşamba

2017 Yeniden Baslama Yilidir

Numeroloji; 1,2,3,4,5,6,7,8,9 sayilarindan olusur. 1 herzaman yeniden baslama demektir. 9 ise; dizinin son sayisidir ve bitis demektir. 9'dan sonra tekrar basa donulur ve yeni bir baslangic yapilir. 11 ve 22 sayilari ise 'master' diye bilinen onemli sayilardir. Bu iki sayinin enerjisi cok yuksektir. Fakat biz bugun 1 ve 9 u ele alacagiz.

1, Gunes sayisidir ve pozitif bir sayidir. Bu da bize 2017'nin bir cok pozitif yeni baslangiclar getirecegini mujdeler.
9, Mars sayisidir. Kova burcunun yonetimindedir. Mucadele, savas, cesaret ve de ayni zamanda yeninin insasi icin, eskinin bitirilisidir.
2016'nin toplami 9 dur. 9, numorolojideki son rakamdir. Yasamimizda bir donemin artik sonu geldi demektir. 9, tamamlanma ve bitis demektir. Tipki biten bir defterin, son sayfasidir. Bu son sayfadan sonra yazilacak yer kalmamistir. O zaman araligindaki sinavlarimiz bitmistir. Dersler tamamlanmistir. Yeniden dizinin basina donulecek ve yeni bir baslangic yapilacak demektir. 9 bitince de 1 baslar.

2017 = 10 eder. 1+0 ise 1 ediyor. 1 Yeni bir baslangic yapmak demektir. Hayatlarimiza, bir kere daha bastan baslamak, yeni insanlarla, yeni alanlarda, temiz bir sayfa acmak demektir. 2017 ani ve hizli degisimler, donusumler getirebilir hayatimiza.



2017 ile birlikte hayatlarimizda eski bir sayfayi kapatip yeni ve temiz bir sayfa acmak icin bircok iliskilerimizden, aliskanliklarimizdan ve baglarimizdan kopmamiz gerekebilir. Korkmayalim ve buna hazir olalim. Ozellikle insanlarla olan iliskilerde cok kopuslar ve yeni baslangiclar gorulebilir. Iki kisilik bir iliskide birisinin bilinc seviyesi digerine gore daha yuksekse, ister istemez kopus oluyor. Ne kadar idare etseniz de zamanla karsilikli konusmalar bile duyulmamaya, anlasilmamaya basliyor. Sebebi ise bilinc farkindan dolayi artik tamamen farkli frekanslarda yasanmaya baslandigindan; arada gorulmez bir enerji perdesi olusmustur. O kisi yanibasinizda saatlerce konusur ama siz onun soylediklerinden cok azini duyar veya hatirlarsiniz. Artik farkli bir alanda oldugunuz icin, dusuk frekansa ait sesler ugultu seklinde kulaginiza gelir. Kendinizi zorlasaniz bile anlamakta zorlanirsiniz,  anlasaniz bile cabuk unutursunuz. O frekanstan cok yeni girdiginiz alana ait gerceklikle ilgilenirsiniz. O alandan yeni arkadaslar bulur ve yeni baslangiclar yaparsiniz. Artik oraya ait olursunuz.

Ayrica bundan sonra baska evrenlere bilmeden giris cikislar yasayabiliriz. Baska boyuttaki enerji varliklarla daha kolay iletisim kurulabiliriz. Ust boyut varliklariyla karsilasmalar olabilir. 'Mandala Etkisi' cok yasanabilir. Okudugumuz bir cumle yada kelimeyi aslindan farkli sekilde okuyup anlayabiliriz. Dalginlik diye tanimladigimiz, saniyelik kayiplar yasayabiliriz. Ben bunlarin; paralel evrenlere bilinc halinde yapilan giris cikislardan dolayi oldugunu dusunuyorum.

Diger bir onemli nokta ise; bundan sonra beynimizin sag tarafinin daha aktif hale gelecegidir. Cok fazla bulus ve hastalik tedavisi beklenebilir bu sene. Sag beynimizle yapabileceklerimizde yogun bir artis bekliyorum. Daha yaratici, daha zeki, daha hassas ve sevgi dolu olacagiz. Bu sene cok fazla okuyup ogrenecegiz. Asiri merak bizi gerekli bilgilere goturecek. Kendimizi bireysel egiterek, bilinc seviyemizi yukseltecegiz. Bu da uyanisi hizlandiracak.

Uyanis bilgiyle olur. Bilgi varsa, bilinc yukselir..Bilinc yukselirse isik artar.

Iste butun bunlar yasanabilir bu sene.. Ne olacagini bilirseniz, gelismelere hazir olursunuz. Boylece yasadiklarinizi anlamlandirabilirsiniz....Sizi seviyorum.. Yalniz degilsiniz....


Sevgiler!

