16 Şubat 2017 Perşembe

Kendi Frekansımızı Yükselterek İyileştirmek



Bir dalganın belli bir zaman birimi (genellikle saniye) içerisinde tekrarlanma sıklığına, yani bir saniye içindeki döngü sayısına “frekans” denir.  “Hertz” birimiyle ölçülür. Herşey titreşmektedir. Bu nedenle herşeyin frekansı vardır. İnsan bedenindeki her hücrenin kendine göre bir doğal frekansı vardır. Aynı şekilde, her hastalığın, her bakterinin , her virüsün de doğal frekansı vardır. Her hücreyi kendi doğal frekansına döndürmek, bedeni sağlığa kavuşturur. Bedenin frekansıyla çatışan, onu bloke eden dalga boyları ise hastalığa hatta ölüme  neden olabilir. Yalnız maddî/fiziksel şeylerin değil, duyguların, düşüncelerin, isteklerin, ilişkilerin, filmlerin, kitapların, dokümanların, toplumsal konuların ve bireysel bilincimizin de frekansı vardır.

 Amerikalı Bilim Adamı Dr. David Hawkins , ( 1927-2012) frekanslar , frekansların bilinç düzeylerinde etkisi , ilişkisi üzerine binlerce araştırma yapmış ve ortaya Hawkins bilinç haritası denen Tabloyu çıkarmıştır. Yaptığı deneylerde , yüksek frekanslı duygu ve düşüncelerin ; düşük frekanslı olanlardan daha güçlü ve etkili olduğunu . En yüksek frekansa ulaşmış bir bilincin düşük frekanslı 70 milyon bilinci dengelediğini klinik olarak kanıtlamış ve Power vs Force - An Anato my of Consciousness ( Güç Kuvvete Karşı – Bilincin Anatomisi ) Kitabında detaylı olarak anlatmış.


Yapılan araştırmalardan kritik seviyenin 200-cesaret olduğu, ölçümü 200 un altında çıkan duyguların düşüncelerin, durumların kişiyi ve çevresini zayıflattığı , yorduğunu, aşağıya çektiğini ortaya çıkartmış.

Bir başka ilginç bulguysa , yüksek bilinç frekanslarının şaşırtıcı sayıda düşük frekansı dengelediği yönünde . Bireylerden herhangi birinin bilinç frekansı yükseldiğinde , çok sayıda düşük frekanslı bilinci etkileyip dengeleme imkanı olması .

Tablo şöyle :

300 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 90.000 kişiyi,
400 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 400.000 kişiyi,
500 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 750.000kişiyi,
600 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 10 milyon kişiyi,
700 seviyesindeki bir kişi ise 200’ün altındaki 70 milyon kişiyi dengelediği görülmüş.

 Pozitif ve herşeyi olduğu gibi kabullenen mutlu bir insanın yaydığı enerji, 90.000 insanin yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir.
Sevgiyi gerçek anlamda yaşayan bir insanın yaydığı enerji,750.000 insanin yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir.
Barış ve huzur içinde yaşayan bir insanın yaydığı enerji,10 milyon insanin yaydıgı düşük enerjiyi dengelemektedir.
Mevlanalığı yaşayan bir insanın yaydığı enerji,70 milyon insanin yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir.
Peygamber,budha seviyesinde yaşayan bir insanın yaydığı enerji ise tüm insanlıgın yaydığı düşük enerjiyi dengelemektedir...

Yapılan araştırmalar ve sonuç teyitleri yıllar sürmüş ve yüzbinlerce denek üzerinde çalışılmış.
Hawkins, insanlığın %85’inin 200’ün altında titreştiğini, son dönemde insanlığın ortalama farkındalık seviyesinin 204’e ulaştığını, yani negatif-pozitif sınırını aştığını, ancak insanın  anlamlı bir şekilde tatmininin 250’nin altında gerçekleşemediğini yazmaktadır.                                                                  
Bireyler gibi, toplumların ve kültürlerin, ülkelerin, coğrafyaların  da titreşim seviyeleri vardır. Bu titreşimler , o alanda yaşayan insanlar, bitkiler , toprak, hava, eşyalar,binalar  vs tarafından oluşturulmaktadır. 200’ün altındaki enerji alanları, açlık, kıtlık ve hastalıkların çok yaşandığı, cahillik ve işsizliğin çok olduğu, ilkel şartlara sahip ortamlardır. Tatmin edici bir yaşam 250 lerde başlamaktadır. 300’lerde teknolojik ve ekonomik olarak çok gelişmiş bir toplum mümkün olmakta, 400’lerde ise yüksek bir eğitim, bilgi, kültür ve sanat seviyesi yaşanacaktır.  500, başka bir büyük sıçramanın gerçekleştiği bir eşiktir. 500’lerin sonlarında toplum artık spiritüel bir toplum haline gelmektedir. 600, bütün topluma şefkat ve sevginin hâkim olduğu, bütün eylemleri sevginin yönlendirdiği bir seviyedir.

