23 Şubat 2016 Salı

Kadinin Yeniden Dogusu

                         Baslangicta sadece disil enerji vardi. Hersey onunla yaratildi.




Tarih, bize istenildigi kadar gosterildi. Gerisi yok edildi, yakildi veya gizli depolarda saklanildi. Buna ragmen, hala acikta kalan veya sergilenen heykellere bakildiginda binlerce yil once kadinlarin hakimiyetini ve gucunu gosteren binlerce kanit bulunabilir. Misir, Yunan ve Sumer tanricalari en cok goze carpanlardir. Bu kanitlar, bize binlerce yil once kadinlarin guc sahibi oldugu 'Anaerkil' bir kultur yasandigini gosteriyor. Yani erkekler uzerinde guc sahibi olan kadinlar sosyal yapilari ve gucu kontrol ediyorlardi.

Sonra dinlerin gelmesiyle baslayan yeni dongude kadinlarin gucu erkeklere gecmis oldu. Boylece 'Ataerkil' bir kultur basladi. Bu sefer de erkek hakimiyetine dayali sosyal yapilar olustu. Her alanda guc kontrolu onlara gecti. Kadinlarin haklari ellerinden alindi. Tarihe dayali kadin izleri yavas yavas silindi. Binlerce kadin cadi diye diri diri yakildi. Seytan olmakla suclandi. Egitim almasi engellendi ve kapatildi. Adeta tanricaliklarinin intikami alinmis oldu.

Binlerce yillik bu dongu ise bir kac yil once tamamlandi. Simdi tekrar kadinin eski gucunu yeniden kazanma zamani geldi. Bu sefer erkek ustunde bir hakimiyet kazanmak icin degil, esit haklara sahip olmak icin savasiyor. Ve bunu basaracak da. Insan oldugunu ve saygiyi hak ettigini hatirlatacak hepimize.

Son yillarda kadina yonelik siddetin artmasinin sebebi de budur. Eski duzenin carpikligi ve eksiklikleri gunyuzune cikiyor ki bu duzen yikilirken daha iyisi insa edilebilsin. Degisim coktan basladi ama buna karsi savasan bir guc var. O gucle savas bitince kadin yine ait oldugu yere geri donecektir. Esit haklarla dengeli bir kadin erkek statusu ortaya cikacaktir. Kimse kimse uzerinde ustunluk taslayamayacak. Insanlar ne kadin ne erkek olacak. 'Insan' olmayi 'Bir' olmayi ogrenecek.

 Yeni cagi kadinlar ve cocuklar kuracak....Dunyayi onlar kurtaracak.

                                 Ayni Konunun Disil ve Eril Enerji Olarak Aciklamasi



Disil enerji kadinda bulunan enerjidir. Eril enerji erkekte bulunan enerjidir. Yaratilmis her canli eril veya disil enerji bir arda olarak yaratilmistir. Ikisi aslinda 'Bir' olmak icin yaratilmistir. Denge icin. Fakat once disil enerji baskin oldu, sonra eril enerji. Simdi artik ikisininde dengeye oturmasinin zamani geldi. Eril enerji, disil enerjiye gore daha serttir ve egolarin etkisindedir.  Disil enerji ise yumusak, sifaci, sevgi dolu, merhametli ve yaraticidir. Bu yuzden erkekler daha keskin, inatci ve bencil olurlar. Kadinlar ise nazik, kirilgan, korumaci ve yaratici olurlar.

Annelerimizi dusunun. En zor zamanlarda bile yoktan var ederler. Mutfakta hicbirsey yokken, kisa zamanda; yaratici, sevgi dolu ve sifaci gucuyle ne yemekler cikarirlar. Cunku yaratmak onlarin dogasinda vardir. Yavrularini korumak beslemek yaradilisinda vardir. Bitmek tukenmez bir sevgileri vardir. Onlari kirsaniz bile, icten ice hep severler yavrularini. Onlar hep kalpten konusur ve kalpten severler. Bu yuzden anneleri, kadinlari ve kizlarinizi aglatmayin. Kadinlar olmadan birsey yaratamazsiniz. Cogalamazsiniz. Cocuk doguran bir erkek gosterebilir misiniz? Kendisini, erkek oldugu icin kadindan ustun sayan erkekler acaba zeka genlerinin transferinin sadece anneleri tarafindan yapildigini biliyorlar mi? Kendisini doguran ve besleyen, zekasini belirleyen kadina ustunluk taslamak, hor gormek ve zulmetmek zalimliktir. Insanlik disidir.

Eril enerji beynimizin sol tarafini idare eder ve mantikla calisir. Disil enerji ise sag tarafini idare eder ve duygularla calisir. Beynimiz her iki tarafi, bu donem gelen enerjilerle dengede tutmayi ogreniyor. Aralarindaki catisma da bu yuzdendir. Gucun dengelenmesidir. Bu catisma sukunete erdiginde hem eril hemde disil enerji 'Bir' olmayi ogrenecektir. Sevgi, sevkat ve sifa saracaktir her yeri.


Sevgiler!

Aasmaestefan@gmail.com

17 Şubat 2016 Çarşamba

Tüm Bilgiler İnsanın Hücrelerinde Mevcuttur





İnsan isteyen bir varlıktır. Durmadan, bıkmadan ister. İstedikçe ve isteği oldukça, daha çok, daha çok istemeye devam eder. Peki, niçin bunca istek?

Yaşam tüm zıtlıkların birbiriyle dansıdır. İnsan yaşama tüm bu zıtlıklarla dans etmeye gelmiş bir dansçıya benzetilebilir. Ve insan yaşamda Olsun istediklerini, niyetiyle evrene salar. Evren bu isteği en uygun anda yine insanın özgür iradesiyle istediği ve yaptığı seçimlerle şekillendirir. Ol’an hayırlıdır, tüm olan… Kendi bilincimiz bize istetir, deneyimi seçer. Bilinç, beden ve ruh hazır oldukça yeni deneyimleri yaratır. Bilinçsizce isteyerek, dilekte bulunan kişi bile tezahür ettirebilir. Çünkü istediği şey ile bir enerji oluşturur.

İnsan bedeni eşsiz bir yaratımdır. Tüm hücreler bilgi taşırlar. Ünlü bir moleküler biyolog olan Profesör Michael Denton, hücrenin nasıl bir yapıya sahip olduğunu anlatmak için şöyle bir benzetme yapar:

Moleküler biyoloji tarafından ortaya çıkarılan yaşam gerçeğini kavrayabilmek için, bir hücreyi yaklaşık bin milyon kez büyütmemiz gerekir. Bu durumda hücre, New York ya da Londra gibi büyük bir şehri kaplayacak boyutta dev bir uzay gemisine benzeyecektir. Hücrenin yakınına gelip onu incelediğimizde, üzerindeki milyonlarca küçük kapıyla karşılaşırız. Ve eğer bu kapıların herhangi birinden içeri girersek, olağanüstü bir teknoloji ve bizi şaşkınlığa düşürecek bir komplekslikle yüz yüze geliriz (Denton, 1985).

Bedendeki her atom bilinçliliğe sahiptir. Tüm bilgi insanın hücrelerinde mevcuttur. Akaşik kayıt da denilen tüm bilginin deposu belki de hücrelerimizdir. Edgar Cayce de, tüm bedenimizde bilinçlilik olduğunu belirtir. Cayce, insanların hayatları ile ilgili bütün ayrıntıları içeren kitapların bulunduğu eşsiz bir kütüphaneden söz eder. Bu kayıtlar tarih boyunca yaşamış bulunan insanların bilinçaltından toplanmıştır. Cayce, doğru dua ve alçakgönüllülükle istediği zaman oraya gidebildiğini iddia eder. Buna göre, içinde rahatlıkla sörf yapılabilen bir internet kütüphanesine benzetilebilir. O da, dünya gerçeklerine göre bunun bir film arşivine benzetilebileceğini söylemişti. Cayce, astral planda seyahat edebilen herkesin, bu evrensel kayıtlara girebileceğini düşünüyordu. Edgar Cayse, Nostradamus’tan sonra dünyanın en büyük kâhini olarak biliniyor.