Aasmaestefan@gmail.com


Yaralandigim Kaynak:  http://www.astromistik.com/haberyorum.htm


16 Aralık 2016 Cuma

YARADILIŞIN ŞARKISI - Michael Sharp


Başlangıçta,
Ruh vardı ve Ruh hareket etti.
Alfa ve Omega.
Sonu olmayan başlangıç.
Tek bir sınırsız, gerçekleştirilmemiş potansiyelde kapsanan hiçbir şey ve her şey.
Ve sonra, Ruh düşündü.
Ve bu düşünceden yaradılışın tümü fışkırdı.
Ruh düşünürken, yaradılış karşılık verdi.
Ruh’a sevinç ve görkem getiren şekiller, renkler ve sesler ortaya çıktı.
Ve Ruh hiç bir şey istemedi.
Çünkü Ruhun istediği her şey anında yaradılışta tezahür etti.
Ruh dans etti ve oynadı ve yaradılış üzerindeki gücü ve bilgisi arttı.
Ama sonra, Ruh yaradılışın karmaşık sanatının üstadı oldu ve
Ruh imgelemin potansiyellerini tüketti.
Ve Ruh düşündü.
Ruh sonsuz harikalar ve güzellikler yaratmıştı: şekiller ve formlar, renkler ve konfigürasyonlar Ruh’un farkındalığında dans etmişti.
Ve Ruh’un tüm heybetli gücüne rağmen, yaradılış gelip geçici ve çok kısa ömürlü idi.
Enerji çok sıcaktı ve form çok kısa süreli idi.
Ve böylece Ruh düşündü.
Eğer hayal gücüne uzanan ve keyifli olan her şey devam etseydi neler olurdu?
Böylece Ruh düşündü ve bu düşünce ile enerjiler azaldı, titreşim yavaşladı ve ışık ve sevginin büyük patlaması ile, yeni bir evren doğdu.
Ruhun niyet ettiği gibi, her şey bu seviyede farklı idi.
Titreşim yavaşlarken ve alevler soğurken, yaradılış yoğunlaştı ve fiziksellik koyulaştı.
Şimdi, Ruhun yaratması için zaman gerekliydi.
Ama yine de, Ruh düşündü ve Ruh’un bu düşüncesinden kristal saraylar ve bereketli bahçeler, güzel müzik ve yücelmiş sanat ortaya çıktı.
Ve Ruh’un düşüncesinden , Ruh’un ihtişamının araçları olarak bir çok formlar beliriverdi.
Ve Ruh hiçbir şey istemedi. Çünkü Ruh alfa ve omega idi, sonu olmayan başlangıç idi ve Ruh’un niyet ettiği her şey anında tezahür etti ve yaradılışın tümü Ruh için olağanüstü bir oyun alanı olarak ortaya çıktı.
Ama Ruh yaradılışın karmaşık sanatının üstadı olduğu ve imgelemin potansiyellerini tükettiği zaman, Ruh düşündü.
Ruh sonsuz harikalar ve güzellikler yaratmıştı ve sonsuz çeşitlilikler ve sevinçler deneyimlemişti.
Ama etkiler geçici idi, yaradılış kısa ömürlü idi, enerji çok sıcaktı.
Ve Ruh, eğer Ruh’un yaratımları devamlı kalsa idi neler olacağını merak etti?
Ve böylece Ruh düşündü ve bu düşünce ile enerjiler azaldı ve titreşim yavaşladı.
Ve ışığın büyük patlaması ile yeni bir evren doğdu.
Ruh’un niyet ettiği gibi, bu seviyede her şey farklı idi. Çünkü enerji azalmıştı ve titreşim yavaşlamıştı, yaradılış yoğunlaştı ve koyulaştı, akıcılığı koyulaştı ve yavaşladı.
Bu yeni koşullarda, Ruh’un yaratması için daha çok zaman gerekiyordu.
Şimdi yaradılış daha uzun sürdü ve Ruh formun ve zamanın etkileşiminden daha fazla keyif aldı.
Ve Ruh düşündü ve bu düşünce ile kristal saraylar, verimli bahçeler, güzel müzik, yüce sanat ortaya çıktı. Ruh’un ihtişamının araçları olarak bir çok muhteşem formlar tezahür etti.
Ve Ruh hiçbir şey istemedi.
Çünkü Ruh alfa ve omega idi, sonu olmayan başlangıç idi ve Ruh’un istediği her şey anında tezahür etti ve tüm yaradılış Ruh için olağanüstü bir oyun alanı olarak ortaya çıktı.
Ama Ruh yaradılışın karmaşık sanatının üstadı olduğu ve imgelemin potansiyellerini tükettiği zaman, Ruh daha fazlasını istedi.
Evrenin heybetli gücü ve yaratıcı görkemine rağmen, hala, Ruh yaradılıştan ayrı bir şey olarak yaradılışın dışında duruyordu.
Ruh görebiliyordu, ama deneyimleyemiyordu. Ruh işitebiliyordu, ama hissedemiyordu.
Böylece Ruh düşündü.
Ve düşüncelerimiz karanlığın üzerine yayılırken,
Ve nefesimiz suların üzerine yayılırken,
Ve ellerimiz ateşlere uzanırken,
Yaşam ortaya çıktı.
Ruhun niyet ettiği gibi, bu yeni dünyada her şey farklı idi. Şimdi, Ruh yaratılmış evrenin içinden işleyebilirdi.
Ve Ruh düşündü ve Ruh’un bu düşüncesi ile ağaçlar ve bitkiler, balıklar ve kuşlar, hayvanlar ve Ruh’un tüm vasıtaları ortaya çıktı.
Ve evrendeki her yeni vasıta tekamül ederken, Ruh’un Bedeninin gözleri fiziksel evrenin harikalarına gözünü dikti.
Kristal saraylar ve bereketli bahçeler, güzel müzik ve yüce sanat vardı. Büyük politik formlar Ruh’un mükemmelliğini ifade etti ve büyük ekonomik formlar Ruh’un refahını yaydı.
Yaradılış ortaya çıktı ve ışık evrene döküldü.
Yine de Bedenin yaşamının tüm ihtişamı ve görkemine rağmen, hala sınırlılıklar vardı.
Bu yeni yaradılış, bu kırılabilir yaşam formları, Ruh’un bu parıldayan vasıtaları, bu beden nazik idi ve kolayca hasar görüyordu.
En küçük yaranın kurbanı ve en hafif dengesizlikten sıkıntı çeken beden dayanıksız ve narin idi.
En hafif negatiflik ile çarpılan ve Sevginin yokluğundan hasar gören zihin zayıf idi.
Ve kendi zayıflığı ve kırılabilir halinde, beden/zihin Ruh’un bütün görkemini içeremiyordu.
Çünkü bilinçlilik sıcak idi ve fiziksel evrenin molekülleri buz gibi soğuk idi.
Ruh istekli idi, ama gövde zayıf idi.
Ama gövde güçlendirilebilirdi.
Böylece Ruh yaradılışın Sevgisi ve Refahında dans etti ve Ruh’un niyet ettiği gibi, Beden gelişti ve zihin güçlendi.
Denizdeki balıklar ve havadaki kuşlar, karalardaki hayvanlar ve bahçelerdeki solucanlar, siyah, beyaz, kırmızı ve sarı, yaradılışın deneyimi için harika vasıtalar oldular.
Ve Ruh’un niyet ettiği gibi beden tekamül etti.
Yakın zamanda, Bedenin mükemmel vasıta ve zihnin mükemmel mercekler olacağı ve Ruh’un sınırlama olmadan gireceği düşünüldü.
Tabi ki, Ruh’un hayalindeki tüm bu evrende sınırlamalar olamazdı.
Ama sonra bedenin gelişiminde bir noktaya ulaşıldı.
Beden artık gelişmiyordu.
Zihin artık güçlenmiyordu.
Ve Ruh, yaradılışın bu seviyesinde, Ruh’un tüm görkeminin asla Bedene giremeyeceğini anladı.
Moleküller çok kırılgan idi, alevler çok sıcak idi.
Böylece Ruh düşündü.
Ve Ruh düşündü.
Ve Ruh sadece yaradılışı yükselterek Ruh’un tüm gücünün (bildiğiniz Tanrı olan) girebileceğini anladı.
Ve böylece Ruh düşündü.
Evren alevlerine geri dönecekti.
Evrenin titreşimi yükselecekti.
Evren yuvaya dönmeliydi.
Ve Ruh düşündü ve bu düşünce ile, ışık suların üzerine yayıldı ve yeni bir dünya doğdu.
Ve Ruh düşündü.
Bu yeni dünyada Ruh yaradılışın alevlerini canlandıracaktı ve fizikselliğin soğuk moleküllerine sıcaklık getirecekti.
Kolay olmayacaktı, ama yapılacaktı.
Böylece Ruh düşündü ve bu yeni dünyada ve sizin kalplerinizde, dualite arttı.
Günler gecelere uzadı.
Mevsimler döngülerle değişti.
Siyah beyaza zıt oldu ve Ruh’un mücadele ve zıtlıkta büyük enerji yaratıldığını anlaması için beden dualitede mücadele etti.
Bedenler çatışacaktı.
Bedenler hissedecekti.
Ve mücadelede ve hislerde bedenler ışıyacaktı ve Bedenin ışıması molekülleri ışıklandıracak ve evreni yükseltecekti.
Ve böylece Ruh düşündü ve bu planda ve bu form ile, Lemurya ortaya çıktı.
Kristal saraylar ve bereketli bahçeler, güzel müzik ve yüce sanat vardı. Büyük politik formlar Ruh’un mükemmelliğini ifade etti ve büyük ekonomik formlar Ruh’un refahını yaydı.
Dualite bu dünyada yayıldı ve Bedenden enerjiler döküldü.
Ve Ruh, bu dünyanın dualitesinde uzun ve zor mücadeleler verdi, ama ne kadar mücadele ederse etsin, yeterli enerji yaratılamadı.
Evren uzak mesafede ve moleküller soğuk kaldı.
Ruh nasıl mücadele ederse etsin ve nasıl çarpışırsa çarpışsın dualite yeterli değildi, Ruh, Ruh’un birliğini hatırladı.
Ruh yaradılışın Sevgisini hatırladı.
Ruh dualitenin illüzyonunu hatırladı.
Ve zıtlıklarda bedenlerimizin mücadele ettiğinin gerçek olduğunu düşündü,
Ve dualitede savaştığımızın gerçek olduğunu düşündü.
Farkındalık ve birlik içinde, Ruhumuz çok sevindi.
Mücadeleye güldük ve dualiteye kıkırdadık.
Nasıl yapamazdık?
Hepsinin illüzyon olduğunu biliyorduk.
Ve sevinç içinde ve dualitenin büyük şakasına gülerek, enerji çözündü ve yükseliş ilerlemedi. Böylece Ruh düşündü.
Eğer enerji yaratılamadıysa, Büyük Çalışma gerçekleşmezdi.
Böylece Ruh düşündü.
Ve Ruh düşündü.
Ve Ruh düşündü.
Ve sonunda, Ruh kavradı.
Dualitede yaşamak için, her şeye inanılabilmesi için, zihnin karanlık ile örtülmesi gerekiyordu.
Beden unutmak zorundaydı!
Planın güzelliğinden neşelenen Ruh düşündü ve bu düşünce ile, Perde yaratıldı ve Beden hafıza kaybına uğradı.
Perdenin altında, Beden mücadele etti.
Perdenin altında, Beden ağladı.
Perdenin altında, Beden öldü.
Perde kalındı.
Perde güçlüydü.
Perde Ruh’u bizden gizledi
Perde zihni karanlıklaştırdı.
Perde Kaynak ile bağlantımızı bulanıklaştırdı.
Ama Perdenin altında, dualite çatırdadı.
Perdenin altında, Atlantis doğdu.
Ve Atlantis’te, Beden düşündü.
Ve bu gezegende ve bu form ile Beden harikalar yarattı.
Saraylar, bahçeler, müzik ve sanat vardı.
Görkemimizin gölgesini ifade eden politik formlar vardı.
Yaradılışın refahını örten ekonomik sistemler vardı.
Dualite dünyanın yüzünde şiddetle hüküm sürdü ve enerji çatırdadı.
Günler gecelere döndü.
Mevsimler zıtlaştı.
Siyah beyaza karşıt oldu ve Beden duygular ile mücadele etti.
Ruh mücadele ve zıtlıkta büyük enerji yaratıldığını anladı.
Bedenler çarpıştı.
Bedenler hissetti.
Bedenler ışıldadı.
Ve Beden yükselişe doğru ilerledi
Belli bir zaman periyodundan sonra, bir noktaya ulaşıldı.
Enerji yeterliydi.
Yükseliş ilerleyecekti!
Böylece büyük heyecan içinde Ruh Perdenin altındaki bedenlere bir çağrı gönderdi.
ŞİMDİ ağlayan Ruhun uyanmasının ZAMANIDIR.
ŞİMDİ özgür olmanın ZAMANIDIR!
ŞİMDİ HATIRLAMANIN ZAMANIDIR.
Enerji yeterli.
Yükseliş ilerleyecek.
Ama Beden Ruh’un çağrısını işitemiyordu.
Perde çok kalındı.
Bedenin bağlantısı kopmuştu.
Böylece Ruh düşündü ve bu düşünce ile, bir çağrı gönderildi.
Ve sadece en sadık olanlar yanıt verdi, çünkü sadece en sadık olanlar Perdeden geçip geri yollarını bulabilirdi.
Ve Ruh düşündü ve bu düşünce ile, Haberciler karanlığa çıkageldiler.
Ve gözlerini açtılar ve uyanmak için mücadele ettiler ve hatırladılar.
Ve etraflarındaki uykuda olanlarla konuştular.
“Biz Bir’iz”
“Biz sevinçliyiz.”
“Biz birbirimize bağlıyız”
“Biz TANRI’yız”
Ama uykudakiler uyanmadılar.
Beden unutmuştu.
Beden sağırdı.
Beden sadece hayatta kalmayı biliyordu.
Beden sadece ölümünü biliyordu.
Beden mesajdan şüpheye düştü ve haberciler ile alay etti.
Ruh’un birliğinin yerine, Beden yaradılıştan ayrılığı gördü.
Yaradılışın sevinci yerine, Beden sınırlamalardaki üzüntüyü hissetti.
Yaradılışın sevgisi yerine, Beden öfke ve terkedilmişlik hissetti.
Ve ayrılık ve üzüntüden ve öfke ve gazaptan, beden kamçılandı.
Beden karşılık verdi ve Beden korkuyu öğrendi.
Ve öfke ve acıdan, korku ve üzüntüden, karalara korkunç bir karanlık yayıldı.
Güçlü olanlar zayıfları ezdiler.
Ve karanlık büyüdü.
Zenginler fakirleri sömürdü.
Ve karanlık büyüdü.
Sağlıklı olanlar hasta olanları öldürdü.
Ve karanlık büyüdü.
Ruh düşündü, bu olmamalıydı.
Acı çok büyüktü.
Bu olmamalıydı.
Ve bu düşünce ile Atlantis uygarlığı öldü.
Ve Ruh’un Çark’ ta tuzağa düşen parçası, kayba ağladı.
Ve o ağlayıştan, yeni bir dünya, bizim dünyamız doğdu.
Ruh’un niyet ettiği gibi, her şey bu dünyada farklı idi.
Bu dünyada, bundan öncekilerde olduğu gibi, Ruh dualitede var olacaktı ve karanlıkta oynayacaktı.
Çünkü Ruh mücadele ve zıtlıkta büyük enerjinin yaratıldığını anladı.
Ama şimdi Ruh ayrıca Perdenin karanlığının ve Bedenin büyük gücünün, eğer kontrol edilmezse ve korunmazsa, ölüme götürdüğünü de anladı.
Ruh buna izin veremezdi.
Böylece, enerji yeterli olana VE Beden hatırlayıncaya dek, tutsaklık içinde tutulmalıydık.
Gücümüz bizden uzak tutulacaktı.
Böylece Ruh düşündü ve yeni dünya ortaya çıkarken, Ruh tüm evrene bir çağrı gönderdi.
Ve sadece en sevgi dolu olanlar yanıt verdi, çünkü sadece onlar bizi korku içinde tutabilirlerdi.
Ve Ruh düşündü ve bu düşünce ile en sevgi dolu olanlar, şimdi Karanlığın Güçleri idi, ve onlar hafıza kaybına uğradılar.
Ve bizi korkuya tutsak ettiler.
Ve bizi bedenlerimizin köleleri yaptılar.
Ve zihinlerimizi zincirlediler.
Ve gücümüzü bizden aldılar.
Ve Ruh izledi ve Beden düşündü.
Ve beden düşünürken, Terra ortaya çıktı ve saraylar ve bahçeler, müzik ve sanat vardı.
Enerjinin sınırlılıklarını ifade eden politik formlar vardı.
Sistemde akışı azaltan ekonomiler vardı.
Bu dünyanın yüzeyinde dualite şiddetle yayıldı. Fakirlik karaları süpürdü geçti.
Karanlık zihinlerimizi kuşattı. Ölüm ruhlarımızı alıp götürdü.
Mevsimler zıtlaştı. Günler gecelere döndü.
Bedenler çarpıştı. Bedenler hissetti. Bedenler ışıldadı.
Ve Beden yükselişe doğru ilerledi.
Belli bir zaman periyodundan sonra, bir noktaya ulaşıldı.
Enerji yeterliydi ve yükseliş ilerleyecekti.
Böylece büyük heyecanla, Ruh bedenlere bir çağrı gönderdi.
ŞİMDİ Ruhumuza uyanmanın ZAMANIDIR.
ŞİMDİ hatırlamanın ZAMANIDIR.
ŞİMDİ özgür olmanın ZAMANIDIR!
Enerji yeterliydi.
Yükseliş ilerleyebilirdi.
Ama Beden Çağrıyı işitemiyordu.
Beden unutmuştu.
Beden sağırdı.
Beden görkeme ölü idi.
Ve böylece Ruh bir çağrı gönderdi ve haberciler geri döndü ve bedene indiler.
Ve haberciler gözlerini açtılar.
Ve hatırladılar.
Ve uykudakiler ile konuştular.
“Biz Bir’iz”
“Biz Sevinciz.”
“Biz Sevgiyiz”
“Biz TANRI’yız!”
Ama beden sadece hayatta kalmayı ve ölümü biliyordu.
Ve Beden habercilerden kuşkulandı ve izolasyonda öfke büyüdü.
Ama önemli değildi.
Karanlık güçler gücümüzü almıştı.
Böylece haberciler Sevgi ve şefkati, Ruh’un Birliğini ve yaradılışın kaynağını öğrettiler.
Ve bazıları dinledi. Bazıları dinlemedi.
Haberciler enerjiden ve ışıktan ve yaradılışın doğasından sözettiler.
Bazıları dinledi. Bazıları dinlemedi.
Ama zaman geçtikçe ve haberciler ısrar ettikçe, daha fazlası hatırladı.
Ve yeteri kadarı yaradılışa olan sevgilerini hatırladıkları zaman, bağlar gevşeyebilir ve enerji özgürleşebilirdi.
Ve Ruh düşündü.
Ve Ruh çağırdı.
Ve sadece en şefkatli olanlar yanıt verdiler, çünkü sadece onlar bizi korkudan özgürleştirebilirdi.
Ve Ruh düşündü, ve bu düşünce ile Işık tohumları karanlığa çıkıp geldiler.
Ve Ruh izledi.
Işık tohumları uyandı.
Ve Işık tohumları Bedene sordu:
“Biz bir miyiz?”
Ve beden yanıtladı
“Evet”
Ve Işık tohumları sordu, “biz sevinç miyiz?”
Ve beden yanıtladı
“Evet”
Ve Işık tohumları sordu, “biz Tanrı mıyız?”
Ve beden yanıtladı
“Evet”
Ve işin yapılmış olduğunu görerek, Işık tohumları “KORKUNUZU İYİLEŞTİRİN, işte yol budur” dediler.
Sevgi yeterliydi.
Yükseliş yakındı.
Ve beden iyileşti ve Ruh sevindi.
Ve gücümüz arttı.
Ama karanlık güçler, bizi serbest bırakmak için çağırıldıklarında geldikleri zamanı unuttular.
Karanlık güçler bedende güçlü idiler ve emeğimizden zengin oldular ve güçlerini biriktirdiler ve özgürlüğümüzü bizden esirgediler.
Ve karanlık güçler insanlara “şimdi bizim için çalışıyorsunuz” dediler.
Ama, Ruhun görkemine ve yaradılışın birliğine uyanan bizler “hayır” dedik.
Ve karanlık güçler insanlara “Önümüzde diz çökün” dediler.
Ve biz “hayır” dedik.
Ve korkunç bir öfkeyle karanlık güçler Dört Atlıyı gönderdi.
Ve belalar ve savaşlar ve ölüm ve açlıktan ölüm bedeni paramparça etti ve ruhu ve Bedeni sakatladı, gazabın korkusu karanlığa daha çok götürdü.
Ve Ruh düşündü.
Bu nasıl bir çelişkiydi?
Ve ne yapılabilirdi?
Enerjiyi elde etmiştik.
Uyanışa ulaşmıştık.
Enerjiyi salıverebilirdik.
Ama karanlık güçler amaçlarını unutmuştu ve bizi güçlü görmek yerine öldürürlerdi.
Ve böylece Ruh düşündü.
Ve bu düşünce ile tüm evrene bir çağrı gönderildi.
Ve sadece en güçlü olanlar yanıt verdi, çünkü sadece onlar karanlık güçleri salıverebilirlerdi.
Ve böylece Ruh düşündü ve bu düşünce ile, Savaşçılar toplandı ve kılıçları karanlığa çıkageldi.
Ve Cebrail borazanını çaldı.
Ve Armageddon başladı. (iyilik ve kötülük kuvvetleri arasında büyük ve son çatışma)
Ve savaşçılar uyandı.
Ve savaşçılar hatırladı.
Ve savaşçılar ayakta durdular.
Ve savaşçılar karanlık güçlere gittiler
Ve “enerji yeterli” dediler
“Yükseliş ilerleyecek”
“Bedenin geçmesine izin vereceksiniz ”
Ama karanlık güçler onlarla eğlendi ve “hayır, bırakmayacağız” dediler ve Dört Atlıyı gönderdiler.
Böylece savaşçılar insanlara döndüler ve “RUHUNUZU UYANDIRIN. Yolu budur” dediler.
Ve insanlar “evet” dedi.
Ve savaşçılar yolun hazır olduğunu gördüler ve gülümsediler.
Ve karanlık güçlere döndüler
Ve “bırakın insanlar gitsinler” dediler.
“Enerji yeterli” dediler
“Yükseliş ilerleyecek”
Ama karanlık güçler sadece güldüler, alay ettiler ve “hayır, bırakmayacağız” dediler.
Savaşçılar insanlara döndüler ve “ KORKUNUZU İYİLEŞTİRİN. Yolu budur” dediler.
Ve insanlar gülümsediler ve “evet” dediler.
Ve savaşçılar yolun hazır olduğunu gördüler ve gülümsediler.
Ve karanlık güçlere döndüler
“Bırakın insanlar gitsinler” dediler.
“Enerji yeterli” dediler
“Yükseliş ilerleyecek”
Ama karanlık güçler yüzlerine tükürürken sırıttılar ve “hayır, bırakmayacağız” dediler.
Böylece savaşçılar insanlara döndüler ve “BU KILICI ALIN ” dediler.
Ve hüzünlü bir ifade ile, insanlar “evet” dedi.
Ve savaşçılar yolun hazır olduğunu gördüler ve gülümsediler.
Ve karanlık güçlere döndüler ve
“Bırakın insanlar gitsinler” dediler.
“Enerji yeterli”
“Yükseliş ilerleyecek”
Ama karanlık güçler öfke ve nefret ile rezilliklerini kusarken sadece haykırdılar ve “hayır” dediler.
Savaşçılar insanlara döndüler ve “BU DÜNYAYI TEMİZLEYİN. Işığınızı gönderin. Yol budur.” dediler.
Ve insanlar neşe ile dolarak “evet” dediler.
Ve savaşçılar gülümsediler.
Ve insanlar ışık yaydılar.
Ve ışık karalara yayıldı.
Ve karalar alevler gibi patladı.
Ve alevler karanlığı aydınlattı.
Ve kılıç karanlığı kesti.
Ve karanlık geri çekildi.
Ve savaşçılar yolun hazır olduğunu gördüler ve gülümsediler.
Ve insanlara ellerini açtılar.
Ve insanlar karanlık güçlere döndüler ve dediler ki,
“Şimdi bizimle gelin.”
“Enerji yeterli.”
“Yükseliş ilerleyecek.”
“Şimdi bizimle gelin”.
“Eski hiçbir şey ayakta kalmayacak”
Ve güçlerinin gitmiş olduğunu görerek
Ve kaybedecek bir şeyleri olmadığını görerek
Karanlık güçler yukarı baktılar.
Ve yüzlerde sadece sevgiyi gördüler.
Ve sadece kalplerimizden gelen sevgiyi hissettiler.
Ve gülümsediler.
Çünkü hatırladılar.
Ve yolun hazır olduğunu gördüler.
Ve savaşçılara saygıyla döndüler.
Ve insanlara sevinçle konuştular.
“Enerji yeterli”
“Sevgi kalplerimizde”
“Yükseliş ilerleyecek”
“Tanrı’nın iradesi şimdi gerçekleşecek”
Başlangıçta….