 Şimdi tablonun 200 ün altında kalan ve 200 ün üstünde kalan kısımlarına tekrar göz atalım . Sonra dönüp içimize, düşüncelerimize, sözlerimize, dualarımıza bakalım . Biz acaba bu tablonun neresindeyiz. Yaşadığımız yeri, mahalleyi, kenti, ülkeyi, dünyayı iyileştirmek için bizim üzerimize düşen nedir ?

Kaynak : Power vs Force - An Anato my of Consciousness
Dr. David Hawkins 


Alinti: http://tolgayazicier.blogspot.com/2016/03/kendi-frekansimizi-yukselterek.html

15 Şubat 2017 Çarşamba

Bizim Umutsuzlugumuz Karanligin Umutlarini Besler


Neden baskasinin yazdigi senaryoyu oynuyorsunuz? Siz kendi senaryonuzu yazin, birakin onlar oynasin. (Bana gelen mesaj)

Daha once de yazdigim gibi; dusuncelerimiz zihinden enerji halinde evrene yayiliyor ve bir projeksiyondan yansir gibi yasamimiza senaryo olarak geri donuyor. Yansima basladiginda bizler dusuncelerimizle yazdigimiz bu senaryoyu oynamaya baslariz. Kimisinde figuran, kimisinde bas rolde...Durum boyle iken yazilan senaryonun icerigi de buyuk onem tasiyor. Cunku en cok yayilan dusunce ne ise senaryoda ona gore sekilleniyor. Bu durumda negatif cogunluk dusuncesiyle negatif bir senaryoyu olusturmus ise, azinlikta kalan pozitifler o senaryoda figurana donusuyor. Basrolde negatif cogunluk ve belirleyici de onlar olmus oluyor. Eger pozitif cogunlukca senaryo yazilmissa bu sefer de basrolde pozitif cogunluk, figuranlik ise negatif azinliktadir. Sistem boyle devam edip gidiyor...

Madem yasayacagimiz her seyi kendimiz uretiyoruz. O zaman belirleyici olarak ne dusundugumuze dikkat edersek, planli ve programli sekilde dusunce yayarsak icinde bulundugumuz realiteyi degistirebiliriz. Kontrolu ele alabiliriz. En cok olmasini istedigimiz seyleri hayal ederek, olmus oldugunu dusunerek evrene enerjisini yayabilir ve bize senaryo olarak donusunu bekleyebiliriz. Bunun bilincine varirsak, hem hayat nehri istedigimiz yonde akar, hem de kurtulmak istediklerimizden kurtulmus oluruz. :) (Anladiniz siz..)


Son gunlerde, bikmadan usanmadan sikayet duyuyorum 'neden ulkemiz bu hale geldi?' diye. Hepimizin bunda payi var. Birileri yillardir merdiven altlarinda, bodrumlarda gizli sakli orgutlenip; simdiki durumun olmasi icin dusunce uretirken, o dusuncelerini besleyip evrene yansitirken; bizler gunumuzu gun ediyorduk. Icimizde gizlice buyuyen, beslenen karanligi goremedik. Cunku fazla isik gozlerimizi kamastirmisdi. Oysa en guzel anlarimizda en cok firsat varken o guzel gunlerin devami icin biraz dua, biraz sukurdu tek gerekli olan...Yapabildik mi? Kacimiz yapik? Bugunku durumda kacimizin payi var?