Ve insan dua eder… Nedir dua etme isteği veya dileme isteği? İnsana dua ettiren güç nedir? En inançsız diyebileceğimiz insan bile ister ve diler… Peki, kimden ya da nereden diler? Ya dualarımızın dile gelmesini sağlayan şey nedir? İnsan kaderinde olana dua ediyor olabilir mi? Ya da geçmiş, gelecek zaman döngüsünden çıkarak, anda kaderini dualarla, birlikte yaratıyor olabilir mi? O büyük irade, insanı özgür iradesiyle yarattığına göre, insan seçerek, dileyerek, yaratıcısıyla Bir Olarak yaşamanın farkına vardığında, aslında dua ettiği, dua ettiren güç, istek nedir?

Bilim adamları beyinde anıların depolanmadığını DNA'mızla bir barkod gibi boşluktaki kendi bilgilerimize (kayıtlarımıza) ulaştığımızı fark etmişlerdir. Şimdi anında, tüm zamanların bilgisine ulaşabiliyor insan ve belki de aslında kendi bilincinde olana (Tanrısal Ben’ine) dua ediyor ve kendinde olanı istiyor…

Alintidir

* Denton, M. (1985). Evolution: A theory in crisis. London: Burnett Books,

11 Şubat 2016 Perşembe

Sürüngen Beynimiz - David Icke

 İnsanlar ‘Bilinç’lerine açılmadığı sürece program, onların bütün algılama ve tepkilerini kontrol altında tutmayı sürdürecektir. 
David Icke

Büyük resim için tıklayın
Büyük resim için tıklayın
Bilim adamlarına göre beyinin en eski bölümü R-Kompleks, yani ‘Sürüngen Beyin’... Hala kuyruk sokumunda kuyrukla doğan insanlar olduğu gibi, tarihimizin en belirgin kalıntılarından birisi sürüngen beyindir. İnsan düşünce ve algılamasının nasıl manipüle edildiğini anlamak için sürüngen beyinin nasıl çalıştığını bilmek gerekir. Çoğu kişinin, insan bedenindeki sürüngen mirastan ve bunun insan davranışını ne kadar etkilediğinden haberi bile yoktur.
Bilim adamları R-Kompleks’in sinir sisteminin çekirdeğini temsil ettiğini ve 205-240 milyon yıl önceki Triassic döneminde bütün dünyada yaşamış olan “memeli benzeri sürüngen”den geldiğini söylerler. Bunun, dinozorlar ve memeliler arasındaki bir gelişme bağlantısı olduğuna inanılır. Mutlaka başka açıklamalar da olmalı.
Bütün memelilerin beyninde, sürüngen özellikler taşıyan bu kısım var. Şimdi bilim adamlarının sürüngen beyinde var olduğunu kabul ettiği özelliklere bir bakalım.
R-kompleksin özellikleri arasına ‘bölgecilik’ (burası benim bölgem, çık!), saldırgan tutum, ‘güç haktır’ ve ‘kazanan herşeyi alır’ dürtüleri de eklenebilir. İnsan beyninin diğer bölümleri, çoğu insanda sürüngen özelliklerin aşırılıklarını dengeler. Örneğin, hayatlarını günlük ritüellerle yaşayanlar, her hafta aynı saatte aynı süpermarkete giderler. En ağırlıklı sürüngen özelliliği, ritüellerle kafayı bozmuş olanlarda görülür. Sistem, R-kompleks’in nasıl manipüle edileceğini de herkesten iyi bilir. Tahmin edilebileceği gibi insanlar, en çok beyinlerinin sürüngen bölümüyle kontrol altında tutulur veya yönetilirler.
İnsan beyninin iki yarım küresi vardır; bir sürü sinir hücresi ile bağlantılı olan sağ beyin ve sol beyin. Sol beyin rasyonel, mantıklı ve entellektüeldir. Fiziksel duyularla yakından çalışır.“Dokunabilir, görebilir, koklayabilir, tadabilirirsem, o halde var olması mümkündür” yaklaşımı içerir... Sol beyin, konuşma ve yazılı dil ile iletişim sağlar.
Sağ beyin; hayalleri, önseziyi, içgüdüleri, rüya hallerini ve bilinç altını dışavurur. Ressam, müzisyen, yaratıcıdır. Sağ taraf R-komplekse daha yakındır, sözlerle değil, görüntü ve sembollerle iletişim kurar. Sembollere dayalı tamamen gizli bir dili vardır. Bu da bize, insanları şartlandırma konusunda en etkin yöntemi gösterir, yani sinema ve televizyonu...
Skip Largent’in dediği gibi; “Bütün sinema filmleri ve televizyon, hepsi sürüngen beynin birer yansımasıdır. Peki, bu nasıl olur? Filmler, TV ve video oyunları birer rüya gibidir. Sadece sembolik bir realite açısından değil, insanlar rüya görürken aynı beyin dalgası motiflerini de deneyimlerler. Bilin bakalım rüya kafanızın neresinden kaynaklanır? Beynimizin başka bölümleri de etkilenir, ama en çok sürüngen beyinin etkisi altındadır. Sürüngen beyinin dili görsel hafızadır. Bütün iletişimlerin her biri özel anlamı olan görsel sembolik tasvirlerdir.”
Peki bu nasıl oluyor da insanları kontrol altında tutuyor? ‘Kontrol Sitemi’, yalnız sinema ve TV endüstrisinin sahibi olmakla kalmıyor, aynı zamanda bu endüstrinin yaratıcısı durumunda. Normal koşullarda sürüngen beyinin egemen olduğu sağ beyin, gözler yoluyla görüntüyü veya hayali algılıyor, sol beyin bu görüntüleri düşünceye, sözlere ve sonuçlara deşifre ediyor. Amaç beyinin bu iki farklı fonksiyonlarını birbirinden koparmak. Böylece insanları sadece sol beyin bilincinde tutup, sağ beyin yoluyla manipüle etmek. Görüntüler; sembolizm, bilinçaltı mesajlar ve resimler kullanılarak sağ beyine implant ediliyor, bu arada sol beyine o görüntüleri nasıl yorumlaması gerektiği söyleniyor. Bu da ‘eğitim’, ‘bilim’ ve ‘medya’ yoluyla yapılıyor. TV haberleri tipik ve de çok klasik bir yol...Görüntüler aynı, ama hikaye veya yorum çok farklı olabiliyor. Gazetlerdeki resimler de aynı şekilde, başlık, okuyucunun sol beyninin yorumu oluyor. Oysa genellikle başlık, okuyucunun gördüklerinin aslı bile değil. Sürekli olarak olagelen şu; sol beyine hep, dış kaynaklardan sağ beynin algıladığı görüntüleri nasıl deşifre edeceği söyleniyor.
İnsanların acil olarak yapmaları gereken ise şu: kendi sol beyinlerinin kontrolünü ele geçirip, sağ beyinle algıladıkları görüntülerin ne anlama geldiğini anlamak. Böylece sürüden kopup gördüklerini ve duyduklarını kendi kendilerine düşünerek, sorgulayarak anlayabilirler. Burada bütün anlatılan budur.
Sürekli olarak reklamlarda hayal etme, düşleme kelimeleri kullanılır. Sağ beyini, bilinçsiz, hayal kurma halinde tutacak kelimeler kullanılırsa, insanların zihnine kolaylıkla ulaşılabilir, sonra da sol beyine “O arabayı istiyorum”, “Suç oranının azalması için polise daha fazla yetki verilmesi gerekir” veya “problemlerimizin çözülmesi için bir dünya devletine ihtiyacımız var” gibi mesajları bilinçli dile deşifre etmesi söylenir. TV ve sinema filmleri ile, bilinçsiz sağ beyni açmak amacıyla, uydurma bir fantazi dünya üretilir ve bu yolla bilinçli zihine gizli bir erişim sağlanmış olur.
Bu konuda en çok risk altında olanlar ise çocuklar! Fantazi görüntülerle bombardıman ediliyorlar. Erken yaşlarda zihin hali tamamen sürüngen beyinin kontrolü altında kalıyor ve ‘Disney’ gibi eğlenceler, bu bilgiyi istismar ediyorlar.
Müzik de aynı şekilde kullanılıyor. Müziğin kendisinde zararlı olan hiçbirşey yok, fantazi rüya hallerinin de... Sadece deşifre etme işlemimizi kendimiz yapmalıyız! Herşeyde olduğu gibi bunda da manipüle ediliyoruz. Müzik endüstrisini kim idare ediyor? Hollywood ve küresel medyayı kontrol altında tutanlar her kimse, onlar...
Bir havalık nefesten tutun, bir yağmur damlasına, bir dağdan on tonluk kamyona, hepsi titreşen enerjidir. Mikroskop altında herhangi birşeye bakın, ne kadar yoğun olursa olsun, ne kadar ‘katı’ görünürse görünsün, onun titreşen enerji olduğunu görürsünüz. Ne kadar yavaş titreşirse o kadar ‘katı’ görünür, ne kadar hızlı titreşirse o kadar ruhani ve şeffaf olur ve hızı bizim fiziksel ‘5’ duyumuzun ötesine geçinceye kadar görünür, sonra kaybolur... Bir bisiklet tekerleğine bir bakın. Yavaş dönüyorsa ‘katı’ görünür, ama hızlı dönüyorsa tekerleğin telleri bulanıklaşır ve artık ‘katı’ görünmez, hatta bisiklet ileri doğru gittiği halde tekerlekler ters yöne doğru gidiyormuş hissi verirler. Optik illüzyonlar, ‘Büyük İllüzyon’un sadece küçük birer ifadesidirler. Yıllardan beri yazıyorum; ışığın hızı, saniyede 186.000 mil, mümkün olan en yüksek hız değil. Sadece bizim frekans menzilimizin dış limiti. O hızın üzerinde hareket eden herhangi birşey, başka bir menzile, başka bir yoğunluğa girer ve biz onu algılayamayız. İşte UFO’lar ve dünya dışı varlıklar böyle görünüp kaybolurlar, çünkü frekanslarını değiştirirler. John A.Keel’in belirttiği gibi; UFO görüldüğü zaman boyutlar arası materiyalizasyonlardaki renk değişiklikleri, cisimlerin elektromanyetik spektrumu ‘taradıkları’ şeklinde tanımlanıyor. UFO’lar genellikle morumsu bir renkte görünüyor, sonra görülebilir ölçeğe gelince kırmızılaşıyor, o noktada bazen maddesel cisim gibi ‘katı’laşıyorlar.
Hepimiz, ‘Büyük Sonsuzluk’taki bütün boyut ve yoğunluklarda ‘mevcut’uz. Özümüz saf sevgi. Bazıları buna ‘Tanrı kıvılcımı’ veya ‘Tanrı alevi’ diyor. Form veya şekil yok. Saf enerjiyiz. Hepimiz ‘Bir’iz. Zaman yok, yer yok. Birbirimize geçmişiz. Sonsuzuz. Bu ‘Büyük İllüzyon’da şu anda ne yapıyor olursak olalım hepimiz hepimiziz... Deneyimin sonsuz yolculuğunda bütün yoğunlukları deneyimlemek için o kıvılcım, o saf sevgi, kendisini, deneyimlemek istediği frekans menzili ile titreşen bir dış kabukla sarmalamak zorunda. Bunu yapmazsa ‘dünya’ ile etkileşim içerisinde olamaz, çünkü o zaman ‘kadran’dan çok uzak düşer.
Örneğin şimdi benim bilincim/özüm bu dünya ile aynı frekans menzilinde olan fiziksel bedenim ile sarılı olmasaydı, şu anda bunları yazmak üzere bu klavyedeki tuşlara basıyor olamazdım. Bilincim/özüm klavyenin içinden geçerdi. İşte bu nedenle içimizdeki sevgi kıvılcımı, skaladaki bütün yoğunlukları baştan aşağıya deneyimlemek ve etkileşim içersinde olmak için çok sayıda dış bedenler ediniyor. Bu durumda, hepimiz biribirinin içinden çıkan, ama hepsi farklı hızda titreşen Rus oyuncak bebekleri/ Matryoşka gibiyiz. Bütün varoluşta birbirinin içine nüfuz eden o sevgi kıvılcımı hariç hepsi çeşitli ölçülerde illüzyonlar. Bu durumda en büyük illüzyonun parçası, bütün kabukların en dışında olan yoğun fiziksel beden oluyor, çünkü onun sadece kendi kişisel illüzyonları yok, diğer illüzyonları da sarıyor.
Yoğun fiziksel bedene en yakın olan eterik, astral, zihinsel ve duygusal bedenler oluyor. Hepsi bizim fiziksel duyularımızdan daha hızlı titreşiyor, dolayısıyla onları göremiyoruz, ama medyumlar o frekanslara eriştikleri zaman görebiliyorlar. Ancak bizler de bunları, ‘iyi’ ya da ‘kötü’ titreşimler/enerjiler olarak hissedebiliyoruz. Eterik, fiziksel olanın yansıması, ama daha az yoğun. Astral beden, frekans menzilinin daha alt seviyeleri; (daha düşük dördüncü boyut) ‘kötü’ varlıkların bulunduğu alem. Ezoterik düşüncede düşük astral seviye ‘ kötü’ varlıkların yuvası sayılıyor. Oysa insanların fiziksel illüzyona takılmış oldukları gibi, bu varlıklar da bir illüzyona takılmış durumdalar ve insanların zihin kontrolünden kurtuldukları anda kendilerinden çok daha güçlü potansiyellerinin olacağını biliyorlar. Sistemin amacı bizi, kendilerininkinden daha büyük bir illüzyonun içinde tutmak. Sözün özü bu miyopların, körleri manipüle etmesine benziyor.
HER İNSANIN İÇİNDE DIŞAVURULMAYI BEKLEYEN MÜTHİŞ BİR DEHA VAR! Bu alemdeki profesyonel ve yetenekli kişilerin başardıklarını gördükçe hayran oluyorum. Sanatının veya yeteneğinin doruklarında olan kişileri düşünün. Ve bu, bütün o manipülasyon ve baskılamaya rağmen böyle. Bu kontrolden kurtlduğumuz zaman neler başarabileceğimizi varın siz düşünün.
Peki bütün bu karmaşadan nasıl çıkacağız?