Michael Sharp
(Çeviri: Saffet Güler)

15 Aralık 2016 Perşembe

Ya Isiktan Yanasiniz Ya Da Karanliktan Yana

Karanligi Taniyalim

Ego tutsagi, insanliktan cikmis, kirip dokmekten, bagirip cagirmaktan hoslanan, agzi bozuk, sapikca egilimleri olan, insanlari kiskirtmaktan, birbirine dusurmekten zevk alan, dedikodu yapip, yalan soyleyen, baskasinin emegini calan, mezhepcilik ve irkcilik yapan, cins ayrimi yapan, taciz edip dayak atan, subyanci, hayvan ve doga dusmani, boluculukten guc alan, para, mal, mulk, guc ve hirslarinin esiri olmus, dini kullanan, demokrasiden ve cagdasliktan, isiktan, aydinlanmadan, ilimden nefret eden kisilerin olusturdugu taraftir karanlik. Katiller, tecavuzculer ve yobazlar bas tacidir. Boyle insanlar; benzer enerjiler birbirini cekeceginden dolayi, ayni alanda bulusurlar. Kendileri gibi olan liderlerin etrafinda toplanirlar ve desteklerler. Haliyle bulunduklari taraftan ve destekledikleri kisilerden beslendiklerinden dolayi birlikte karanliga guc katarlar. Ama bu guc sadece iclerindeki siyah kurtu beslemeye yarayacaktir. O kurt da sonunda buyuyup, onlari yutacaktir.

Hitler karanliga hizmet etmis en iyi ornektir. Simdiki kole duzeni, devletleri yoneten diktatorler, malum teror orgutleri, gizli orgutler...hepsi karanlik halkanin birer zincirleridir. Tabiki onlari destekleyenler de bu zincire dahildir. Su an ulkemizde para ve hirs ugruna, karanliga hizmet eden o kadar cok unlu insan var ki.. Kimlerin etrafinda toplandiklarina bakmaniz yeterlidir..

Ne demis Mevlanamiz:

İyilerle gezersen alırsın mertebe, kötülerle gezersen dönersin merkebe

Kişi kim olduğunu bilmek isterse, kimleri sevdiğine baksın.



Isigi Taniyalim

Isiga hizmet eden insanlar; etrafina isik sacanlardir. Insanlarin egosuna degil, kalbine dokunanlardir. Bunlar; dogayla barisik, hayvan dostu, cogu vegetarian olmayi basarabilmis, bilim ve ilim ile aydinlanmis, her dinden, renkten ve irktan insanla kucaklasmis, sevgi dolu insanlardir. En buyuk isik ustadimiz Ataturk'tur. Oyle bir isik yaydi ki ulkemize ve dunyaya..fiziken hayatta olmamasina ragmen, hala karanligin en buyuk korkusu olmustur. Giderken arkasinda biraktigi milyonlarca isik iscisi, hala onun enerjisiyle nefes aliyor, isigiyla aydinlaniyor ve aydinlatiyor.

Isik iscilerini tek tek anlatmaya gerek yok. Davranislariyle ve soylemleriyle zaten kendilerini belli ederler, cekim yasasi geregi kendileri gibi isik olanlari da yanlarina cekerler. Isik ustatlarindan bahsederken aramizdan ayrilmis bazilarini anmadan gecemiyecegim.

Sevgili Turkan Saylan, Yasar Kemal, Aziz Nesin, Ugur Mumcu, Turgut Ozakman, Tarik Akan, Baris Manco, Kemal Sunal, Tuncel Kurtiz, ve daha hatirlayamadigim digerlerini rahmetle aniyorum.

Dunyadaki isik ve karanlik arasindaki gizli savas sonlanmaya yakinken; hangi tarafta oldugunuza dikkat etmelisiniz. Ya isiktan yanasiniz ya da karanliktan yana. Hangisini beslerseniz, o taraftan geleceklere de hazir olmalisiniz. Bu gune kadar hep secimlerimizle hangi tarafa ait oldugumuzu netlestirmeye calistik. Secimlerimizi yaptik, bitirdik. Simdi sira bu secimlerimizin sonuclarini yasamaya geldi. 2017 tam bir ektigini bicme donemi olacak. Guvendiginiz daglara karlar yagacak. Bu yuzden hangi tarafta oldugunuz cok onemli. Karanliktan yana olanlari cok zor gunler bekliyor. Isik, tum dunyayi ayndinlatacak ve karanligi donusturecek.

Herkesi dogru tarafta, isik tarafinda olmaya cagiriyorum. Aksi halde desteklediginiz karanligin kaderini paylasirsiniz.

Yasasin Isigin zaferi!



Sevgiler!

Aasmaestefan

13 Aralık 2016 Salı

Karanlik Taraflarimiz Yuzeye Cikiyor - Ariniyoruz


Zor bir donemden geciyoruz. Isigin artmasiyla birlikte, icimizdeki karanlik tarafimizla daha da yuzlesmeye basladik. Hem birey olarak hem ulke olarak hem de dunya olarak. Bu yuzden yasadigimiz kotu olaylar artti. Karanlik, cokuse giderken, dahada azginlasip, kirip dokuyor. Sistemde buyuk kirilmalar, kopmalar, yozlasmalar basladi. Bu kole duzenini kuranlar, once kendi iclerinde bolunecekler sonra da birbirini yok edecekler.

 Eger neler oldugunu anlamazsak bu donemin altindan kalkmak zor olabilir. Su an, eskiye ait kotu olan ne varsa aciga cikip kendini gosteriyor ve donuserek yerini yeniye birakiyor. Hali altina supurulmus konular, rafa kaldirilmis sorunlar, gereksiz bilincalti copleri, hastalikli fikirler, sapikliklar, Osmanlicilik modasi, kadina, hayvana, cocuga siddet ve taciz..hepsi donusum icin yuzeye cikan karanlik taraflarimizdir. Hepimizin sorunudur.


Su an butun dunyada olan budur. Karmik temizlenme....

Yarim kalmis islerin tamamlanmasi, kanayan yaralarimizin iyilestirilmesi, cozumlenmemis sorunlarin yeniden karsimiza cikarak kendini gostermesi.. Kisaca icimizdeki ve disimizdaki karanligin isiga donusumudur bu olanlar. Biraz zaman alacak ve sifalanma boyunca bizi acitmaya da devam edecek. Dayanikli ve sabirli olmaliyiz. Bu yuzeye cikan karanlik taraflarimizi sifalayip bag kesmeliyiz. Temizledikce, en alttan serbest kalan daha eski anilarimiz, acilarimiz, karmalarimiz yuzeye cikacaktir. Onlari da gorup, sifalayip kurtulmak gerekir. Ozellikle dolunay zamanlari arinmak ve salivermek icin cok uygun zamanlardir. Kacirmayalim.


2017'ye girmeden hem bireysel olarak hem de toplum olarak; sifalanmali ve arinmaliyiz. Eger 2017'ye kalirsa; o yeni donemin yuksek frekansli enerjileri eskiye ait kalan ne varsa savurur bir o yana bir bu yana. Kendimizi bir anda oyle bir kaosun icinde buluruz ki felegimiz sasar. Cunku atmamiz gereken gereksiz yuklerimizi atmamis oluruz. Bu yuzden yeni doneme tasidigimiz eski ve gereksiz ne varsa tek tek kendini bize yeniden gosterir. Yeter artik beni de sifalandir ve sali ver artik der. Eski yeni arasinda hapsolmak istemiyorsak hemen arinmaya baslayalim.

Bireysel Arinma Surecindeki Kopuslar, Bitisler:

Bizler, kurulu duzenlerimize bagimliliktan dolayi, bazen kotu bir ortam icinde olsak bile, bogulsak bile, mutsuz olsak bile o alandan cikmaya cesaret edemeyebiliriz. Bir kisir dongude travmalar icinde, ayni seyleri tekrar tekrar yasariz. Oyle bir alisiriz ki mutsuzluga ve bu travmalara, onlarin yasamimizdan cikmasi bizi bosluga iter kendimizi eksik hissederiz. Bu yuzden cesur davranip o kisir donguden cikip ruhumuzu ozgurlestirmek istemeyiz.