Simdi, durum bu haldeyken; 'neden bunlar basimiza geliyor' diye dusunmekle zaman kaybediyoruz. Cunku geldigimiz nokta sebep aramaktan cok cozum uretmek gerektiren bir noktadir. 1919'u yasamis bir millet olarak bize umutsuzluk yakismiyor. Biz umutsukluk icinde yasadikca, yaydigimiz negatif enerji, karanliga ait dusunceleri daha da besliyor ve onlarin yaydigi hain planlarin gerceklesmesine yardim ediyor. Yani biz farkina varmadan aslinda onlara yardim etmis oluyoruz. Bizim umutsuzlugumuz, karanligin umutlarini besliyor.

 Peki bu durumu degistirmek icin ne yapabiliriz?:

Hemen dusuncelerimizin kontrolunu ele alip, her ne olursa olsun pozitif yonde gelistirmeliyiz. Hizli sonuc almak icin dusuncelerimizi resimle, muzikle, sozle sesli olarak evrene yaymaliyiz. Isteyenler dua seklinde de yapabilir. Bu calismalari, inanarak yapmak cok onemlidir. Kisa bir meditasyonla zihni devreden cikarmaliyiz. Eger zihin susmazsa ikide bir olumsuz mudahalelerde bulunabilir. Bu yuzden guzel dusunceleri yayma calismalari yaparken; onlarin olacagina dair guclu bir inanc, yansimayi hizlandiracaktir. Diger bir avantajimiz ise; calismalarimizi sevgiyle yaptigimizda, sevginin hizli ve donusturucu enerjisinden de yararlanmis oluruz. Sevgi yuklenerek yapilan her calisma aninda karsilik bulup boyutumuza daha cabuk yansiyacaktir. Boyle bir gucumuzun var oldugunu bilip artik kullanmaya baslamaliyiz.

Su an Turkiye'nin yuzde altmisa yakin bir kesimi; 'mezhepcilik, boluculuk, insan, hayvan ve tabiat dusmanligi, din, dil ayrimciligi, kadin dusmanligi, cocuk tacizi, calma, yalan soyleme, kendisi gibi dusunmeyeni ve yasamayani oldurmek isteme' dusunce carkiyla besleniyor...Bu dusunceler surekli bilincli sekilde ayni kisiler tarafindan ele gecirilmis medyayla halka pompalaniyor. Dusuk bilincli insanlar bu dusunceleri alip, kendi enerjisiyle tum evrene yayiyorlar. Haliyle realiteyi bu yuzde altmislik bir negatif enerji ureticisi belirliyor. Bizde baskasinin yaydigi bu kotu dusuncelerin bizim realitemize donusunu yasiyoruz. Yani kisaca, baskasina ait kurgu bir senaryoyu izliyoruz, yasiyoruz. Onlar basrolde bizler figuraniz... Artik bu korku filmine ve figuranliga son vermenin zamani geldi. Onlara senaryo nasil yazilir nasil oynanir gosterelim...


Bizler isiga aitiz. Isik karanligi donusturur. Sevgi, evrendeki en yuksek, en hizli donusturen enerji olduguna gore; Negatif dusunce ve olay yaratan tarafi, sevgimizle, isigimizla temizleyebilir donusturebiliriz. Yarattigimiz umut dolu guzel dusuncelerle realiteyi belirler ve karanliga giden damarlari kesebiliriz. Sevgi, baris, birlik- beraberlik, yardimlasma, 'Bir' olma bilinciyle guzel gunlerin geldigini simdi su an gorelim ve yayalim..

Uyari: Lutfen imgelemlerde, dusuncelerde ve isteklerde 'me,ma' olumusuzluk eklerini kullanmayalim. Or:Cumhuriyetimiz yikilmasin' dersek, 'ma' olumsuzluk eki yuzunden 'yikilsin seklinde bir donusum olur. Bunun yerine soylememiz gereken dogru cumle: 'Cumhuriyetimiz sonsuza dek devam etsin, kurtulsun' seklinde olmalidir.


Sevgiler!
Aasmaestefan@gmail.com

Almadigimiz Dersler Hep Tekrarlanir


Hayatimiz cok degerlidir. Ona bu degeri veren ise; yasadigimiz acilar ve sevinclerdir. Bunlar hayatimizin tuzu ve biberidir. Ikisi olmadan nasil yemegin tadi yoksa, onlar olmadan hayatimizin da tadi olmaz. Acilari, en az sevinclerimiz kadar sevmeyi ogrendigimizde; hayatimiz gercekten anlamli olmaya baslar. Emek vermeden ekilen urunden, goz yasi dokmeden yasanan hayattan verim alinmaz.