SİSTEMİN BİZE OLDUĞUMUZU SÖYLEDİĞİ KİMLİĞİ BIRAKIP, KENDİMİZİ, GERÇEKTEKİ KİMLİĞİMİZE AÇARAK BAŞARACAĞIZ!
Fiziksel illüzyonla birlikte bu manipülasyon, potansiyel bilincimizin sadece çok minik bir bölümüne ulaşabildiğimiz anlamına geliyor. Tam anlamıyla titreşimsel bir hapishanedeyiz. Bütün bu yöntemlerle, aslında o olduğumuz çoklu boyutlu okyanustan koparılıyoruz. Kontrol sistemi, bu durumu iyice geliştirip, milyonlarca insanı düşürmüş olduğu bu illüzyon tuzağının içerisinde kontrol altında tutuyor. Aynı zamanda illüzyonun, bizi üretmeye zorladığı düşük titreşimli duygusal enerji, düşük astral frekans menziline titreşiyor. Bu şu demektir; astral manipülatörlerin, fiziksel olaylar oluşturmak için kendi enerjilerini kullandıkları bir çember yaratılıyor. Bu enerji astral boyuta doluyor, astral varlıklar bunu sürdürüp çemberin sürekliliğini sağlıyorlar.
Aerospace/uzay bilim adamı Dr. Gordon Allen, ‘Enigma Fantastique/Fantastik Sır’ adlı kitabında şöyle diyor: “Bugünkü amaç, antik çağdaki büyücü bilim adamlarının zamanında, Mısırlıların, Sezarların, Roman Katolik Kilisesi ve Engizisyon’un rahipliğini kontrol altında tutma amacına benziyor. Yönetici durumunda olan hanedanlar, bu dünya aleminde maddesel bedenlerinde yaşayan insanları yönetme amacındaydılar. Doğulu filozoflar ülkelerin belirli bir takım hanedanların gizli kontrolleri altında olduğunu söylerlerdi.”
İtalyan fizikçi Guiliana Conforto ‘İnsan’ın Kozmik Oyunu’ adlı kitabında şöyle diyor; “İnsan bedeni fiziksel maddeden yapılmış, maddenin katı hali, bir kozmik düşünce, bilgi... Bu durumda birçok paralel evren düşüncenin farklı modları veya yazılımları; ya rijit, dual, tipik katı hal, ya da daha akışkan, dolayısıyla kozmik ‘teklik’e ayarlı veya uyumlanmış... Düşünce, ısı olarak daha sıcak bir paralel evrenden, insan bedenine, maddeyi sertleştiren faz dönüşümüne geçti ve düşünce modlarını sıkıştırdı. Öyleyse, birçok hermetik geleneğin önerdiği gibi, insan bedeninin yeniden yükselme olasılığının neden mümkün olacağını anlayabiliriz.”
Fiziksel bedenimiz öldüğü zaman, bilincimizin muhteşem aleme geri döndüğüne inananlar var. Ben şahsen böyle olduğunu düşünmüyorum. Ölüm, cehalete çare değil. Fiziksel beden öldüğünde bu fiziksel bedeni terkettiğimiz zaman, bilincimiz nereye odaklanırsa oraya çekiliriz. Nereye gideceğimize titreşimsel halimiz karar verir. Eğer saf sevginin bedenleşmiş haliysek, Rus bebekleri gibi ve bilincimiz o bütün varoluşu kapsayan o saf sevginin kıvılcımı olup dış kabuklarımızı atarız. Hala, çoğu kişinin olduğu gibi, o illüzyona takılı kalmışsak, astral alemden daha yükseğine geçemeyiz, çünkü titreşimsel halimiz bizi orada tutar.
Düşük titreşimsel bir hapishanedeyiz- Matriks - ve günlük illüzyonlar yaşıyoruz. Bütün gösteriyi bir arada tutan bu illüzyon. Kontrol sistemi, bu illüzyonu realite duygumuzun iyice derinliklerine programlayıp bilincimize egemen olmak için mesajlarla doldurmak üzere bütün medya, ilim, eğitim, din, tıp, finans ve iş dünyasını kullanıyor. Çoğu kişi bu tuzağa düştüğü için kurtulmamız çok zor görünüyor, çünkü uzun lafın kısası ‘Kontrol Sistemi’nin amacı insanların hayal gücünü manipüle etmek. Bu olmazsa planları asla çalışmaz, ama bizim seçimimiz çok açık: Büyük İllüzyonun içinde mi kalmak? Yoksa ‘Büyük Sonsuzluk’ta mı yaşamak? Başka bir deyişle: Hapishane mi istiyoruz, cennet mi? Cennet ise yapmamız gereken bazı şeyler var.
Seçme açısından oyun çok kritik noktalara gidiyor, ama oyun hiç sona ermez, o, sadece biz değişirsek değişir. Bizim seçimimiz olacaksa bazı kökten değişiklikler yapmak gerekiyor. Önce kendimizi illüzyondan ve Matriks zihniyetinin tepkilerinden kurtarmamız lazım. Kendimizi kurtarmadıkça, içsel benliğimizin dışavurumu olan dünyayı nasıl kurtarabiliriz? Kendimizi özgür zannederken dışsal bir hapishanede yaşıyoruz, oysa kendimizi özgür sandığımız içsel bir hapishanedeyiz! İçeride hapishane olmazsa dışarıda da olmaz. Kendimizi değiştirirsek, dünyayı da değiştirebiliriz. Aynaya bir bakın. Aynaya yansıyan görüntüyü değiştirmeden aynadaki görüntüyü nasıl değiştireceksiniz? Tabii ki değiştiremezsiniz, ama insanoğlu bunu binlerce yıldır yapmaya çalışıyor ve tabii ki değiştiremiyor. Daha önceleri de yazmış olduğum gibi kapıları açacağına ve çoklu boyutlu özgürlüğe ana girişleri sağlayacağına inandığım 3 çok önemli nokta var.
1. Başkalarının bizim hakkımızda ne düşüneceği korkusunu bırakıp, kendi hayat, hayat görüşü ve realitemizin özgünlüğünü ifade etmemiz lazım. Bunu yaparsak artık sürüye dahil değiliz demektir. Bunu yeterince kişi yaparsa ‘sürü’ diye birşey kalmaz.
2. Kendimiz farklı olmaktan dolayı kınanma ve alay edilme korkusundan kurtulursak başkalarını da kınayıp alay etmeyiz. Böylece başkalarının da özgür olmalarını sağlar, onların özgünlüğüne saygı duyarız. Bunu yaptığımız takdirde sürüyü kontrol altında tutan çoban köpeği durumunda olmaktan vazgeçeriz.
3. Hiç kimse inanç ve realitesini kimseye empoze etmezse, herkesin farklı seçimler yapmasına saygı duyulur.
Bu üç aşama değişimi tetikler, bu zihin hapishanesini cennete çevirir. Bütün yazdıklarımın içinde bu sayfalardan hatırlanacak tek bir cümleyi seçecek olsaydım, o da, Bill Hicks’in bütün gösterilerinin sonunda ifade ettiği şu sözler olurdu:
“Hepsi bir kozmik oyun. Bu sadece bir yolculuk. Ve istediğimiz zaman bunu değiştirebiliriz. ‘Gerçek’ dışarıda değil... İçinizde... O gerçek de ‘Sonsuz Sevgi’...   