Ama eger uyanmaktaysaniz, uyanisa adim atmissaniz ve alaninizdakiler sizden frekans olarak geri ise mecburen birbirinizden koparsiniz. Ister kabul edin ister etmeyin. Enerji, enerjiyi cekeceginden; size uygun olmayanlarla ipler kopar bir sekilde.. Onlar kendi gibilerle siz de kendi gibilerinizle bulusursunuz. Bunu durdurmazsiniz, engel olamazsiniz..Ilahi plan boyle isler.


Bu yuzden bazen biz gerektiginde gerekli cesur adimlari atmadigimiz icin, ilahi sistem, karsimizdakileri kullanir ve onlar bizimle sak diye keser ipini. Iste o zaman ortada kalmis bir cocuk gibi yalniz ve terkedilmis hissedebiliriz ama aslinda  ne kadar guclu oldugumuzu ve ozgurlesmemiz gerektiginin, anlamamiz icin gereklidir bu tur seyler. Biz bitiremedigimiz icin, ilahi planla bitmis olur. Bu yuzden hayatimizdan kopan hersey icin asla uzulmeyelim, isyan etmeyelim. O ana fazla bagli kalmayalim, birakalim gitsinler. Yasamimiza kattiklari icin tesekkur edip sali verelim.

Uzuntuler, kopuslar, kaybedisler yemekteki baharatlardir. Yemege tad katarlar. Mutluluklar ise; yemekten sonraki tatlilardir. Tatli yemekten sonra iyi gelir. Ac karnina yenirse mideye oturur.  :)


Hayatinizdaki kisilerin, mal, mulk, ev, araba ve paranin sizden kopma vakti gelmisse, varsin kopsun. Serbest birakin, kabule gecin ki onlardan bosalan alani dolduracak olanlar daha cabuk gelsin. Yasanan hersey bizim egitimimiz icin gerekliydi, yasandi, bitti. Bunu ne kadar cabuk kabul edersek o kadar cabuk yenisine kavusuruz. Biz buraya yiyip icip, cocuk yapip, ev, araba, para, elbise sahibi olup egolarimiza yenik dusmek icin gelmedik. Bizim ilahi bir gorevimiz var: Buyuk ruha hizmet etmek. O bizimle nefes alir, bizimle deneyim yasar. Bizde misafirdir. Kuranda bahsedilen "Allaha kulluk etmek" le kastedilen de budur aslinda. Nefs terbiyesi diye anlatilan ise; egolardan kurtulustur.


Elbette herkes ister ki hayati; gulluk gulistanlik olsun para, mal mulk icinde yasasin. Ama o zaman kisir bir dongude ogrenemedigin dersler icin binlerce defa gelir gidersin dunyaya ..Evrimlesmen uzar ve gitmen gereken yolu uzatmis olursun. Yuvadan uzakta..Yapayalniz..Kim ister ki?

Bu yuzden, fazla yuklerinizi atin, kurtulun, sadelesin, ozgurlesin ki kanatlanip ucabilesiniz..Aksi halde tasidiginiz yukler, ayaklariniza dolanan ipler, sizi ucmaktan ali koyar.


Mevlana ne de guzel soylemis:

Güzel günler sana gelmez, sen onlara yürüyeceksin.

Sevgiler!

Aasmaestefan


12 Aralık 2016 Pazartesi

Samanik Ritueller Nicin Yapilirdi?

Stres ve Samanik Ritueller
Korku, parazit tarafindan saglanan bu kimyasal, ev sahibinin gonderdiklerinden farkli biyoelektrik sinyaller yaratir. Bu sinyal cevremizdeki organizmalara yayilir ve karsit bir guc tarafindan dengelenmedigi surece buyuyerek butun organizmaya ulasir. Doktor Fritz Allan Poe, vucudumuzdaki hucrelerin, isigin kucuk parcalari ve elektromanyetik alanin tekil birimleri olan 'foton'lar ile haberlestigini kesfetti. Vucudumuzdaki bu iletisim sistemi, insanlar arasinda da vardir. Buna 'morfik rezonans' denir. Samanlar, bilgeler ve antik insiyeler bunu bilirlerdi. Bu ogretiler tarih oncesi kulturlerde cok yaygindi. Sanatsal anlatim ve rituellerin, butun antik uygarliklarda cok onemli olmasi tesaduf degildir.
Sanat, ruhun karanlikta kalmis yerlerini ifade eden ve onu bilinc boyutuna tasiyan kisisel bir yontem olarak kullanilmistir. Bu, psikolojik terapilerdeki durumun aynisidir. Ritueller, astrolojik tarihlere gore olusturulmustur. Yildizlar ve gezegenlerin astro-psikolojimize etki ettigini biliyoruz. Samanlar rituellerini biyolojik ritim veya psikolojik dongu ile uyumlu astrolojik tarihlerde duzenliyorlardi. Bu ritueller katilimcilarin oz benlikleriyle olan iletisimlerini canli tutuyor ve psikolojik bastirmlari onluyordu. Insanlar icindeki kotuluklerle yuzlestigi ve onlari kendilerine ait olduklarini kabul ettigi surece; onlari butunuyle fiziksel dunyaya yansitmiyorlardi. Icinde ne var ne yok getirirsen, o getirdiklerin seni kurtaracaktir. Eger icindekileri buraya getirmezsen, o getirmediklerin seni yok edecektir.


Ruhsal hastaligimizin nesli, insanlari butunuyle kavgaya ya da kacisa zorlayan bir takim afetlerden sonra hizla genislemeye basladi. Bu buyuk bir stress durumu yaratarak halkin bagisikligini zayiflatti. Vucudumuz stress altindayken hastaliga karsi daha dayaniksizdir. Bu yuzden kara parcalari tamamen tufanin sularinca yutuldugunda insanlarin hastaligi baslamisti. Bu tufan bir cok kabileyi, kabile reisini ve uygarligi evlerinden uzaklara suruklemisti. Insanlar yasamlarini surdurebilmek icin yeni evler ararlarken, ruh sagliklarini koruyan rituelleri de askiya almislardi. Boylece samanlar dunyanin farkli yerlerine yayildilar. Butun bilgilerini iclerinde muhafaza ettiler.

Bizler antik Misir ve Orta Amerika'daki Mayalr gibi gelismis uygarliklarin, bilimde doruga ulasmalarini saglayan bulgular ve kendilerinden onceki doneme ait kalintilarin varligindan tamamen habersizdik. Onlarin inanilmaz boyutlardaki matematik, astroloji, tarih, ekonomi, yonetim ve mimari alanlardaki bilgilerinin kendi kendilerine olustuklarina inandirildik. Bu durum, bu uygarliklarin gizlenmis kokenlerine yonelik bir cok arastirmanin yurutulmesine yol acti. Hic de sasirtici olmayan bir sekilde bu bilgileri gizlemeye yonelik operasyonlari yurutenler tam olarak, daha once bahsettigimiz politik ve dini alandaki soydan gelmekteydiler. Unlu Iskenderiye kutuphanesi ve degerli metinlerin yakildigi olaylar, bu operasyonlardan bazilariydi.

Tum bu bastirmalardan sonra bile hala hemen hemen butun ulkelerde bu eski uygarliklarin kalintilari bulunmaktadir. Avrupa'nin kolonilesme harekati baslamadan uzun zaman once Kuzey Amerika'da antik kulturlerin goruldugune dair buyuk kanitlar vardir. Barry Fell, 'America BC' adli kitabinda diyor ki: Amerika'nin, Kanada ve Latin Amerika dahil neredeyse her bolgesinde bundan 2500 yil oncesine ait, cesitli Avrupa ve Akdeniz dillerinde yazilmis kitabeler bulundu. William Comynus Beaumont'un yazdigina gore; Toltek ve Maya Uygarliklari Amerikan topraginda dogmamistir. Burda sadece gelismisler. Misir'la yakin akrabaliga sahip hiyeroglif alfabe sistemi ve ileri sanat yapitlari gelistirmislerdir. New England'dan diger kuzey eyaletlere kadar bir cok yerde denizcilerce kurulmus, yazitlar, oyma kitabeler ve gomutlerle dolu yerlesim birimleri bulundu. Buralar M.O 100'e kadar varan eski tarihlere aitttir.

Bu bilgileri hasir alti etmek icin malum gucler, gercek tarihi bilgiye sahip kaynaklari yakip yikmakla kalmadilar, bunun yani sira antik samanlardan; sonraki caglara miras kalan kulturleri de sildiler. Gelmis gecmis en yikici soykirim, Saman kabilelere uygulanan soykirimdi, ki hala oyle. Geleneksel koklerimizi kaybettik ve rituelleri bilmiyoruz. Amerikan yerlilerinin dragon ve hayalet danslari...Tum bunlar neyin nesi acaba? Dunyadaki butun samanlar, rituellerini yaptiklari zaman aslinda islerini yapmis oluyorlardir. Uyumla, danslarla, yeryuzunun bagisiklik sistemini guclendiriyorlardi. Fakat hepsi katledildi. 17. yuzyilda olan sey tam olarak buydu. Yerli halkin topraklarina girildi ve herkes katledildi. Kraliyet ailesini temsil eden birkac kisiyle birlikte Kolomb, yerlilerin hayatini mahvetmek ve madeni kaynaklarini somurmek icin kesfe gonderildi. Karayiplerdeki her adayi gezdi, altin madenlerini bosaltti ve Tano kabilesinden bir suru kole topladi. Leah Trabich'e gore 3 yil icinde tam 5 milyon yerli katledildi. 15 yil icinde 250.000 kisilik Arawak kabilesi tamamen yeryuzunden silindi. Avrupa'nin eli degmeden once Amerika'nin nufusu 12 milyondan fazlaydi. Dort asir sonra bu sayi yuzde 95 azalarak 237 bine dustu. 1494'ten 1508'e kadar, 3 milyondan fazla insan savaslarda, kolelikte ve madenlerde telef oldu. Gelecek nesillerden buna kim inanabilir?

Bozuk bir soydan gelen baska bir figure Hernando Cortes, Azteklerin buyuk bir kismini yok etmis ve maden kaynaklarini yagmalamisti. Ayni olay Cortes'in ikinci kuzeni Francisco Pizarro tarafindan da tekrarlandi. Peru'daki Inka imparatorlugunu fetheden kisi de oydu. Bu canavarliklar Afrika, Yeni Zellanda, Yeni Gine ve Dogu Timor'da da goruldu ve bugun Kanada'da hala gorulmekte...

Antik dunya ve gercek tarihimiz hakkindaki kalintilari yok etme girisimleri bilincli yapilmis hareketlerdi ama yine de bu bastirmalar icin politika ve dinle iliskili herkesi ve her seyi kategorize etmek ve suclamak talihsizce bir hata olur. Bunu yapmak, bir suru yozlasmis eksik parca oldugundan ve bugunku ruhani metinler ozlerinden saptirildigindan, ruhani kavrayisin pesindekiler icin dogaldir ve bu ruhani bilgeligin eksikliginden dolayi dunyadaki yerlerini anlamaya calisan durust ve ahlakli insanlar, bu acigi istismar eden cevrelerin istahini kabartmaktadirlar. Hayatlarimizi en basit sekilde surdurecek yeterli guce sahip olmak; ornegin, basitce 'bir baska tuzak' diyebilecegimiz ve insanlarin buna acikca dustugu 'New Age' hareketine bakalim. Surekli kotu birseyler ariyorlar ve kendilerine verilen herseyi aliyorlar. Bu oz anlayistan yine cok uzak . Bu sadece din eksenli bakis acisinin bir baska versiyonu. Insanlar yeni birseyler ariyorlar. Yeni bir tur ruhanilik ariyorlar, bir seyleri degistirmek ve kendilerini mukemmellestirmek istiyorlar. Ama bunlar istismar ediliyor. Yaptiklari sey size baska bir suru psikolojisine ya da modern bir dine sokmaktan baska birsey degil. Malesef insanlar hala bunlardan kurtulmaktan acizler. Kendi yolculuklarini ve yollarini takip etmekten acizler, oysa bu en onemlisi..