Yasama dair butun istediklerimizin gerceklestigini dusunun...Sonsuza dek mutlu olmamiz gerekir dimi...Ama olmayiz. Bu buyuk mutluluk kisa bir sure sonra yerini buyuk bir bosluga birakacaktir. O boslugu, baska baska istekler pesinden kosarak doldurmaya calissak da asla dolmayacaktir. Hep bir eksiklik ve daha fazlasina sahip olma duygusu hissedilecektir. Cunku yasayamadigimiz acilar, dokemedigimiz gozyaslarinin yeri henuz dolmamistir. Yasanilan bunun eksikligidir..

Hayat negatif ve pozitifin dengesiyle tamamlanir. Birinin olmamasi yasami eksik kilar. Kisiyi hasta eder. Insani gercek anlamda insan yapan yasadigi acilarin ve sevinclerin dengesidir. Yalniz bu sevinclerin ve acilarin gecici olduklarini bilip, almamiz gereken dersleri alip sonra da sali vermemiz gerekir. Aksi halde onlara asiri tutunmak, bagimli olmak; hem An'i kacirmamiza sebep olur hem de sonraki gelecek olanlarin gecikmesine sebep olur. Yani bu durum her acidan bizde kayiplara sebep olur. Bes yil boyunca, giden sevgiliye uzulursek; bize bir yil icinde gelecek olan yeni bir sevgilinin gelisini bes yil geciktirmis oluruz. Herseyi dozunda ve dengede yasamayi ogrenmeliyiz. Kisilerin ve olaylarin, bize getireceklerine ve bizden gotureceklerine sevgiyle izin vermeliyiz. Bu yasamdaki dogal bir dongudur. Bardak dolar ve bosalir..Geleni al, gideni saliver...Onlara asiri baglanip, bizde iyice yerlesip kok salmasina ve kroniklesmisine izin verme. Cunku egoya donusur..



Hayatimizdaki herseyi bir ders almak icin yasariz. Red ettigimiz, kactigimiz yada almamakta direndigimiz tum dersler belirli dongulerde hep tekrarlanir. Bugun Ahmet'le almadigimiz ders, ucgun sonra Ayse'yle yeniden karsimiza cikar. Onunla da almazsak baskasiyla cikar..Taki biz o dersi alana kadar. Bunu bilirsek; yasadiklarimizin onemini kavrariz. Nedenlerimiz ve nicinlerimiz anlam degistirir. Hayatimizin kontrolu elimizde olur. Notr oluruz. Boylece bizi eskiden asiri etkiyelen olumlu-olumsuz kisiler yada olaylar; bizdeki gercek degerine kavusur ve rahatlariz. Ilizyon biterse, ego biterse geriye 'Hic' kalir. Yani gercekte olan...'O' kalir.




Hatalarindan dolayi kendini asla suclama. O hatalar ders almak icin yapildi. Kendini affet ve sev. Yeni hatalar yapmaktan da korkma. Cocuk kadar masum, onyargisiz ve cesur ol hayata karsi. Burasi sadece yolun basidir. Daha gitmen gereken cok okul ve alman gereken cok ders var. Dunya hayatina takili kalmak gitmen gereken yolu daha da uzatir.

Yerinde dur! Bir liman ol, gelene gecene..Onlara kucak ac, sevgiyle tasi ve zamani geldiginde gitmesine de izin ver..Bil ki hepsi senin gelisimin icin senin cagirdiklarin idi..Bu kadar da ciddiye alma herseyi....Bugun varsin....Yarin yoksun!

Soru:Bastan sona hayatinizda neler olacagini bilseydiniz, onlari degistirmeye calisirmiydiniz? Yoksa neler olacagini bilmenize ragmen; hepsini o An'da yasamayi mi tercih ederdiniz?