David Icke

Merak Edilenler - Soru ve Cevaplar

Soru: Göbeklitepe için neler düşünüyorsunuz?

Gobeklitepe konusunu yazmistim ben. Tamami ortaya cikarilsa, orda kullanilan teknoloji cok sasirtacak. Yildizlari ve gezegen hareketlerini hesaplayan, gun ay ve yil  ve haftayi hesaplayan, gunese odakli bir astronomik alan insa edilmis. Simdiye kadar bize ogretilen tas tevri tunc devri yalanlarini cokertiyor gobekli tepe.  Bes-alti bin yillik tarihi anlatiyorlardi oysa gobekli tepe 12000 yillik. Ondan daha eski tarihi yerler ve belgelerse ortaya cikacak.Tarih kitaplarini degistirmek zorundalar.

Soru: Istanbul'daki garip koku ne olabilir?

Havadan atilan kimyasallarin kokusudur. Uzerinizde bakir ve altin takilar tasiyin.  Yediklerinize ve ictiklerinize dikkat edin. Su donemde hastalikli hayvanlarin etlerinin ucuz yollardan bilerek Turkiye'ye ve musluman ulkelere sokuldugunu gordum. Tavuklar uc dort haftada hizlica antibiyotikle buyutulup  kesiliyor. Onkarda cok kanser yapan etkiler var. Bunlar, insanligi nefsiyle vuracaklar. yemek nefsiyle. Zor gunler yasiyoruz cunku uyanisi engellmek icin cildirmis durumdalar. Her pislikleri aciga cikmaya basladi. Hem dozaji hem saldirilari arttiriyorlar.

Soru: Merhabalar marslı filmini izlediniz mi bilmiyorum ama filmde nasa'nın halka her yaptığını haber veren , halka hesap vermek zorunda olan, insanlığın yanında bir kuruluş olarak gösterilmekte, sürekli canlı yayınlarla yaptıklarını halka an be an açıklayan bir kuruluş izlenimi verilmekte, ve bütün araştırmaları fizik beden üzerinden... 140 milyon mil öteye astronotuna ulaşılmak için çaba gösteriyor olarak görünmesi sizin için mantıklı mıdır? bu konudaki bilgilerinizi merak etmekteyiz marsla ilgili ve nasa ile ilgili bir yazı hazırlasanız süper olabilir bizler için ...sevgiler
   
  Onlarin yaptigi filmlerin tek amaci, subliminal mesajlarla bilnc altina kodlama yapma, rakam, resim ve sembollerle bilinc altini istedikleri gibi yonlendirme ve algi operasyonu..marsli filmini izledim. inanin hollywood hicbir filmi insana bir faydasi olsun veya egitim amacli yapmaz. Hepsinin arkasinda yahudi zenginleri var. Filmleri, bilgisayar oyunlarini ve muzikleri beyinleri yikamak, sekillendirmek birer robota donusturmek icin yapiyirlar. O filmi izledim evet orda sanki her bilgiyi halka bildirmek prensipleriymis gibi bir hava estiriyorlar..Oysa tam tersi. hHicbir bilgiyi paylasmiyorlar. 20 -30 sne sonra isine yaramayan bilgileri millete sunuyorlar. Halk da nasa bilgi veriyor diye seviniyor. Oysa o bilgiler en az 30 yillik eski bilgiler.
Son yillarda ki uyansitan dolayi, insanlarin nasaya guveni yok oldu. Artik herseyi gizlediklerini biliyor cogu insan. Bu yuzden o filmin o sahnelerini yapmislardir. Bilinc altlarina, nasa isini iyi yapiyor, halki dusunuyor, birsey gizlemiyor mesajini yollamak icin.. Onlardan gelen hic bir bilgiye zerre kadar guvenim yok. Bundan sonra gizlenen ve yasaklanan bir cok bilgi belge ve sir ifsa olacak. Simdiden kendi prestijlerini kurtarmak icin algi operasyonuyla bilincleri etki altina almaya calisiyorlar. Yemezler.... bir bes on sene icinde gokyuznde binlerce dunya disi varliklara ait gemiler aniden gorununce, ne diyecek bunlar insanlara..?.. Ne diyecek bu hukumetler, din adamlari?. Bunu cok merak ediyorum iste. Umarim o gunleri gorurum.
Sizde icind nasa kelimesi gecen film yada bilgiye hep sorgulayarak bakin..Yalanlarla dolu bir dunyada yasiyoruz. Etrafimizda dogruyu soyleyen kimse yok maalesef. Fakat hepsi degisecek..
 