Kultler ve Mitoloji
Hepimizde biraz sizofrenik kisilik durumu var. Kendimize karsi trajik bir bolunme. Hiristiyanlik oncesi cagda, bircok dogaustu guc kultu vardi. En onemlileri Yildiz, Gunes, Saturn, Ay ve Gokyuzu kultleriydi. Yani basitce, Ay kultundekiler Ay tanrisina taparlardi. Gunes kultundekiler Gunes tanrilarina taparlardi. Ortadogu'da olusan Saturn kultundekilerin taptiginin adiysa El (ya da Ely) idi. Incil'de de anlatildigi uzere israilogullari Misir'dan ciktilar. Vaat edilmis topraklara girdiler ve burada Isis'in Ay kultu, Ra'nin Gunes kultu ve El'in Saturn kultu ile kaynastilar. Israil (Is-ra-el) adi burdan gelir; Isis-Ra-El = Israel

Eski israil kultu ve mitolojisi, Yehova  ataerkil masallar, Misir'daki olaylar ve gerisi butun ilahi dinlerin koklerini olusturmustur. Bu kokler antik Yakin Dogu felsefelerinin yardimiyla gelismistir. Yahudilerin takkeleri, Muslumanlarin turbanlari ve sariklari hep bu gokyuzu kultlerinin sembolleridir. Yildiz kultu, en eski ve one cikan kultlerden bir tanesiydi. Saydigimiz butun bu kultler her ne kadar ruhani amaclar ve dunyevi idare icin yaratilmis olsalar da bazilari zamanla baska amaclara yoneldiler. Tahmin edebileceginiz gibi, her bir guc kurumunda kucuk kultler, tekil tanrilara tapilan ana kultler icinde vucut buldu. Mitra ve Dionysus kultleri buna ornektir. Bugun Mitra ve Frigya'nin bas sembollerini hala kullanilan dolarin uzerinde gorebilirsiniz. Bircok ulkenin askeri kodu, Paraguay bayraginin ters tarafi, Abd senatosunun muhru ve bir Gunes kultu kutlamasi olan Noel gibi..
Dionysus kultunde, bir cok bayram kutlanirdi. Bahar ekinoksunda Atina'da kutlanan 'Buyuk Dionysia' bunlardan biriydi. Bu festivaldeki en onemli etkinlik; sairlerin, muzisyenlerin ve komedyenlerin acik hava tiyatroda performanslarini sergiledikleri 'Thaimela' yarismasiydi. Muzisyenlerden vergi alinmazdi. Sanatcilar askerlikten muafti. Dionysus kultu bugun hala hayattadir. Eglence endustrisi olarak...

"Hiristiyan kilisesi, bir 'Tarih Oncesi Kultler Ansiklopedisi'dir." -Friedrich Nietzsche

Eski Ahit, butun bu hikayeleri icermektedir. Bu kultu devam ettiren hanedan, torunlari sayesinde bugun hala varligini surdurmektedir ve cok guclu konumdadir. Bu kultler butun uygar toplumlarda hala vardir ve guclu pozisyonlarda bulunmaktadir. Bu gruplarin en onemli isleyisleri, insanlarin rizasini almalari ve onlari suc ortaklari yapmalaridir.


8 Aralık 2016 Perşembe

Kainatin Duzeni ve Kapitalist Somuru Sistemi

Kymatica
Dogada, bes duyu organimizla algiladigimiz her sey iki temel esastan olusur. varligin ozunde hersey, etki ve tepki arasindaki iliskiden meydana gelir. Alici guc konumundaki disi, 'tepki'dir. Onun karsiladigi eril yaratici guc ise 'etki'dir. Ikiligin esasi budur. Bu ikiligi antik mitlerde ve felsefelerde gorebiliriz. Bugun saptirilmis ve bozulmus haldeki felsefe ve kutsal yazitlar, bu kutuplardan birini 'iyi', digerini ise 'kotu' olarak adlandirmaktadir. Gercek bilgeler, oz bilgiye ulasanlar ve samanlar ise ikisini de gerekli gorurler. Cunku bilirler ki eger bunlardan biri olmasaydi, digeri de olmazdi. Bu iki onemli merkez, evrende birlikte vucut bulur ve herseyi sekillendirirler. Iste bu Kymatica'dir.

Dil ve Ses
Dil, kainatin duzeni, dogadaki butun seyler arasindaki iliski bu prensibe dayanmaktadir. "Cymatics-Gelecegin Bilimi" isimli calismasinda Pete Petterson soyle der: Dogada herseyin icinde Kymatica'dan ornekler goruyoruz. Bu fenomen, biyolojik evrimin isleyisini saglayan en onemli guctur.

Dan Winter, ibranice ve Sanskritce gibi antik dillerin konusuldugunda ozel geometric yapilari harekete geciren bir titresim frekansi yaydigini ispatlamak icin bir deney yapti. Arastirmalar yogunlastikca Ibranice, Sanskritce, Aramice, Arapca ve diger eski dillerin, bugunku dillerin kokeni olduguna ve bu yuzden kaynaga daha yakin olduguna dair ipuclari bulundu.

Swami Murugesu, "Mantra Bilimi" adli kitabinda bir insanin yanan bir kandile yogunlasarak Sanskritcedeki ozel bir kelimeyi duzenli olarak tekrarladiginda bu kelimenin frekansi nedeniyle alevin renginin degisecegini iddia ediyordu. ayni seyden, kan basincinin alcalip yukselmesinde de bahsediliyor kendi deyisiyle.

Bazi belirli sesler, vucudumuzdaki elektrik akimini ve sinir sistemimizi etkileyebilir. Titresimlerin yarattigi herhangi bir degisiklik, insan zihnine ve atmosfere dogru yayilir, Tum bunlar yalniz egitimle bilinebilir ve pratikle hayata gecirilebilir. Bu yeniden kesfedilen ses bilimi sesin salt titresim sinyallerinden daha fazla oldugunu gosteriyor. Ses, hayatla yalnizca etkilesimde bulunmaz, ayni zamanda onu destekler ve gelistirir. Insanlar, toplumlar ve medeniyetler arasinda bir bilinc kanali ozelligi gosterir.
Egomuzun hakimiyeti yuzunden katlanmak zorunda kaldigimiz bu ruhani hastalik butun insanligi ilgilendirrmektedir. Ruhani ayriligimiz, kendi icimizle iletisim kurmamizi engellemektedir. Aynen vucudun icindeki kanserli hucrelerin yaptigi gibi, Bu butunun icinde insan ve doganin geri kalani arasinda bir dil engeli yarattik. Bu kuresel bir kanser gibidir. Tarihten bu gune antik dillerin etkisi azaldi ve kokenden uzaklasildi. Ibraniceden ingilizceye yapilan alfanumerik bir ceviri bu iki dilin birbirinin tamamen tersi oldugunu gosteriyor. Kymatic etki anormal sonuclar...

Doktor Lenon Orwell, DNA uzerindeki calismasinda soyle diyor: Beynin duyusal motor korteksinin ucte biri dile, agiz bosluguna, dudaklara ve konusmaya baglidir. Bir diger deyisle, konusurken ya da sarki soylerken yayilan oral frekans hayatimiz uzerinde guclu bir etkiye sahiptir. Titresen genlerin butun organizma ve hatta turun evrimi uzerinde etkisi vardir. Bu durumda dilin bozulmasinin biyolijiyi nasil etkileyecegi anlasiliyor. Dil kadar temel ve onemli bir sey yozlasir, deger kaybeder ve bununla da kimse ilgilenmezse, daha baska neyi kaybedebiliriz ki?

Yasalar
Hayatimizda ozgurlugumuzun sinirlarini belirleyen seyleri bir dusunun; hukumet ve yasalar, saglik ve sigorta sirketleri, vergiler, yapi izinleri, ehliyet ve digerleri, ozgurlugumuz uzerinde, binlerce degilse bile yuzlerce kosul, kural ve sinir bulunuyor. Ve tum bu sayilanlarin disinda size uygulayip uygulayamayacaklari seyleri, kaciniz arastirdiniz? SImdi karsi koyamayacagimiz bazi yasalara goz atalim.

Yasa; Insanlara hukmeden tum kural ve yaptirimlarin hepsinin tek bir kategori altinda toplanmasi, sik dusunulen bir yanilgidir. Oysa insanlarin bagli oldugu, fakat kendi kendilerine direkt uygulamadiklari baska yasa turleri de vardir. Bir baska yanilgi da, haklarimizi bize devletin anayasasinin verdigi dusuncesidir. Anayasa zaten sahip oldugumuz haklari listelemekten baska bir sey yapmaz. Bizi yaratan tarafindan bahsedilmis ve elimizden alinamayacak haklarla dogduk. Bu haklar bize sonradan verilmedi ve sonra da elimizden alinamaz. Bizim yaptigimiz sey, sahip oldugumuz bu hakki kullanip kullanmamayi secmektir.

Ego
'Ego' denilen bu parazit yasamini surdurmek icin surekli beslenmeye ihtiyac duyar. Yiyecek, petrol vb kaynaklar enerjidir. Insan beynide elektromanyetik bir enerji alanidir. Bu potansiyel enerji kullanildiginda, egoya yasam veren kinetik enerjiye donusur. Bu senaryo kucuk parazit organizmalarda gerceklesse de, durum 'insanlik' dedigimiz kollektif organizmada da tamamen aynidir. Bir parazit vucuda, parazitlerin yasamak icin ihtiyac duydugu kimyasallari salgilatir. Vucut bundan habersiz oldugu surece, parazit beslemeye devam edecek ve kendisi ac kalacaktir.

Wilhelm Reich tum toplumlarin organik biyolojik durtulerin acliginin yol actigi psikozlardan muzdarip oldugunu belirtiyor. Ornegin cinsel bastirmalar, somurdugu kitlelerden beslenen kiliseye guc veren bir faktordur. Cinsel kaygilar, sucluluk duygusu, otorite utangacligi dogurur ve cocuklari ailelerine bagimli yapar. Yetiskinlerde bu bagimliligin yerini devlete bagimlilik alir. Iste kapitalist somuru boyledir. Bu bastirilmis kitlelerin entellektuel guclerini felc eder cunku burada biyolojik enerjinin en buyuk parcasi zarar gormektedir. Sonunda yaratici gucun daimi gelisimi yok edilir ve insan ozgurlugune yonelik tum amaclara ulasmak imkansizlasir. Her bagimsiz bireyin kolayca kitleleri yonetebildigi bu ekonomik system, bu yuzden ezilen kitlelerin ruhsal yapilari uzerinde yukselmektedir.

Reich'in burada gostermeye calistigi sey; kollektif boyutta, biyolojik, ruhsal ya da duygusal, dogal bir fonksiyonun bastirilmasi, anormal bir reaksiyonla, bir rahatsizlikla sonuclanacaktir. Bu hastalik ya da rahatsizlik, kollektif bilincalti yoluyla kitlelere tipki bir salgin gibi yayilir. Insanlik kisitlanmis ozgurluk vebasiyla karsi karsiya kalir. Bu; su demektir: Insanlar ve kitleler kendilerini ruhsal anlamda yonetmekten acizler. Durum, makro kozmozda kendini hukumet ve dini kurumlarda acikca gosteriyor. Bu apacik bir saltanattir, ulusal ve bireysel saltanat, herkese ve herseye sahip yeryuzunun rezil hukumdarlari, insan uygarliginin krallari. Politik, sosyal, ekonomik ve ruhsal diktatorluk, ruhsal zulum...Ruhumuzdaki bu basit hastalik, bu sorumsuzluk ve temel insani ozgurluge olan ilgisizlik, bu gezegende insanlara hukmetmis butun despotlarin yolunu acan seydi.

Korku
Insanlik; korku, umursamazlik ve nefret cemberi icinde hapsoldu. Hiyerarsik politik sistemleri ve burokrasileri; bu icguduler kontrol ediyor, insanin temel mutluluk arayis hakkini sinirliyor. Korkuya, duyarsizliga ve nefrete dayali bir toplum; ozunde. bireylerin mutlulugunu etkileyen bir sistem meydana getirir. Bu sistem bireysel gelisimi sinirlar, alt-ust tabakali toplum yapisini ve yanlis amaclar uzerine insa edilmis bir sinif toplumunu destekler. Fakat kitlelelerin korktugu bu baskici despotlar, bizden farkli degillerdir. Onlar aramizda bizimledirler.

Halil Cibran 'Peygamber' adli kitabinda sairane bir dille soyle diyor: En kutsal ve erdemli olan, sizin icinizdeki yucelikten daha yukarida degildir. En asagilik ve aciz olan, yine sizin icinizdeki en asagi olandan daha asagida degildir.

Hepimizin en korkunc gunahi isleyebilme ve birbirimize en guzel sefkati gosterebilme kapasitemiz bizde mevcuttur. Bu ruh ve zihinlerimizdeki hastaligi gayet iyi aciklar. Et ve kana karsi degil, emirlere karsi savasmak. guclere, dunyadaki bu karanligin hukumdarlarina karsi savasmak, yuksek mercilerdeki ahlaksizliga karsi savasmak.

Kraliyet aileleri, hukumet liderleri, Birlesmis Milletler, finansal organizsayonlar. tekel sirketler ve medya canavarlari...bunlarin hepsi yanlis egonun yansimalaridir, hastaligin fiziksel belirtileridir. Yasamak icin bizim bilinc ortakligimiza, bilinc enerjimize ihtiyac duyarlar. Cunku bizim katilimimiz olmadan, ortakligimiz olmadan aclik cekeceklerdir. Onlarin devami bizim yonetilme arzumuza baglidir. Bu hastaligin insanlar arasinda yaygin olarak gorulen bir belirtisi de; onun surekli tarafimizca red edilmesidir.