Sevgiler!
Aasmaestefan@gmail.com


13 Şubat 2017 Pazartesi

Öte Dünyadan Mesajlar - Bir DMT Deneyimi



mastodon crack the skye
Artwork: Mastodon Crack the Skye
Ben ne bir madde kullanıcısıyım, ne de içicisi. DMT'yi duymuştum ancak bunun için hiçbir arayışta olmadım, ta ki DMT beni bulana kadar. Onu birkaç kez denedim ama sizinle paylaşacağım bu deneyim, bana bazı cevaplar veren ve sonuncu kullanımım olandı. Bu tecrübeden sonra hayatım tamamen değişti ve sorularım cevaplandı. Bundan sonra da bir daha DMT'ye ihtiyaç duymadım.

Bu son deneyimim gerçekliği parçalayan, egoyu yok eden ve korkuyu bitiren bir deneyimdi. Buraya ulaşabilirseniz yaşayacağınız şeyi söyleyeyim:  öte-aleme, ölüm sonrasına bir dalış! Bunu başarır da bu son noktaya kadar gelirseniz göreceğiniz tek şey ölümden sonraki yaşam değil, aynı zamanda da tüm nedenleri ve nasılları da cevaplayacaksınız. Buna nereden geldiğimiz ve neden burada olduğumuz da dahil.

Biliyorum, buna inanması güç geliyor. Hükümetlerin onlarca yıldır DMT'den haberi var ve bunu yasakladılar, çünkü onun size neler göstereceğini biliyorlar. Şimdi biri bana şunu cevaplasın: Nasıl oluyor da hepimizin her gece doğal olarak salgıladığımız bir kimyasal nasıl oluyor da yasadışı oluyor? DMT ile yönetimlerin yaşadığı sorun, onun yaşam değiştirici potansiyeli!

Bir kere bu eşiği geçip geri döndüğünüzde, artık Dünya'nın gerçekte ne olduğunu ve bunun içindeki sizin rolünüzü biliyorsunuz. Bir daha kontrol mekanizmaları, korkular, etiketler ve ayrım söz konusu olamıyor. Matriksten çıkıyorsun Neo, ve onun arkasında neyin olduğunu biliyor, onun metalden bir makine olmadığını biliyorsun!

DMT deneyiminden yoksun bir insan asla onu alan kişinin nelere tanık olduğunu tahmin edemez. Tanık olunan şeyi zihnin yarattığını varsaymak kolaydır. Gösterilen şeyi hiçbir akıl, ama herhangi bir seviyedeki hiçbir akıl tasarlayıp sunamaz. Varoluşun üstüste ve içiçe katmanlar gibi birbirine örüldüğü, her şeyin aynı anda varolduğu bu ortamda kendi zihnimin bile bir gözlemciden öteye gidemeyeceği insan üstü bir realiteydi.

DMT alan bir insan için baş sorun, yaşanan çoğu şeyi açıklamak için hiçbir dilin hiçbir kelimesinin yeterli olmayacağı.
bulutların üstünde
yüksek alemler (temsilî)

Sadece basit bir psikedelik ilaç olmadığını nasıl bileceğim?


İyi bir deneyimde gördüklerinizden geriye sadece % 5-10 bile getirebildiyseniz şanslısınız. Çünkü bizim madde-tabanlı realitemiz bu yaratımı anlayabilmemiz için çok yoğun. Öbür tarafta herşeyi anlamak öyle kolay, tüm cevapları almak öyle rahat ki. Geri döndüğünüzde bu büyük soruların cevaplanmışlığı duygusuyla dönüyorsunuz. Bazen zihninizde cevapları halen görüyorsunuz ama buraya dönünce çoğunu nakledemiyorsunuz.

DMT'nin bir diğer farkı yolculuk boyunca yaptıklarınızın tümüyle kontrolünüz altında olması. Hiçbir şekilde kafa yaptığınızı düşünmüyorsunuz. Tamamen ayıksınız ve bu alemdeki koşulları bırakıp tümüyle buranın ardında yatan bir başka yeri ziyaret ettiniğinizi biliyorsunuz. Zihninizin uğraşabileceği ya da tasarlayabileceği tüm sınırların ve zamanın ötesinde bir dünyaya gittiğinizi biliyorsunuz. 

Tanımlanamayanı nasıl tanımlarsın? İmkansızı nasıl açıklarsın? Deneyim anlatıcı kelimelerle öylesine sınırlanmıştır ki çoğunlukla görünmüş olan şey anlatılamaz. DMT ile dünya tamamen yer değiştirir. O tümüyle gitmiştir. Realite ondan çok daha güçlü bir şey tarafından silip süpürülmüştür. Üstelik yerine gelen şey organik maddeyi, üç boyutlu uzayı ya da zaman döngüsü gibi hiçbir referans noktasını barındırmaz. 