Soru:  Sizin gibi deneyimleyemediğim için çoğu şeyi, boyutlar hakkında bir sürü anlayamadığım şey oluyor, eminim ki benim gibi bu 4 boyuta geçme ve beşinci boyuta geçmenin ne olduğunu kavrayamayanlar vardır ,bizleri biraz daha aydınlatabilirseniz çok sevinirim.

Görevli olanların görevleri daha spesifik haller mi alıcak yoksa sadece varlıklarıyla mı insanlığa yardım edicekler ve aydınlatıcaklar , yani mesela şifacılar mı çıkıcak, yaradılışın aslını anlatan kişiler mi olacak, savaşçılar mı olucak, enerjimizi kullanmayı mı öğrenmiş olucağız? tam olarak görevliler dediğiniz kişileri neler bekliyor?
 
Gökyüzünde  binlerce dunya disi varliklara ait gemiler görününce yapılması gerekenler nelerdir? bu varlıklar negatif mi pozitif varlıklar mı insanlık için? sonrası insanlık için nedir? birlikte yaşamayı öğrenmek mi? düşüncelerinizi ve öngörülerinizi merak etmekteyim.
 
Dunyada nasil iyi ve kotuler varsa, dunya disi varliklardan da iyi ve kotuler var. Evrenin olusumu zaten iki kutup uzerinedir. Biri olmadan digeri olamaz. Onemli olan ozgur iradeyle dogru tarafta olmaktir. Gokyuzunden gelen isikli cisimler genelde iyi. Isik halinde oluyorlar veya gokkusagi, beyaz isik gibi isiklari var.
Grimsi buyuk ve matelik kucuk gemilere karsi temknli olmak lazim cunku cogu yeraltindaki negative bir irka aittir. Yer altindaki  grilerle ve reptilian irkiyla calisan ulkeler var. Onlardan teknoloji alip karsiliginda insan deneyleri yapilmasini ve  hybrid cocuklar uretilmesine izin veriyorlar. Bu ulkeye ait gemilerde olabilir metalik olanlar. Su anda dunyada insan gorunumunde cok  hybrid irklar var. 
 
Bu gidisat kotu oldugu icin, ilahi program degisti. Dunyanin yukselisi ve baska bir boyutta yeniden dogusu gerceklesiyor. Dunya ilk defa uzerindeki varliklarla bu gecisi yapacak. Daha onceki yukselislerde insan irki yok edilerek yukselis yapildi. 26000 yilda bir yukselis oluyor. Insanli veya insansiz. Din kitaplarinda bahsedilen tufanlarin sebebi budur. Dort defa reset gordu dunya. Su an besinci irk insasi basladi. Bu besinci irk , ucuncu boyuttan kurtulanlarla devam edecek. Ucuncu boyut korku ve siddedin, egonun, savaslarin  oldugu boyuttur. Din boyutudur. Kole patron boyutudur. Kendimizi, nefs dedigimiz egolardan arindirirsak, ucuncu boyuttan kopariz ve ucuncu boyuttaki dunya hayatinin anlami degisir bizim icin. Maddi ve fiziksel seyler artik bizi mutlu etmez. Para, araba, ev, mal, mulk, sehvet, hirs, is, gereksiz olur. Sevgiye odaklaniriz. Birlige, beraberligie, hayvanlarin ve doganin korunmasina.. iste bunlar ucuncu boyut realitesinden koptugumuzun ispatidir. Sonrasi dorduncu boyuttur. Ruhsal ve bilincsel olarak degisim baslar. Farkindalik artar, soylenen yalanlar anlasilir. Hisler kuvvetlenir. Enerji bedenin kesfi ve bazi ozel yetenekler kesfedilmeye baslanir. Ruyalar degisir, astral yolculuklar baslar. Kulaklar cok duyarli olur ve normal insanin duyamadigi sesleri duymaya baslarsiniz. Bilgi acligi cekersiniz surekli arastirma, sorgulama ve ogrenme meraki baslar. Bunlarda dorduncu boyut realitesidir. Kendinizi bu sekilde besinci boyuta hazirlarsiniz. Besinci boyutta ise bedenin fiziken agirlasmasi azalmaya baslar. Hafifleme ve hareket kaabiliyeti artar. Yercekiminin azaldigini hissedersiniz. Meditasyon veya zikre gerek kalmadan kolayca transa gecilebilirsiniz. Imgelemeyle dunyayi, hayati degistirebilirsiniz. Istekleriniz daha cabuk olmaya baslar. ( pozitif odakli istekler,) Beden yavas yavas eteriklesmeye baslar. Dunyadaki her aciyi, her sevinci hissedersiniz, duyarsiniz. Hayvanlarla, insanlarla ve bitkilerle telepatik olarak konusmaya baslarsiniz. Icinizden gelen sesi daha cok duyar ve onunla sohbete baslarsiniz. ( su anda aklima deli diye akil hasta esine kapatilanlar geldi. Onlarin hicbirisi aslinda deli degil. Onlar cok zeki ve besinci boyut ve ustundeki boyutlari cok cabuk kesfetmis ustatlardir, Malesef dunyaya uyum saglayamadiklari icin insanlar tarafindan ilaclarla olume terkediliyorlar, Onlara cok uzuluyorum. Onlar bir ciddiye alinsa, dinlense inanilmaz bilgiler elde edilir. )
 

    Gorevlilere gelince; Bazi gorevliler sadece burda fiziken bulunmakla karanligi aydinlatiyor, bazilari sifaci, bazilari bilgi aktarici, bazilari medyum, bazilari bilim adami ve kesifler icin burdalar. Bazilarida Mehdiyete hizmet icin burdalar. Bazilarida rehberlik icin. Mesela ben bilgi aktariyorum. Ogretmen, rehber konumunda. Zaten meslegimde ogretmenlikti. Bilgi akisi baslayinca ben yaziyorum. Ama cogunlukta bana yonlendirilenlerin yonunu bulmasi icin rehberlik ediyorum. Cunku degisimden haberleri olmayan, kendini deli sanan yada cin carpmis, seytan musallat olmus diye kandirilan bir suru yolunu kaybetmis gorevliler var. onlar bana cok yonlendiriliyor.Gorevimi ve tum gorevlileri seviyorum. dunyadaki tum duzeni sevgiyle degistirecegiz. ve oyledir. amin

Soru: Merhaba, Profilinizde nur topundan bahsetmissiniz. Ilgimi cekti bunu biraz daha aciklar misiniz?

Bir bebek dogdugunda , nur topu gibi bir kizin yada oglun oldu derlerdi. Nur topu olayi oylesine soylenmis bir soz bile olsa aslinda gercektir. Nur demek isik demektir. Isik zaten enerjidir. Bizler yaradandan gelme kucuk nurlariz, isik tozlariyiz. Ondan geldik ona gidecegiz. Evrendeki herseyde O'nun izi vardir. Hersey canlidir ve bir evrimlesme icindedir. Hareket halindedir, titresim halindedir. Enerjidir.
Gelelim nur topuna. Insan ruhu kucuk bir tenis yada pinpon topu buyuklugunde nurdan yani isiktan olusmustur. Bu isik topu her ruhun tekamul seviyesine gore buyuk veya kucuktur. Alim veya evliyalarin isigi daha buyuk. Peygamberlerinkine bakamayiz, zarar gorur eririz. Allah katinda yukseldikce isigimiz dahada buyur. Bizler dunyaya dogum yoluyla gelmeye karar verdigimizde, isiktan dar bir tunelden gecerek geliriz. Anne karnina yerlesince dogum animizda da yine garip bir sekilde musambanin kiristirilmasi seklinde benzer bir ses esliginde zar dedigimiz perdeyi yirtarak bu tarafa geceriz. Gozlerimizi acariz. Nur topu gibi dunyaya inmis oluruz. Aslinda bebegin kalbi olustuktan sonra o nur topu yerine yerlesir ve bilinc olarak yasar. Hem perdenin bu tarafini hemde diger tarafini ayni anda yasar, duyar ve gorur.
 