Bastirma
Kendimiz hakkinda kabul etmedigimiz ozellikleri devamli olarak bastiririz. Iste bu yuzden yanlis egomuzu ve bu hastaligin belirtilerinin neler oldugunu gormemiz zordur. Bir ulus hatalara ve hirslara sahip olsa bile yasayabilir. Ama kendi icinde bir hiyanet varsa yasayamaz. Isre egomuzun yapisi da boyledir. O sahip oldugumuz ozgurlugu bize unutturan bir aldaticidir. Bu ruhsal parazitin yasamini surdurmesi icin bizi, ona bagimliligimizi surdurecek bir kimyasalla beslemesi gerekir. Bizim paraziti besledigimiz kaynak ise bilincimizin enerjisidir.

Korku kimyasali, insanligin korunma ve savunmaya ihtiyac duymasina sebep olur. Vucudun yasam fonksiyonlari, iki temel fonksiyona indirilebilir. Bunlar her organizma icin gecerlidir. Iyi buyuyebilme yetisidir. Biyolojinize ozen gostermeli ve varliginizi surdurebilmelisiniz. Ikincisi de kendinizi koruyabilme yetisidir. Eger sadece buyuyup gelisebiliyor, fakat kendinizi koruyamiyorsaniz, bir baska seyin yiyecegi olursunuz. Yani hayatta kalmak; gelisebilme ve kendini koruyabilme arasindaki dengedir. Insan uygarliginin ve insan evriminin tarihinden dogamizin, 'gelisme durumunda' bulunmak oldugunu ve korunmanin da bize tehlike aninda yardim eden birsey oldugunu ogrendik. Ayni anda hem gelisme hem de korunma durumunda bulunamazsiniz.

Asil olay su ki; korunmaya ihtiyac duydugumuz anda salgilanan stress hormonlari, mide ve ic organlarimiza giden damarlardaki kani keser. Burasi vucudun gelisimini surduren kisimdir. Soyle ki; ic organlariniza giden kani alip kollariniza tasidiginizda ic organlarinizda kan kalmaz yani gelisme durur. Ama dovusmeye hazirsinizdir. Kavganiz bittiginde kan geri ic organlara doner ve gelisme devam eder. Bugun yasadigimiz dunyada 7/24 korku hakimdir. Yani vucutta surekli olarak stress hormonu salgilanmaktadir. Surekli salgilaniyor ve bizi kosmaya, dovusmeye ya da ucmaya hazir tutuyor. Her bir an ani bir hamleye haziriz, cunku defans modundayiz. Bu da enerjimizin buyuk bir cogunlugunu savunmaya harciyoruz demek oluyor. Eger devamli savunma halindeyseniz, hayatta kalamazsiniz..

Bu nedenle kapitalist somuru sistemini kuranlar bizi surekli korku ile savunma halinde tutmaya calisirlar. Kaos yaratarak, ses ve bilincalti kodlamalarini kullanarak bizi hastalikli hale getirirler. Sorunlarla mesgul ederek enerjimizi dagitirlar ki kendileri krallar gibi yasasinlar..

Simdi bu somuru duzeni yikliliyor ve insanlar korkuyla yasaya yasaya bagisiklik kazanmis gibi, eskisi kadar etkilenmiyorlar, korkmuyorlar. Korku, yasamin dogal bir parcasiymis gibi, siradanlasti. Donusume ugrayarak etkisizlesiyor. Bu da uyanisi hizlandiriyor. Insanlar, gucunu ve yatariciliklarini kesfediyorlar..Somuru duzeninin sonu geldi..


Sevgiler!

Aasmaestefan@gmail.com

Kymatica videosundan yararlanilarak hazirlanmistir. Ceviri yapan, Tolga Yazicier- Emre Sukenari- Alper Kaya' ya tesekkurler!

Baris Manco'nun Gizemi ve Sarkilariyla Verdigi Mesajlar

Merhabalar siz sevgili okuyucular, konumuz Barış Manço.Sadece Türkiye'de değil, bütün bir dünyada tanınan bir sanatçı idi.Peki sadece şarkı söylüyor ve tv programları mı yapıyordu? Acaba bazı tasavvuf yönlerini de bize üstü kapalı şekilde mi göstermişti? ya da açıktıda biz mi dikkate almadık? Bunun cevabı her ne ise, şimdi dikkate alma zamanıdır! Görüntüsü bir derviş görünümünde idi.Eski çağların kıyafetlerini günümüze uyarlayarak kullanmıştır

Daha kariyerinin başlarında 1973 yılında 2023 parçasını yayınladı.Fakat şarkı sadece bir şiir içeriyordu. Bu şiirde 2023 yılında olacak önemli olayların kodlandığı söylenmektedir.



Aynı zamanda 2024 ve 2025 adında enstrümantal parçalarıda vardır.Bu parçalar aynı şekilde sözsüz, ama harmanlanmış melodiler eşliğinde o yılların anlatıldığı sanılmaktadır.



1976-1977  yıllarında 2023 fotoromanını yayınlamıştır.Fakat bu fotoromanda şok bilgiler yer almaktadır.


Romandaki adı Barış 999'dur. Peki hangi yıl ölmüştü?


Üçüncü dünya savaşı belkide ilk kez gündeme getiriliyordu.

1979'a gelindiğinde yine sırlarla dolu sözsüz bir parça yayınladı.

https://www.youtube.com/watch?v=AnpEmkzdnV4

1980'lere gelindiğinde artık tv programlarına ağırlık vermişti.Dünyayı gezmeye başlamıştı, bu programlar büyük bir bilgi kultür programıydı.


1982 yılında belkide yüzyıllar sonra anlamını kazanacak bir şarkı yayınlar.Bu şarkı Dönence'dir ve sırlarla doludur.

https://www.youtube.com/watch?v=PbpkCq9RqGo

''Duyuyorum; görüyorum; bir gün gelecek Dönence, biliyorum''

''Uzaklarda bir yerde türküler söyleniyor''
''Uzaklarda bir şeyler kök salıyor''


Barış Manço Kayaların Oğlu Şarkı Sözü

1923Ün ilik bir ekim sabahinda
Kayalarin topraga dikine saplandigi yerde dogdum
Toprak anayla kaya babanin ogluyum ben
Toprak anam sevgi dolu bereket dolu
Toprak anam sessiz ama toprak anam dopdolu
Toprak anam toprak anam anadolu

Babamsa sagi solu belli olmaz
Bir gürledimi yer yerinden oynar
Gögsünde catirdamalar olurmus
Onun icin derdi

Onun icin sayisiz irili ufakli
Kaya parcalari vardir bu topraklarda
Ve sen benim oglum
Ve sen kayalarin oglu
Bu tasi topragi bir arada tutacaksin

Kolay degil kayalarin oglu olmak
Kuzeyden esen rüzagara
Güneyden gelen kavurucu sicaga karsi
Koruyacaksin onlari
Kolay degil
Kolay degil kayalarin oglu olmak

2023Ün ilik bir ekim sabahinda
Bacaklarimda hafif bir uyusma ile uyandim
Ve sanki yüz yillik ulu bir cinar gibi
Kök salmaya basladim o sabah
Ve ilk kez sagimda solumda

Asirlardir durmakta olan diger cinarlari farkettim
Dogudan hafif bir seher yeli yükseldi
Ve asirlik cinarlar benide aralarina aldilar
Ve 2023ün ilik bir ekim sabahinda
Yeni bir kayalarin oglunun dogusunu
Beraberce seyre koyulduk

(Aasma Estefan'in siir yorumu: Bence, 'Kayalarin oglu' ile Cumhuriyet kastediliyor. 1923'te kurulan Cumhuriyet, birilerinin tum yikim cabalarina karsin asla yikilmayacak, yarali haline ragmen ayakta kalmayi basarabilecek ve 2023 yilinda yine bir ekim sabahinda ayakta kalan yuzyillik bir cinar misali, oyle bir yasal duzenlemeler yapilacakki, bir daha asla zarar gormeyecek sekilde, kokleriyle en derine kok salacak.
Ayrica siirde Cumhuriyetin ilerde hem kuzeyden hemde guneyden gelecek tehlikelere karsi korunmasi gerektigi konusunda uyari var.

Sonra Dogu'da olacak bir gelismeden sonra; sagimizdaki solumuzdaki diger ulu cinarlar diye bahsettigi diger Turk cumhuriyetleriyle Turkiyenin birlesmesinden bahsediliyor. Kurulacak Turk Biriliginin basinda da Turkiye olacak ve birlikte yeryuzunun korunmasi icin calisacaklar.)




Beni blogunda misafir eden Aasma Estefan Hocam'a teşekkür ediyorum. Barış Manço hakkında verdiğim bu bilgiler tabiki, onun hakkında az bilgilerdir. Onu  daha iyi tanımak için bir giriş yaptık. Siz aldığınız bu tefekkürler sonucu, yeni tefekkürlere yelken açınız. Unutmayınız bazı insanlar vardır ki, metafizikle ilgili konuları kestirip atar. Saygısızlık yapılmadığı sürece her görüşe saygımız vardır. Fakat birileri şahsi hırs ve ihtiraslarından dolayı metafiziği inkar ediyorsa, bizde onlara yaranmak için susacak değiliz. Saygılarımı sunuyorum, sevgiyle kalın.

hasan.kayacan@outlook.com
instagram:kayacan11_




Hepimizin Bilinci Ortaktir

Carl Jung, butun insanlarin bagli oldugu kollektif bir bilincalti kesfetti. Yani bu, butun insanligin tek bir ortak zihni paylasmasi demektir. Dunyadaki bu durum, ortak ya da benzer mitoloji ve sembollerde, morfolojik calismalarda ve hareket biliminde acikca ortadadir. Bu butunluk trilyonlarca hucrenin ayni sinyalleri paylastigi insan vucudunun global bir ornegi gibidir.

Insan vucudu yaklasik 50 trilyon hucreden olusur. Vucudun yaptigi herseyi hucrelerde yapar. Hucrelerin nefes alma ve verme sistemleri vardir. Beslenir, hisseder, dusunur ve diger hucrelerle iletisim kurarlar. Trilyonlarca hucre, tek bir organizmayi yani insan vucudunu meydana getirir. Milyarlarca insan vucudu, yine tek bir organizmayi, yani Yerkureyi olusturur. Aslinda yerkurenin insan anatomisi ile dusundugunuzden daha fazla benzerligi bulunmaktadir. Yerkure tipki insan vucudu gibi kendi elektromanyetik uretimine sahiptir.

Arastirmalar sayesinde, sinir hucrelerinden gecen elektrik akimlari bulundu. Akimlar, vucuttaki butun sinir hucrelerinde bulunuyorlardi. Bu akim yollarina "enerji meridyenleri" denildi. Bu yollar en az iki bin yildir akapunktur tedavilerinde kullaniliyordu. Hatta onlari daha da eski zamanlarda, "ejderha yollari" veya "orulu cizgiler" olarak tanimliyorlardi.

Eski caglarda insa edilmis antik yapilarda ve tas heykellerde de bu detaylari goruyoruz. Bu yapilar, yerkurenin enerji meridyenlerinin uzerine insa edilerek; oradaki enerji meridyenlerine dikkat cekiliyordu. Bu enerji meridyenleri yerkurenin titresim frekanslarindan olusur ve 'Schumann Dalgalari' olarak da bilinir. Her gezegenin kendine ait titresim frekanslari vardir. Bu frekansi dairesel cevre ve cap belirler. Yani yorungedeki donus hizini belirleyen faktorlerdir, Yerkurenin titresimi 7.83 Hz'den baslar ve yedinci muzikal notada sona erer. 43.2 Hz. ve bunlar ayni zamanda insan bedenindeki yedi cakraya karsilik gelir.Yerkureye dair en buyuk kesif, suphesiz onun bilincidir.

Bilinc dedigimiz sey; organizmalarin sekillenmesini yoneten enerji alanidir. Morfogenez; bu dokularin, organlarin ve olusturduklari organizmalarin sekillenmesini aciklayan bilimsel terimlerdir. Bilinc butun evrenin yaratici gucudur. Ona bir cok isim verilmistir. Tanri, Yehova, Krishna, Oz, Buyuk Ruh, Allah, doga, sonsuzluk gibi.. Butun bu evren, aslinda her seyin tamamen bilincinde olan..tek bir canli organizmadir. Bunun idrakinin zor gorunmesinin sebebi anlayislarimizin, konustugumuz diller tarafindan sinirlandirilmasidir. "Bilincli organizma" ifadesini duydugumuzda ona insani nitelikler vererek kisilestirme yapiyoruz.