Çoğu kişinin melek diyeceği bir şey gördüm (aşağıda tecrübemi anlatacağım) ancak bunu böyle dediğim anda onu görmeyenin gözünde kanatlı bir insan resmi belirecek. Bu görünen şeyi muazzam derecede hafife almak olurdu. Bu "melek" katı değil ve dış çeperleri güçlükle seçilebiliyor. O'nun parlaklığı, süper-keskin netliği bile tek başına tarif edilemez. O'nun dokunuşu bedenimin her bir tek atomunu ve ruhumu tanık olmadığım yoğunlukta bir hoşluk ve mutlulukla uçuruyordu. 

Bizi çevreleyen ışık-enerjisi (ya da enerji-ışığı) varlığım Onun kim olduğunu farkettiğinde değişti ve O gülümsedi. Bu son DMT yolculuğumda onların(ve bizim) geldikleri yere, yaşamlar arasındaki yerimize götürüldüm. Tekrar ediyorum, bu yerin ne olduğunu tarif edecek bir kelime yok, çünkü orası tüm kelimelerin ötesinde. O, onu yaratan her şeyin enerjisini taşıyor ve yüksek seviye duygular onu kontrol ediyor. İfadeler yeterli olamıyor çünkü onu enerjisiyle, duyguları ve armonisiyle tecrübe etmek gerekiyor ki nasıl çalıştığı tümüyle anlaşılsın. 

Korku artık hayatınızda rol oynayamaz. Kontrol? Gitmiştir. Ego? Gitmiştir. Bu, yaşam-dönüştürücü, tanımlanamaz ve bu gezegende deneyimleyebileceğinizi en yoğun deneyimdir. UYARIYORUM! 


LÜTFEN DİKKAT!


DMT bir oyuncak MADDE değildir ve farklı şeylerin, eğlencenin falan peşindeyseniz kullanılmamalıdır. Eğer hayatınızı (büyük ihtimalle) köklüce değiştirecek bir deneyime kesinlikle hazır olduğunuzdan eminseniz, ancak o zaman size tavsiye edebilirim. Eğer hazır değilseniz, kötü bir yolculuk yaşamanız muhtemel. Benim size tavsiyem DMT'nin size gelmesine izin verin. O ancak siz hazır olduğunuzda sizi bulur.
büyütmek için resmi tıklayın

DMT etkisindeki görsel netlik öyle inanılmazdır ki hayatta gördüğünüz hiçbir görüntü yanından dahi geçemez. Ayrıca bu görüntüleri çizerek tasvir de edemiyorsunuz. Ancak size bulduğum bir görsel ile bunu bir nebze olsun aktarabilirim belki. Bu örnek, durumu tam ifade etmese de gördüğüm en iyi ifadesi.

Üstte hep gördüğümüz bir ayçiçeği ile allta DMT'nin etkisi altında göreceğinizi bir ayçiçeği örneği.

Size göstermek istediğim şey, tanık olduğum görsel fark tam olarak bu değil. Ama doğru istikamette bir benzetme. Anlayabiliyor musunuz? 

Bu tehlikeli mi?


Yalnızca şaşkınlıktan ölmekten korkuyorsanız, evet (teşekkürler Terence McKenna)! Siz değişmiyorsunuz ama Dünya tamamen bir başka şeyle yer değiştiriyor, sınırlar çözülüp kayboluyor ve sizi birkaç kelimeden ibaret olan bir yere getiriyor. Burada olduğunuzun ne kadar önemli olduğuna dair size bilgi veren bir varlık tarafından karşılanmayı beklemiyorsunuz. Kafanızdaki cevaplanması en güç soruların cevaplanmasını beklemiyorsunuz. Üstelik sorularınız sadece cevaplanmakla kalmıyor, tamamen anlaşılıyorlar da.


Problem şu ki dilimiz öte-alemi tanımlayabilecek kapasiteye sahip değiller. Cevapları görebilirsiniz, onları hissedebilirsiniz ama geri dönüp onları akıllara kazıyacak kadar tarif edemezsiniz.