Bu inannilmaz bir duygudur. Birgun bunlari yasadigimizi hatirlayacagiz. 
Demin kalpten bahsettik ya. Nur topunun birlestigi yer kalbimizdir. O nur topu yaraticidan kopmadir. Onun parcasidir. O yuzden biz kalbimizle severiz. asik oluruz. O yuzden insanlara iyilik yaptigimizda, yardim ettigimizde kendimizi iyi hissederiz. Ozur diledigimizde, af ettigimizde hafifleriz. Cunku sevdikce kalpteki nur buyur. Sevgi, affetmek, yardim etmek, empati gibi duygular kalpte yasanir. Kalbin duygularidir. Bu duygularimiz cogaldikca, biz sevdikce yaraticiya daha cok yaklasiriz, onu daha cok bizimle hissederiz. Cunku Allah sevgidedir. Sevginin oldugu her yerdedir. Kalp sevgi demektir. Sevginin yesermedigi kalpte ise Allah barinmaz. Bu yuzden kalp gozuyle gormek, kalple sevmek, kalp diliyle konusmak ve kalp kulagiyla dinlemek lazim

Soru: Beynimizin evrenle baglantisini anlatir misiniz?

Beynimiz tum egolarimizin, anilarimizin biriktigi alandir. Bizi evrene baglayan merkezdir. Evrende ne varsa beynimizin icindedir. Beyin biyolojik bir bilgisayar gibi calisir. Ne dusunursek bize, onunla ilgili resimleri gosterir. Dusuncelerimiz temiz degilse, gelen resimler ve bilgilerde temiz olmaz. O yuzden kin ve hasetle yatip, kabuslarla uyandigimizda sikayet etmeyelim. Evrendeki tum varliklardan yayilan negatif veya pozitif titresimler evreni sekillendiriyor. Dunyanin etrafindaki manyetik enerji duvari, bizlerin dusuncelerine gore sekilleniyor. Pozitif dusunceler gonderdigimizde o manyetik duvar pozitif enerjiyle gelisiyor ve bize yansimasi da guzel oluyor. Ama gonderdigimiz negatif dusunceler o manyetik duvari negatiflestiriyor ve bize yansimasi kotu oluyor. Sistem bir su dongusu gibi calisiyor. Evrimlesmede tipki bir su dongusu gibi calisiyor. Tekamul de.. Ilahi sistem mukemmel calisiyor. Iste bu degisimler surekli beynimize de kayit oluyor. Sonra da beynimiz  dusuncemize uygun verileri, kayitli yerden bulup bize gosteriyor. Bu da ruya, hayal, kabus, vizyon diye tanimlaniyor.
David Icke'nin beynin evrenle baglantisini anlatan su yaziyi cok begeniyorum:

Biri konuşsa hemen hissediyorum. Bu titreşimsel bir iletişim. Mesela, seninle aramızda bir sessizlik var, sen bana birşey söylediğin zaman benim beynim onu deşifre ediyor. Bu titreşimsel bir iletişim. Kuvvetle hissettiğim birşey var, bunu sadece insanlar duymuyorlar, bu bilgi sürekli olarak sirkülasyon yapıyor. 
Bir radyo istasyonu için bir röportaj yaparsan 100.000 kişi dinler, ama o bilgiyi taşıyan yayın frekansı etere geçer ve o radyo röportajını dinlemeyen kişiler tarafından da bilinir. Yani onlara titreşimsel bir seviyeden geçer.
beyin biyolojik bir bilgisayar gibi. ensesinden bir kabloyla internet agina bagli bir bilgisayar gibi. googleden nasil bilgi sorgulama yapiyorsaniz, dusuncemizlede istedigimiz bilgiyi evrende sorgulayip, ona uygun titresimleri vizyon, ruya, his, durugoru veya sesli mesaj olarak alabiliyoruz. Beynimiz bir anten gibi calisiyor. Evrendeki kayitli tum ses, dusunce ve resim titresimlerini veri olarak cekiyor. Duygu ve dusuncelerimiz, inanclarimiz bu verilerde secicilik yaparak, bize uygun olani bize yansitiyor. Yani inaclarimiz,mduygu ve dusuncelerimize gore bize gelen verileri belirleyebiliyoruz.)
 

Soru: Aasma hanim biz kimiz ve niye burdayiz?

Tekamul icin burda olanlarimiz var ve onlarin tekamulu icin yardim amaciyla gelenler var. Ben bunlara gorevliler diyorum. Isteyen alim, evliya veya melek diyebilir. Kendisi nasil rahat edecekse. Cunku sekilciligi egoya donusturenlerimiz olabilir hala. Hepimiz dunya yasaminda bir ruyadayiz aslinda. Ilizyondayiz. Var oldugunu sandigimiz evimiz, arabamiz, yatagimiz tamamen birer resimden ibaret. Beynimiz cevremizdeki bu seyleri titresimlerine gore algilayip bize birer resim halinde gosteriyor. Bizde onu gercek saniyoruz. Yani ev, para, mal, mulk, araba icin kole gibi calisirken aslinda birer fotograf icin ugrasiyoruz. Hepsi birer hic aslinda. Hersey beyninin bize birer fotograf gostermesi kadar basittir. Madem aslinda birer hic, o zaman ne icin savasiyoruz? Bizler buraya yiyip, icmek ve cogalmak icin gelmedik. Sevmeyi ogrenmeye geldik. Barisi, yardimlasmayi, korumayi ve 'Bir' olmayi ogrenmeye geldik. Olabildik mi? Hayir! Cunku biz butunun bir parcasi olan kardeslerken, bizi dinlerle, mezheplerle, renklerle, dillerle, sinirlarla ve irklarla ayirdilar. Sadece insan kardeslerimizle ayirmak yetmedi, hayvan ve bitkileride yok etmemizi sagladilar. Oysa biz bu dunyayi korumak ve birbirimizi kollamak icin soz vermistik. Verdigimiz sozleri unuttuk ve olum uykusunda, icinde bulundugumuz ruyayi gercek sanip izlemeye basladik. Olum uykusu dedigimiz bu yasamda bir kac senedir hizla uyanislar yasaniyor. Bu uyanislar ya ruyada yada gercek hayatta bize dokunularak yapiliyor. Dokunus perdenin diger tarafindan destekle oluyor. Dokunarak uyandiracak kisi, evliya, peygamber, alim, olmus bir akraba olabilir. El temasi ile oluyor. Uyandirilanlara ben oncu savascilar diyorum. Cunku onlar once kendileri uyanacak ve hatirlayacak, sonrada digerlerini uyandiracaklar..Gorevleri bu. Bu yuzden bazen aniden karsimiza tanimadigimiz biri cikabilir, ilginc bir sekilde elimize, basimiza yada omuzumuza dokunabilir..Buyulu dokunus diyorum ben buna. Uyanistan sonra zorlu bir egitim basliyor. Kitaplar, makaleler, web sayfalari, arkadaslar, yeni insanlar,resimler, semboller, filmler ve videolar. Bazi geceler melek yada evliyalar, isik topu olarak bizzat uyku halindeyken gelip mudahele ederler. Gerekli yuklemeleri yaparlar. Bu gorevlilerden bazilari eger rahatsizsa, ruya halindeyken ameliyat yada ne gerekiyorsa yapiliyor. Astral alemlerde ve boyutlarda gezdirilip, yerler gosteriliyor. Gorevlerini yapmalari icin tum egitimler bittiginde, ikinci bir dokunusla hersey hatirlattiriliyor. Ikinci dokunustan sonra insanlar kim oldugunu, neden burda oldugunu ve gorevinin ne oldugunu hatirlarlar. Is basi yaparlar. Tekamul sinavinda olanlari olum uykusundan uyandirmaya calisirlar. Dunya hayatinin aslinda bir yalandan ibaret oldugunu, ilizyon oldugunu ogretmeye calisirlar. Boylece uyanislar cogalir ve dogumlar gerceklesir. Uyanis arttikca dusunceler guzellesir. Dusunceler guzellestikce duzenler degisir. Savaslar biter, sinirlar kalkar, zalimler gider, farkliliklar biter. Sevgi ve Baris insa olur.  Bizler iste bunun icin buradayiz.