"Organizma"denince ogrendigimiz ilk anlami aklimiza gelir. Oysa organizma tabiri uyariciya yanit veren her turlu canliyi ifade eder. Cogalma, buyume, gelisim ozellikleri vardir. Butunlugun dengelesimi ve idamesini yurutur. Evren butun bu seyleri yapmaktadir. Evrenin bilinci tum bu sorumluluklari ve amaclari yuklenmektedir. Yeryuzunun titresim frekanslari, onun ozel yapisinin bir sonucudur. Bu frekanslar biyolojik ritimlere tepki verirler. Aylik ve gunluk dairelere, davranislara ve duygusal hareketlere; frekanslar, flora ve fauna tarafindan toplanir. Bunlar dalga hareketlerine duyarli biyolojik araclardir. Dalga hareketleri kafatasimizin icinde titresirler ve kozalaksi bezin yer aldigi beynin merkez noktasinda birlesirler. Bir cok kulturde kozalaksi bezin sezgilerin kaynagi olan "ucuncu goz" olduguna inanilir. Descartes, zihnin ve vucudun bulustugu bu noktayi "ruhun oturagi"olarak tanimlamistir.

Vucudumuzdaki her bagimsiz hucre merkezi sinir sisteminden elektromanyetik sinyaller alir. Bu aldiklari aslinda evrenden butun biyolojik cihazlara yayilanlarin aynilaridir. Din, bilim felsefe tarafindan bilincli evreni aciklama girisimlerinde bulunulmustur. Organizmalarin biyolojik dogadan mahrum birakilmasi hastaliga yol acar. Dogadan ayrilmak, cenneten kovulmak azaptir. Bunlarin hepsi bu hastaligin semptomlaridir. Incilin yada tanrinin isleri degildir. Kendimize yonelik en buyuk ve tek tehdit ozun kaybidir. Bu kutsalligimizin olumudur.

Tarihin okyanuslarindan en kucuk damlalarina kadar, gecmisin bilgilerine bakarak kendimizi nasil kaybettigimizi anlamamiz gerekiyor. Eflatun soyle der: Dogrusu bu dunya, ruh ve zeka bahsedilmis canli bir varliktir. Gordugumuz her bir varlik, tum diger canli birimleri kapsamaktadir. Hepsinin dogasi birbiriyle iliskilidir. Dahasi evren de icinde yasayan tum yaratiklari kapsayan basli basina canli bir varliktir.

'Sufi' dergisindeki bir makalede yazar soyle diyor: Dunya akilli bir varlik, bu antik filozoflarca idrak edilmis bir seydi. Simyacilarin yaptigi sadece bu oze farkli isimler vermeleriydi. Anima Mundi, Gaia, Tabiat Ana, bu isimlerden bazilariydi.

Insan ruhunda meydana gelen kanser ile dunyanin ruhu'nda baslayan kanser, benzer sebeplerden dolayidir. Kanser; bir grup hucrenin bir araya gelip organizmanin bilincli sinyalleri ile baglarini koparmasi ile baslar. Bu hucreler kontrolden cikar ve organizmanin diger bolgelerine yayilir. Bu berbat hastalik, bugunku dunyada apacik ortadadir. Dunyamizdaki kanser, egonun hakimiyeti ve dogayla olan ayriligimizdandir. Yani insanlardaki kanser ile dunyanin uzerindeki kanserin sebebi; egonun hakimiyeti ve dogadan kopustur.

Kibir, butun her yerde ve herkesin uzerinde, ayrilikciliga ve rekabete yoneltir. Rekabet, korkuya ve acgozluluge goturur. Acgozluluk, hilekarliga ve ahlaksizliga surukler. Ahlaksizlik ise butun bu hastaligin uredigi ve savaslarin dogdugu yerdir. Dunyamizdaki butun bu nefret ve yikim hareketleri kendinden nefret etmek ve kendine zarar vermekle baslamaktadir. Kendini sevmeyen, koruyamayan ayni zamanda da dunyayi da sevemez, koruyamaz. Bunlarin hepsi de, tabiat ana ile uzerindeki varliklarin iletisiminin bozulmasi ile baslar.


Isin cozumu, dogayla butunlesmekten gecer. Dogaya donmek, onunla konusmak, onu duymak, anlamak ve korumaktan gecer. Koparilmis bagimizi yeniden kurmakla gecer. Cunku dogadan kopan insanlar, annesinden koparilan cocuklar gibi sorunlu ve hastalikli olurlar. Bireysel hastaliklar butunu de hasta eder. Mikrodan makroya birbirimize eterik baglarla bagli bir butunun parcalari oldugumuz icin hepimiz etkileniriz. Birimizdeki sorun hepimizin sorunudur.Butun bu hastaliklarin cozumu de topraktir..dogadir..dengedir..sevgidir..birlesmedir..


Bilincli Zeka

Bilincli zeka, yaratici zekadir. Kisisel kimliginizi icinde bulunduran odur, gercek dusunce buradadir. Bilincalti zekanin ise bir kimligi yoktur. Bilincalti bir kayit cihazidir, davranislari kaydeder ve dugmesine basinca o davranislari yurutur, otomatiktir. Bu cok kullanisli bir seydir cunku tekrar tekrar ogrenmek zorunda degilsinizdir. Bir kez ogrenince onu kaliplastirirsiniz.

Sorun su ki; bilincalti zekanin programladigi temel inanc ve davranis kaliplari oncelikle ebeveynlerimiz, ogretmenlerimiz, ailemiz ve toplum tarafindan sekillendirilir. Bu yuzden bircok insan cevremizden ne kadar kolay etkilendigimizin farkinda bile degildir. Karsilastigimiz her bir insan, yuzlestigimiz herbir durum, televizyondan duydugumuz herbir kucuk sozcuk.. Bunlar bilincli zekamizi pek etkiliyor gibi gorunmez fakat bilincaltiniz cevreden gelen her bir sinyalin farkinda olmadiginiz halde sizi etkilemesi acik bir sekilde tasarlanmistir. Bizler bilincli mi yoksa bilinc disi hayatlar mi yasamaktayiz? Noroloji bilimi sayesinde biliyoruz ki, hayatimizin farkinda oldugumuz ve bilincimiz tarafindan kontrol edilen kizmi yalnizca yuzde 5'ten ibaret. Yuzde 95'lik kisminda bilincaltimiz ve diger insanlarin, oraya yukledikleri programlar tarafindan yonetiliyoruz. En buyuk sorun ise, bu programlar calisirken biz onlari goremiyoruz.

Anlayamadigimiz sey, butun ulkelerin ve uygarliklarin; ozgur ve bagimsiz olduklarini sanmalari... Fakat oyle degiller. Hatta bilinc altlarinda ozgur ve bagimsiz olmaktan cok korkuyorlar, yonetilmek icin yalvariyorlar. Eger bunu kendi kendilerine yapamiyorlarsa bu sorumlulugu bilincli yada bilincsiz olarak kimin almasini bekliyorsunuz? Tum bunlarin sonucu olarak ataerkil model yapilar guc kazaniyor.
Tehlikede oldugumuzu dusundugumuzde, bizi beslemesi icin annemizi aramiyoruz, bizi korumasi icin babamizi ariyoruz. Ki zaten ataerkil yonetimdeki bu korku caginin, felaket ve parazit cagiyla birlikte basladigini goruyoruz. Sorumlulugumuzu ve bilincli enerjimizi teslim ettigimiz en onemli kanallardan biri 'para'dir. Paraya olan bagimliligimizin kirilmasini kesinlikle istemiyoruz. Cunku bu, hatanin bizde oldugunu gosterecek. Tanri kendi hayatlarimizin sorumlulugunu ustlenmemizi yasakladi. Bu yuzden bizde parayi sucluyoruz. Ego tarafindan olusturulmus butun bu aldatmacanin kosetasi iste bu. Paranin butun kotuluklerin anasi oldugu soylenir fakat para kotu bir sey olamaz cunku o sadece bir semboldur. Semboller sadece onu kullananlarin inanc ve ruhlarini tasirlar.

Su anda olan sey de tam olarak bu. Birbirimizle yarisip duruyoruz. Birbirimizi yok ediyor, savasiyor, maddi varliklar icinde rekabet ediyoruz. Gezegeni yagmaliyor ve koparabildigimizi almak icin parcaliyoruz. Onu havaya kaldirip, 'ben kazandim' demek istiyoruz. butun bu davranislarimiz sadece gezegenimiz icin degil insan uygarligi icin de yok edici bir guc. Cunku insan uygarligi ancak ortaklikla refahi bulacaktir. Rekabet onu oldurecektir. Eger bu gerceklerden yola cikarsaniz varacaginiz yer, icimizdeki yok edici guc olacak.

Bu bilincli yasayan evrende, doganin yasalari yoktur, sadece alsikanliklari vardir. Bu evreni bir yasaya uymaya zorlayan harici bir kuvvet yoktur. Doganin yasalari dedigimiz ilizyonlar, yalnizca varliklarin terkedilebilir aliskanliklarinin sonuclaridir. Aliskanliklar birakilmak istendigi zaman, organizmanin yasaminin devam etmesi icin bu olaylar meydana gelir ve biz buna evrim deriz. Evrimimizi ise kollektif zeka sekillendirir.


Sevgiler!
Aasmaestefan@gmail.com


Kaynak: Kymatica videosundan yararlanilarak hazirlandi. Ceviri yapan  Tolga Yazicier- Emre Sukenari- Alper Kaya' ya tesekkurler!



17 Kasım 2016 Perşembe

Sozlerimiz ve Davranislarimiz Bizim Ic Yansimamizdir


Sozlerimiz ve davranislarimiz tamamen bizim ic yansimamizidir. Bize aittir. Yasadigimiz olumsuzluklar icin baskalarini suclamayi birakalim. Insan, insanda kendini gorur.

Hayatimizdaki olumu ve olumsuz olaylar, bizdeki olumlu ve olumsuz duygularin disa yansimasidir. Bizden disa cikarlar ve aynaya carpar gibi kisilere carpar,bize geri donerler. Disariya yaptigimiz her iyi yada kotu tohumlama inci tanesi gibi yan yana dizilir ve zamanla, sirayla sonuclarini yasatirlar bize. Kimseyi suclamayalim. Her yasadigimiz olay aslinda bizim yuzumuze carpan gercekligimizdir. Icimizdekiler disari ciktikca biz onlari yasayip bitirdikce..zamanla icimiz arinir temizlenir. Tipki yeni acilan bir su kuyusu gibi.. Kuyudan once kirli su, tas ve kum gelir, sonra temiz su. Iste bizim yasamlarimizda boyledir. Icimizdeki negatif ve pozitif birikimi; soz yada davranis olarak disari akitip bize geri donusunu bekleriz. Bize donenleri; 'ektigini bicme' yontemiyle, iyi kotu yasariz ve sonunda sifalaniriz, ariniriz temizleniriz..Taa ki icerde bir tek saflik kalana kadar..'Oz' kalana kadar...Bir tek 'O' kalana kadar..'Ask' olusana kadar...

"İnsanı ateş değil, kendi gafleti yakar. Herkeste kusur görür, kendisine kör bakar. Neye nasıl bakarsan, o da sana öyle bakar."

"İnsanlar seni yanlış anladığında dert etme, duydukları senin sesin, fakat aklından geçirdikleri kendi düşünceleridir."

"İnsanlarda güzel olan yüzdür, yüzde güzel olan gözdür… Ama insanı insan yapan aslında ağızdan çıkan sözdür!"

       Mevlana



"Insanligi engin bir okyanus olarak dusun.
Bu okyanustaki her bir kisi,
Senin ruhaniyetinin bir yuzunu yansitan bir damlaciktir.
Unutma:
Digerleri senin icin sadece bir aynadir.
Suclayacak veya kinayacak hic kimse yoktur.
Insan daima ve sadece kendisiyle karsilasir"
                                     Stefano D'Anna



Karsimizdakine soyledigimiz bir guzel soz, bir guzel bakis, bize kat kat guzel doner. Ama kotu soz, kotu davranis da ayni sekilde kotu doner. Yani biz, bize nasil davranilmasini  istiyorsak, baskalarina da oyle davranmaliyiz. Nasil sozler duymak istiyorsak; baskalarinada oyle sozler soylemeliyiz ki; hem cekim yasasi, hem de geri donus geregi verdigimizi alabilelim. Bu durumda iyi yada kotu secimler yapmak da yine bize kalmis oluyor. Durumu iyice kavradigimizda kisir bir donguden kurtulmus oluruz ve bize olmasi gerekenleri biz belirleriz. Kim ister ki bos yere aci cekmeyi..