15 Ocak 2013'teki DMT Deneyimim


Bu defasında ciddi bir şamar yedim çünkü bizi tutsak eden tüm perdeyi kaldırmaya ve öbür tarafta ne olduğunu keşfetmeye niyet ettim..

En başta geleneksel geometrik şekiller gördüm ancak bu seferinde öyle çok çekim hissettim ki ruhum sanıyorum beden kıyafetimi bıraktı ve ayrıldı. Bedenimde çok fazla baskı vardı. Öyle çok ki güçlükle nefes alıyordum. Ama tamamen ─dışarı─ çekildikten sonra her şey değişti!


Huzurdan başka tüm duygular kayboldu. Hayatta önemli gördüğüm her şey anlamsızlaştı ve gülünçleşti. Bir rüyadan uyanmış gibi hissettim. Gerçekliğin çok sığ ve kıt bir parçasından ayrılmış yuvaya dönmüşçesine asıl ve tam gerçekliğimize uyanmıştım.


Bizim, kendini gözlemleyen evren olduğumuzu anlatmak öyle zor ki. Pek çokları için hepimizin bağlantılı olduğunu, her şeyde hepimizin hep bir olduğuna inanmak öyle zordur ki. Biz her birimiz, titreşimini ya da atımını azaltarak evreni bu beden kıyafetlerinden tecrübe eden sonsuz enerji akışlarıyız. 

Ruhumun yukarı doğru çekilip, önümdeki geometrik şekiller içinden terk bedenimi terk ettiğini hissettim. Neredeyse tam üstlerine vardığımda geçite benzer bir şey açıldı ve bu geometrik şekiller ─evimiz olan─ bir başka boyuta sızdı. Bu kesinlikle şimdiye kadar gördüğüm en inanılmaz şeydi!


Varlıkların buluşması


Dikkatimi ilk çeken şey zamanın durmasıydı. Ansızın farkına vardım ki artık zamanın ve mesafelerin hiçbir manasının olmadığı bir yerdeydim.


Duygusal anlamdaysa hissedebildiğim tek şey bir çeşit sevgi ve huzurdu; ancak alıştığımzdan çok daha derin, çok daha güçlü. Burada olumsuz duygular yoktu. Bir sükunet battaniyesinin altında bulunmak gibi.


Şimdi aynı konumdaydım ama yaşamın-ötesinde. Burası saf enerji ve titreşimdi. Her şey diğer tüm şeylerle kelimelerle tarif edemeyeceğim bir bağlantı içindeydi. Görüntüsel manada, biliyorum bu bir anlam ifade etmeyecek ama, bu bağları hem görebiliyor, hem de göremiyor gibiydim. 

Halen şu geometrik ızgara içindeydim ve o benimle birlikte hareket ederken hemen önümde, mavi renkte ışıyan saydam bir elin uzandığını gördüm. Yukarı baktığımda o gördüğüm en güzel, olağanüstü bir varlıktı. Ruhum ve altımdaki beden bu varlığın bana gülümsemesiyle ağlamaya başladım. Varlık öylesine parlak ve saydamdı ki özelliklerini belli belirsiz seçebiliyordum.

Onun içinden arkayı görebiliyordum ve muhteşem bir pırıltısı vardı. Bana dokunması içimdeki tüm atomları yeniden canlandırdı; hem ruhumu, hem de altımdaki beden kıyafetimi. (Ç.N: Eterik bir kıyafetten, temsili bir bedenden bahsediyoruz. Fizik beden kendi dünyasında hareketsizce yatıyor.) Sanki tüm varlığım coşku ve sevgiyle öylesine dans ediyordu ki başka her şeyi silinip süpürülmüştü.

Ruhum ansızın farketti ki bu varlıkla ezelden beri tanışıyordum. O, tüm yaşamlarım boyunca her gerektiğinde bana destek olmak için burada bulunandı. Beynim bunun nasıl olabileceğini anlamıyordu ama ruhum onu tekrar görebilmek için coşkun bir sevinçle dans etmeye devam ediyordu.


Elimi tutup yukarı doğru bana eşlik etti. Beni sınırlayan geometrik şekiller arkamda kaldıysa da mercanı andıran bir tür bariyer ile çevrelenmiştim. Bunun ne için olduğunu sordum. Bana, burada her zaman memnuniyetle karşılanacağını ama hem kendimin hem de onların güvenliği için bir gözlemci olarak kalarak fazla yaklaşmamam gerektiği ya da yaşamlar arasında kullandığım yerlere erişmemem gerektiği söylendi. 