Su anda dunyada insandan cok gorevli gelenler var. Gorevli gelipte uyanamayanlar geri donuyor ve yerine daha yuksek bilincle yenileri gonderiliyor. Degisim kacinilmaz. Simdiye kadar bilinen hersey, ters duz olacak. Bildigimiz, inandigimiz ve baglandigimiz hersey degisebilir. Bundan kurtulmanin yolu yok. Ne olursa olsun bu degisim olacak. Ne kadar zaman alirsa alsin. Ne cikarilacak savaslar nede saldiklari gazlar, hastaliklar engel olamayacak buna. Bu duzen degisecek ve tum dunya 'Bir' olmayi ogrenecek. Once Turkiye'den  ve Orta dogudan baslayacak bu degisim. Sonra Afrika'da. Ozellikle Ortadogu ve Afrika  gelecekte hem zengin hemde verimli topraklara sahip olacak. Col kurakliklari bitecek. Turkiye Anadolu'dan yeniden parlayacak. Gunes olacak muslumanlara ve Turk devletlerine. Yeni guc merkezleri Turkiye, Afrika ve Ortadogu olacaktir. Sistem dongusu yer degistirecek ve simdiki guc merkezleri tum statulerini en gec on seneye kadar kesin kaybedeceklerdir.

Soru: Bazen dusunuyorum eger gorevli isem diye. Gorevli oldugumuzu nasil anlarim?  Korkmalimiyim?

Gorevli iseniz korkacak birsey yok. Egitim cogunlukta ruyada oluyor. Sonra uyanis arttikca hatirliyorsunuz ruyada ogretilenleri. Bilgiler, goruntuler gelmeye basliyor. Yapmaniz gerekeni yapiyorsunuz. Bu egitim boyunca hayatiniza giren kisilere ve soylediklerine cok dikkat edin. Bazen insan suretinde melekler ve peygamberler kisa sureli ani ziyaretler yapabilir. Siz anlamazsiniz o anda cunku izin vermezler. Ama sonrasinda akliniza dusururler ve yasan olayin aslinda ne oldugunu hatirlatirlar size.

Isik topu halindeki ruhumuzla uyku halindeyken manada ucarak istedigimiz yere ve zamana gidebiliriz. Hatta savaslara katilabiliriz, yardim edebiliriz insanlara. Ben ruya diye bildigimiz ama aslinda benim mana hayati diye tanimladigim uyku halindeyken suriyeli bir ailenin kacirilan iki cocugunu kurtardim. Kurban edileceklerdi. Mesela ruyalarimda hep hayvanlari ve cocuklari kurtariyorum. Bazilarimiz ruyasinda hep savasirlar, savaslara katilirlar. Insanlari kurtaririlar. Egitim verirler, ders calisirken gorurler kendini veya ogretmenlik yaparken..Boyle ruyalar gorenler gorevlilerdir. Gunduz dunya hayati dedigimiz madde tarafinda, gece ise perdenin obur tarafi dedigimiz mana tarafinda calisirlar. Kisaca gunduz dunyada gunes gece ise manada yildiz oluyorlar. Bu gorevliler mehdiyet ve sistem degisikligi oncesi ortam hazirlamak icin burdalar.

Soru: Dunya uzerindeki ve insandaki ley hatlari aynimi?

Dunyanin uzerinde belli noktalarda cok yogun enerjiler var. O noktalardan ley hatlari geciyor. Bu ley hatlarinin kesistigi noktalar uzerine tapinaklar veya piramitler, tas bloklar insa edilmistir. Kabede bunlardan biridir. Kabe dunyanin kalbidir.  Dunyada olan bu ley hatlarinin aynisindan insanin uzerinde de vardir. Insan dunyanin kucuk bir modelidir. Bizdeki ley hatlarinin kesistigi noktalarda chakralarimiz var. Chakralarimiz enerji bedenimizin sarj olmasi icin donen carklar gibiler. Dunya'nin kalbi kabe ise; insanin uzerindeki kabe de kalbimizdir. Ha kabede kupun etrafinda donmussun ha kendi kalbinin etrafinda mevlana gibi donmussun ikiside ayni isi goruyor. Allah'i sadece bir yondeymis gibi dusunup o yonde durup namaz kilmak da bana gore yanlis. O heryerdedir. Her yondedir. Her yonde de ibadet edilebilir. Namaz kilarken, huzura cikiyorum deyip kibleye donmek ve O'nu sadece kiblededir diye dusunmek hatadir bence.

Soru: Ucuncu goz ile kalp gozu ayni mi?
Kalp gozu denilen sey, bas gozu, ucuncu goz veya ic goz...hepsi aynidir. Biz belli bir kivama geldigimizde gozlerimizi kapattigimizda bir ekran aciliyor. Renkler cok canli ve mukemmel. Ekrandan goruntuler, resimler gorulebilir, bilgiler okunabilir. Bazen okumalar net bazen bulaniktir. Bedenin enerji yukune gore degisir bu. Enerjimiz yeterli degilse goruntuler ve yazilar bulaniklasiyor veya kisa zamanda kayboluyor. Sanki okyanusun altinda yuzerken bir kagidi okuyormusuz gibi bugulu bir ekrana donusuyor. Ben buna insanin televizyonu diyorum. Merak ettigimiz birseyi sordugunuzda onun cevabi ekrana geliyor. Bir cesit internet sorgulamasi gibi. Bu yuzden nete baglanmak da denebilir. Hepimizin bagli oldugu evrensel bir enerji ve bilgi aginin birer tasiyicisi ve parcasiyiz. Mukemmel bir hediye bize yaratandan. Kullanmasini ogrenmek lazim.

Soru: Astral seyehat ile Tayyi-mekan ayni seymi?

Astral seyahat, yada tayyi mekan olayi bence ayni seydir. Farkli zamanlarda farkli isimler kullanilmis ama olay ayni. Bu olay tam uykuya dalma aninda oluyor. Once kulaklarda bir ugultu basliyor sanki suyun altindasiniz kulaklarda garip bir ses olur ya kafayi suya koyunca. Iste ona benzer bir ugultu. Sonra kalp alanindaki yesil chakramiz bir cark gibi donmeye basliyor hafif titreme oluyor ve govdenin ortasindan sanki kalp alanindan bir cengelle icinizden birsey cekiliyormus gibi havaya kalkiyorsunuz. Aslinda yataktasiniz hala ama o isik topu icinizden cikmis oluyor ve bilinciniz onunla. Yataktaki kendinizi izliyorsunuz yukaridan. Sonra duvarlardan gecerek yukseliyorsunuz gokyuzune ve yolculuk basliyor. Bazen ruh goturuyor sizi istedigi yere. (Astrallere perdenin digger tarafindan da destek veya mudahele olabiliyor.) Bazen siz yer belirliyorsun suraya gitmek istiyorum diye ve oraya gidiyorsunuz. Bazende bir kuvvet cekiyor size ve goturlup  gezdiriliyorsunuz. Mekanlar, gezegenler, yerler gosteriliyor. Herkesin yasamasi gereken bir deneyimdir. Cok guzel bir duygudur. Butun insanlarda yapilmasi olasi bir yetenektir. Hepimizde mevcuttur ama aciga cikmasi saglanmalidir.
 
Soru: Boyutlari anlatirmisiniz?

Ben butun boyutlarin ic ice olduguna inaniyorum. Hepsinin birer enerji perdesiyle ayrildigini dusunuyorum. Bizler dunyadaki yasamda, ruhsal yukselis yasadikca bu boyutlardaki enerji perdelerini bir bir asiyoruz. Yukseliyoruz. Yakin zamanda dorduncu boyut perdesinin kalkacagina inaniyorum. Bu yuzden olmus insanlari ve onlarin seslerini cok duymama ve gormeye baslayacagiz.

Soru: Olunce bize ne oluyor?