Sevgi dolu guzel dusuncelerimiz ve davranislarimiz bize guzel bir dunya yaratir ve hayatimiz 'cennet' diye tabir edilen hale donusur. Kotu soz ve davranislarimiz da bize 'cehennem' gibi bir dunya yaratir. Budur aslinda kutsal kitaplarda bahsedilen cennet ve cehennemin gercek hikayesi.. Bizler yaptigimiz secimlerle kendimize hem bu dunyada hem de perdenin obur tarafinda; cennetimizi veya cehennemimizi yaratiriz. Din kitaplarindaki 'cennet've 'cehennem' kavramlari birer yer adi degil, yasam seklidir, kendimize yarattigimiz realitedir. Malesef bu kavramlar yanlis anlasilmistir. Yoksa Yaratici cezalandiran, yakan, yikan birisi degildir.  Kendisinden geleni, kendini, neden cezalandirsin ki!

"Sen tasdik etmesen de cümle alem bunu bilir ki; her ne ekersen, günün birinde o ektiğini biçersin."

Mevlana




                                                                             Sevgiler!

                                                              Aasmaestefan@gmail.com





11 Kasım 2016 Cuma

Yeni Enerji Portali 11.11 Acildi


11:11=22=4= Zaman demektir.

11.11 Kapisi
Bu kapıyı iki dünya arasındaki çatlak olarak ifade edebiliriz. Bu kapı özsel potansiyeli aynı, iki çok farklı enerji spiralini birbirine bağlayan köprü gibidir.

1’e doğru beraber birleşirken, anahtar parçaları hep birlikte bir araya getirebilesiniz diye. Sadece anahtarı yaratmıyorsunuz, kapıyı da görünür hale getiriyorsunuz. Yarattığınız bu gök kuşağı köprüsü aslında görünmez aleme açılan görünür bir kapı.

11:11 tamamen farklı bir evrim spiraline ulaştıran küçük bir köprüdür. Bu sembol hücresel anı bankasına çok uzun zaman önce kodlanmıştır ve aktive edileceği anı bekler (Alinti)


Bugun  Dunya annemiz, uzerindeki tum canlilarla beraber yeni bir enerjiye giris yapti. 11.11 Kozmik Portal diye tanimlanan bugun; buyuk degisim ve donusumlerin baslangici. Dunya shifting yasarken onunla birlikte uzerindeki tum canlilar da shifting yasiyor. Duygularimizda, yeteneklerimizde, fiziksel ve ruhsal bedenlerimizde guzel degisimler olasi. Iki uc gun surecek bu giris, insanlarda sarhosluk, melankolik hal yaratabilir. Hafif bas donmesi, mide bulantisi olabilir. Uykusuzluk olabilir ama kendinizi hala enerjik hissedebilirsiniz. Dalginlik seklinde saniyelik baska boyutlara giris cikislar olabilir. Araba kullanirken dikkatli olalim. Bu yeni enerjiye uyumlanma bittiginde uyku hali artar. Uyumak dengelenmek ve tazelenmektir. Basimizin sag tarafinda agri olabilir. Sag beyin aktivasyonu artiyor. Kalp atislari ara ara hizlanabilir. Uyumlanma sonrasi; biz bu yeni enerji ile harika hissedecegiz. Sevgi hizla artacak, bireysel huzur artacak ve en onemlisi de uyanislar hizlanacak. Kasim ayi bizim ayimizdir. 11.11 Isik tarafina ait bir uyanis kodudur. Dikkat edin eger digital saatlerde 11:11'i goruyorsaniz sizde uyaniyorsunuz demektir. 11 dengeyi temsil eder. Beden ve ruh aynı frekansta titreşirse dengededir. 11:11 de ruh ve beden ayni frekansta bulusur ve goz goze gelir. Buyuk degisimler uyanisla baslar ve 11.ay olan, Kasim ayinda uyanis hizlandirildi. Onumuzdeki iki uc ay boyunca onemli degisim ve donusumler olabilir. Ilk etapta anlam veremedigimiz bazi kotu olaylar, karanlik tarafimizin kendini gostermesi olarak yorumlanmalidir. Kendisi ifsa ederki, sorunu group sifalandiralim, cozume ulastiralim.

12.12 portalina kadar; simdi hizlanarak artan 11.11 enerjisini iyi degerlendirmek lazim. Bedendeki fazla enerjileri atmak icin; topraklanma, su icme, tuzlu su banyolari veya ayaklari tuzlu ilik suya koyma gibi yontemler uygulanabilir. Ya da hayvanlara, insanlara, bitkilere sifa yaparak bu fazla enerjimiz paylasilbiliriz. Bize geleni akitamadigimiz zaman, biz rahatsiz oluruz. Bizden akip topraga ve cevremize gecmesi lazim.


                                  Bundan bir ay kadar once su bilgi geldi ucuncu goz ekranima:

"Dunya baslangica gidiyor. Sifira gidiyor. Camelot'a gidiyor."

Bu bilgide; Dunyamizin yeni boyuttaki yerine gecip reset gorecegi ve sifirdan, yeni bir baslangic yapacagi anlatiliyor. Yani yeni boyuta gecisi tamamlandiginda Kral Arthur'un "Camelot" efsanesinde bahsedildigi gibi; uzerinde altin sehirlerin oldugu, huzur sevgi ve baris dolu yeni bir dunya ile yeni cagda yeni bir baslangic yapilacak. Onceden gelen diger bilgilerle tamamladigimizda ise, bahsi gecen bu yeni dunyaya, sadece yukselisini tamamlamis, uyanmis insanlarin gidebilecegi sonucu cikiyor.

Kral Arthur ve Camelot Efsanesi

Camelot, Kral Arthur efsanesiyle ilişkilendirilen ünlü kale ve saraydır. Arthur'un erken dönemdeki hikâyelerinde adı geçmeyen Camelot, ilk kez 12. yüzyıl Fransız şövalyelik efsanelerinde ortaya çıktı.

Camelot, zaman içinde Arthur diyarının fantastik başkenti ve sembolü haline dönüştü. Hikayeler, Camelot'un Britanya'da bir yer olduğunu anlatırken, bazen de gerçek şehirlerle ilişkilendiriyor; fakat tam konumunu açığa çıkarmıyor. Çağdaş araştırmacıların çoğu Camelot'un tamamıyla kurgusal bir yer olduğu ve coğrafyasının romantik yazarlar için çok uygun olduğu görüşünü paylaşıyorlar. Kral Arthur efsanesi araştırmacılarından Norris J. Lacy'ye göre "Camelot, bilhassa hiçbir yerde olmadığı için her yerde olabilir." Buna rağmen, 15. yüzyıldan beri "gerçek" Camelot'un tam olarak nerede olduğuna dair çeşitli savlar öne sürülmüştür. Günümüzde ise popüler kültür ve turizm amacıyla bu iddialara yenileri eklenmektedir. (Alinti)








Sevgiler!


Aasmaestefan@gmail.com

24 Ekim 2016 Pazartesi

Dinlerin Yaratilisi

"Dinler Karanlik Tarafindan Olusturuldu. Mezhepler gercek degildir" Gelen bu yeni bilgiyi daha once gelen bilgilerle de birlestirip yazdim. Bu yaziya baslamadan once Kuran'la ilgili su gelen bilgiyi de belirteyim  ki yanlis anlasilmalar olmasin." Kuran'daki bilgilerin cogu dogrudur" cumlesini iki yil once almistim mesaj olarak. Cogunun dogru olmasi demek; icinde eklemeler ve insan yapimi degisimler oldugu olasiligini karsimiza cikarir. Tam da burada akil devreye girer ve hangisi dogru, hangisi yanlis...bulmak, bize duser. Kuran'daki bilgiler din olusturmak icin degil aydinlanmak icin gonderilmis bilgilerdir. Bu durumda Kuran bir din kitabi degil bilgi kitabidir.

Dinler, karanlik tarafindan; insanlari dusuk frekansta, uykuda tutup ve kontrol etmek amaciyla yaratilmis. Peygamberler gercekten rehberlik icin gelmisler ve ayni yerden gonderilmisler. Onlar sevgiyle gelen bilgiye kanallik etmisler, sevgiyi ve Bir'ligi ogretmeye calismislar. Hic birisi de yasarken bir din kitabi olusturmamis. Getirdikleri ogretileri din kurmak icin getirdiklerini de soylememis. Ama onlar oldukten sonra malum guc odaklari tarafindan, gelen bilgilerin bir kismi kullanilmis, bir kismi yakilmis yada saklanmis.

Kullandiklari bilgiyi ise kendi amaclarina hizmet edecek sekilde; icine tarih bilgisi serpistirip, bir cok tekrarlara yer verip, korku ve cezalandirmayi da ekleyip din kitaplari diye yaymislar. Sevgi frekansidan gelen bu guzel bilgiler; negatif perdeleme ile karanlik ellerde korku ve kontrol mekanizmasina donusmus. Boylece insanlari; Tanri sevgisini kullanarak kontrol altinda tutmuslar. Zamanla bununla da yetinmeyip, mezhepleri de dine sokmuslar. Boylece yarattiklari farkli dinleri kendi iclerinde de bolerek bir ayristirma baslatilmislar. Hep bolmeye yonelik bir sistem uygulamislar. Parcala, bol ve yonet mekanizmasini burada da ustaca isletip; insanlarin sevgi icinde "Bir" olmalarini engellemisler. Sevgi ve baris odakli olmasi gereken peygamber ogretilerini korku ve siddet salan dinlere donusturmusler. Sonuc..malum..

Islamiyet dahil tum dinler ayni kuresel malum cetenin o zamanki uzantilari tarafindan organize edilmis. Ozellikle islamiyetin din olarak paketlenisi sirasinda buna on ayak olan Araplarin da hem maddi hem manevi bir cok cikari olmus. Arap ekonomisini guclendirmek icin yapilan Hac vazifesinin gercek amaci iyice sorgulanmalidir.. Nefsini bilen Allahi bilir. Nefsini omuzuna alip bin kere Arap'i zengin etmek icin Hacca gitsenizde size bir faydasi yoktur. Muhim olan insan olmaktir. Sizin Hacciniz kalbinizdir. Oraya inin..Aradiginiz tam da oradadir.. (Baska zamanda gelen bilgi)

Karanlik taraf; en cok islamiyeti hedef almis. Aydinlanmanin onune gecmek icin Islamin icine sonradan uydurma hadisler ve peygamber sunneti adi altinda bir suru yalan dolan ve korku tohumlari ekmis. Oyleki kadinlarla erkek iliskisini en ince ayrintisina kadar anlatan Kuran kitabi; ne hikmetse su anda islamiyetin en onemli sartlarindan biri olarak kabul edilen namazin; farz olup olmadigi ve nasil kilinip, hangi dualarla yapilacagi acikca belirtmemis.

Oysa su ayetlerde Kuran'da herseyin acikca tum detaylariyla anlatildigi belirtilmistir:
"Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür. (Kehf 54)"

"Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.(Nahl 89)"

O halde neden namaz bilgisi eksiktir? Nasil kilinacagi ve hangi dualarin okunacagini kim belirlemis ve neye gore belirlemistir?..Sorgulayin lutfen..."

Bu kuresel cetenin kurdugu duzenin mukemmel isleyisi sayesinde siradan halk, inanclari uzerinden maddi manevi somurulerek karanliga itilmis ama kendileri ise guclerine guc katmislar, dunyanin en zenginleri olmuslar. Korku ve somuru sistemini kuranlar ise hep ayni aileler..O zamandan gunumuze hersey degismis ama gucun sahipleri hic degismemis. Babadan ogula saltanatlik devam etmis. Son yillarda islama, bir de teroru soktular. Artik bircok dizi veya sinema filminin konusu islam teroru. Bilincler, islam terordur kodlamasiyla yetistiriliyor.

Iste bu kontrol mekanizmasi artik coktu. Korku ile doldurduklari din kitaplari artik uyanan insanlarca sorgulaniyor. Gercekler ile yalanlar tek tek ayrisiyor. Bilincler kendi kendine aciliyor ve sahip olduklari realite ile sistemin sundugu korku realitesi celisiyor. Bu yuzden de insanlar ister istemez ne dogru ne yanlis, arastirip gercege ulasiyorlar. Bu uyanan insanlara, burada ne sunarsaniz sunun..arka planda baska bir gerceklik oldugunu anlamazsaniz kaybedersiniz....Astral yasam gercekligi...

Simdi kullanim suresi dolmus, eski enerjiyle beslenen bu somurucu, curumus sistemi birileri ulkemizde de kurmaya calisiyor. Hem de yeni enerjiyle uyanisa gecmis; ileride Dunya'nin aydinlanma merkezi olacak olan bir ulkede.....

Yeni kapilari eski anahtarla acmaya calisiyorlar....Bir anlayabilseler yeni kapiya yeni anahtar lazim olacagini...Ama nerdeee..kafa eski, anahtar eski, kapi yeni..gir de iceri gorelim...

Gunes bir kere daha Anadolu'dan dogacak. (Baska bir gunde gelen mesajdi.)

Ya isiga aitsiniz ya karanliga...


Sevgiler!

Aasmaestefan@gmail.com