Bu soruya kendi yasadigim deneyimle cevap yazayim. Bir keresinde olen insanlara ne oldugunu ekrandan izledim. Ama kendim bilinc olarak da ordaydim. Tipki dunyadaki gibi agaclar, evler ve esyalar vardi. Orasi dorduncu boyuttu. Dunyada olen kisiler aslinda hala yasiyorlar sadece bedenleri bir elbise gibi eskiyor ve yok oluyor. Isik beden olarak kalan insan bir enerji perdesinden gecip diger tarafta kaliyor. Hatta bir sure oldugunu bile anlamiyor. Anladigi zaman, korkup panik olup, donmeye calisanlar gordum. Asiri dunya hayati bagimliligindan dolayi korkuyorlardi ve buda enerjilerini cok dusuruyordu. Bir kapanda gibi hissediyorlardi kendilerini. Sonra gokyuzunde isiktan bir delik acildi. Beyaz bir isik yayiyordu icinden. Bu tunel tipki bir girdap gibiydi, solucan deligi diye bildigimiz tunele benizyordu. Ordaki insanlarin bir kismini icine dogru cekti. Bir kismi geride kaldi sadece bakiyorlardir. Bendeki izlenim o anda, sadece isigi gorebilenlerin o tunele cekildigiydi.



Baska bir zamanda, bir depremde olmus bir apartman dolusu insan gordum. Hala tipki dunyada oldugu gibi yasamaya devam ediyorlardi. Tarlada calisip, yiyeceklerini yetistiriyorlardi. Dunya hayatindan farksizdi. Kacinci boyutta olduklarini hatirlamiyorum. Onlarla konustum. Hatta benim bulundugum boyuta gelip evimizi gezdiler ve tekrar kendi boyutuna donduler. Cocuklu ailelerdi.

Soru:Hep enerjiden bahsediyorsunuz. Bu kadar varligin yarattigi enerji nereye gidiyor?

Dunya uzerindeki tum varliklar birer enerji makinesi gibi enerji uretiyorlar. Bu enerjinin bir kismini gunluk yasamlarindaki aktivitelerinde kullaniyorlar, bir kisminida evrene yolluyorlar. Evrene giden enerjinin tamami free enerji olarak bize donusumu saglanabilir. O enerjiyle calisabilecek her turlu alet, araba veya elektrik uretimi yapilabilir. Tesla'nin insanlara anlatmaya calistigi sey buydu. Evrende hazirda bulunan bu bedava enerjiyi insanlarin yarari icin kullanima hazir hale getirmeye calisti ama guclu insanlar onu durdurdu. Bizler bir gun bu enerjiyi bedava kullanma imkanina sahip olacagiz. O zaman ne elektrik direklerine veya tellerine nede petrole ihtiyacimiz kalmayacak. Bunlardan elde edilen vergilerde kalkacaktir haliyle.Bazi ulkeler Tesla'nin projelerini gelistirip bedava enerjiyi kullanilabilir hale getirdiler. Ancak halktan gizliyorlar. Cunku devletler ve sirketler, elektrik ve petrolden cok para kazaniyorlar.

Soru: Hz Isa siyah mi?

Hz Isa'yi bir kac kez ekrandan gormustum. Orta boylu zayif, omuzuna kadar inen siyah duz saclari vardi. Kisa sakalliydi. Gozleri acik kahverengiydi. Kendi sahsi fikrim, Da Vinci'nin 'Son Aksam Yemegi' tablosundaki Isa portresi, gercegine cok yakindi. Benim gordugumde cok benziyordu bu haline.
Internette bazi kaynaklarda esmer bir dogulu hali oldugu, bazilarinda da siyah kokenli oldugu, bazilarinda ise acik kumral ve renkli gozlu oldugu anlatiliyor. Hangisi dogru bilemiyorum.

Bir kac aydir Hz isa bilinci kisisel akasamizda aktif oldu. Onu merak etme, ruyada gorme, onunla ilgili gercekleri sorgulama gibi davranislar icine girebiliriz. Bu sene onun yasamiyla ilgili cok sey ogrenebiliriz. O adeta icimizde yasamis gibi olacak. Cunku yasam bilgisi zaten bizde kayitliydi, ve onu anlamamiz, tanimamiz ve hissetmemiz icin aciga cikiyor. Evrenin baslangicindan beri yasanmis hersey bilgi olarak hepimizin dnasinda kayitli. Hepimiz birbrimizle ilgili herseyi biliyoruz ve birbirimizi taniyoruz. dna aktivasyonu arttikca bu bilgilere ulasma imkanimiz da artiyor.  Hepimiz aslinda biriz. Birlikte aydinlanmayi bir ogrensek.

Soru: Buyu hakkinda bilginiz var mi?

Bu konuyla hic ilgilenmedim. Merak da etmedim ama bu tarz seylerin; negatif enerjinin, belli bir dusuncenin, sozlerle veya sembollerle baska bir kisi yada alana transfer edilmesi oldugunu dusunuyorum. Eger kisi sevgi kanalinda ise; gelen bu negatif enerjiler kendisine zarar vermeden bloke olur ve geldigi noktaya yansiyarak geri doner. Cunku sevgi titresimi en yuksek olan enerjidir. Hicbir negatif enerji ona erisemez ve onu yenemez. Sevgi yaraticinin saf enerjisidir.

Soru: Saclar negatif enerjiyi cektigi icin ortuldugunde koruma saglaniyormus diye duydum. Acaba islamda ortunme bunun icin mi var?

Gonderilen Islamda ortunme yoktur. Arap islaminda ve radikal yahudilerde vardir. Korunma manevi olarak yapilir. Maddesel bir ortuyle enerji halindeki bir tehlikeden kendini koruyamazsin. Maddesel ortu sadece maddeden gelebilecek tehlikeden korur. Manevi tehliklerden ancak manevi ortunmeyle korunabilirsin. Buda dualarla, imgelemelerle yapilan koruma duvarlari veya cemberleri ile olabilir.
Bence kuranda bahsedilen korunma ve ortunme ruhsal ortunmedir, ruhsal korunmadir. o zamanki bilincle yapilan yorumlarda hersey madde boyutu icin dusunulmus nedense. Oysa Kuran da bahsedilen bir cok sey manevi yasama yoneliktir. Ben bunu goruyorum Kuran'da.. Ruhsal yukselis baz alinmis.

Soru: Astral seyahatten geri donmeme durumu var mi?

Hayir. Oyle birsey asla olamaz. Soyleyenler bilgisizlikten soyluyorlar. Zaten astral seyehat yapabilen bir kisi bunun dogru olmadigini anlar ve bilir. Boyle bir soylem muhtemelen deneyim yasamamis olanlardan geliyordur. Bizler toplum olarak bilmedigimiz herseye korku ve negatif olarak yaklastigimizdan..buda ona benzer bir durumdur bence. Astral seyehatte yukselisde kulak uguldar, kalp alani cark seklinde donebilir, bir kancayla icinden birsey cekiliyormus gibi hissedilebilir ama cikis basladimi gerisi bildigin kanatlanip ucmaktir. Donus ise, nefes alip vermek kadar basit ve hizlidir. Gozlerini ac yeter. Hepimiz zaten derin uykudayken astral seyehat yapariz. Ama uyaninca ruyada ucmak olarak tarif ederiz.. Astral seyehat cok guvenlidir..guvenle yapilabilir..Korku hissi olmadan denenmelidir...

Soru: Buyu hakkinda neler biliyorsunuz? Nasil bozulur biliyor musunuz?

Buyu konusu hic ilgimi cekmemistir. Tamamen karanliga ait. Ama buyu diye bilinen seyin, iyi veya kotu, belli bir dusuncenin; sozle, resimle veya sembolle baska birine transfer etmek oldugunu dusunuyorum. Bu olay negatif enerji transferi olarak hazirlanmissa ve o kisi dusuk titresimde, stress altinda veya sorunlu bir insansa, onu etkiliyor dahada negatiflesmesini sagliyor, hasta hissettiriyor..
 
Eger kisi yuksek titresimde bir insansa, sevgi kanalindan besleniyorsa ve pozitifse, hazirlanan o negatif enerji transferinin hicbir etkisi olmuyor. Cunku yuksek titresim dusuk titresimi her zaman donusturur ve yok eder.
 
Ornegin sifa amacli ise etkisi daha cabuk olur. Ancak birilerini birlestirmek manasinda hazirlanmissa, ozgur iradeye mudahele oldugundan dolayi iyi bir sey degildir ve bedelini yapan da yaptiran da karma olarak ceker. Ektigini bicme olayi..
 
 
 
 



Sevgiler!

Aasmaestefan@gmai.com