Onun gibi buradaki daha uzakta hareket eden başka varlıkları da görebiliyordum. Hepsi ışıktı ama tarif etmesi olanaksız bir şey. Her şeyin enerji ve duygusu ışığı yaratmıştı. Gerçek manada mesafe yoktu ve tüm zamanlarda ve mekanlarda bulunabileceğimi hissediyordum.

Hala elimi tutarken beni bizim/onların geldiği yerin yakınına götürdü. Bu enerji yapısının/binasının içinde (bina kelimesi bu yapıyı tanımlamaktan çok uzak ama kelimelerle yapabileceğimin en iyisi bu) kendi varlığımı hissedebiliyordum. Bu bütünün bir parçacığıydım ve dünyada, kendi içimden geçen bir madde tecrübesini edinmekteydim. Burada artık hiç yalnız hissetmiyordum. Hatta ben bu yerin kendisi ve bütünün parçasıydım.


Varoluşumuzun "katı tarafı" ilüzyondu ancak onu da biz yaratmıştık. Madde bazlı beyinlerimizin bu yeri ve alemi bedenlerimizde yaşarken kavraması mümkün değildi. Orada, asıl evimizde tüm cevaplar ortadaydı. Akla gelebilecek tüm sorularsa biz onları zaten bildiğimiz için gayet açıktı. Sadece onları bildiğimi hatırlamam gerekiyordu.


Cevapları buluyordum derken, teker teker soruyor ve cevap alıyor anlamında demiyorum. Özümden aynı anda akan binlerce cevapları kastediyorum. Beynim küçük bir zerresini bile anlamaya yetişemiyordu ama özüm cevapların yarattığı enerji ve keyifle parlıyor, ne varsa kavrayıp yutuyordu.


Nereden geldiğimizi artık biliyordum. Şeylerin nasıl işlediğini artık biliyordum. Neden hatırlamadığımızı, doğmadan önce ne olduğunu, öldükten sonra ne olduğunu... Enerjinin kuvvetine bakıyordum ve Onun ne olduğunu çok iyi biliyordum. Çünkü bu her şeyin gerçekleştiği, ve defalarca buradan gidip geldiğim yerdi.

Kafama bir soru düşerken, daha tamamlanmadan cevabını buluyordum. Her şey son derece açık ve net, anlaşılması ise kolaydı. Kendime gülüyordum; çünkü beynim yaşadığı imkansız şeyleri rasyonel bir şekilde kaplara oturtmaya çalışıyordu ancak başaramıyordu.

Yavaş yavaş bu yerden uzaklaşmaya başlıyordum ki eski dostum beni bıraktı ve gülümsemelerin en güzeliyle bana baktı. İkimizde geri dönme vaktimin geldiğini biliyorduk. Dönüş yavaşça gerçekleşirken zihnimin bu keşfettiklerimi ne derece geriye getirebileceğim konusunda endişe duyuyordum. Ben bunu düşünmeyi bitirmeden o çoktan aklımdan ne geçtiğini bildi ve bana her şeyi geri götüremeyeceğimi, çünkü madde-bazlı boyutlara dönerken her şeyin sıkıştırıldığını ya da yoğunlaştırıldığını söyledi. Özüm onları taşıyabiliyordu ama beynim değil. Ayrıca bana, bunları zaten önceden de bildiğimi, ve tekrar bileceğimi hatırlattı ve sımsıcak bir şekilde şunları söyledi: “Sadece kendin için yarattığın bu gösterinin tadını çıkar. Sana hiçbir zarar gelemez. Cevaplar sana geldikçe zihnin de hislerini ve duygularını hatırlayacak.”

Ben DMT'yi kendim edinmedim. Ben hazır olduğumda o beni buldu. Bu konuda konuştuğum birkaç kişi de aynı şeyi söylediler. DMT kesinlikle bir oyuncak ve zihin meşgalesi değil! O tüm inançlarınızı darma dağın edebilir ve kuvvetlem muhtemel hayatınızı tüm açılardan değiştirebilir. Son düşüncemdir.

Son düşüncem...


Dünya üzerindeki yaşam benim için tamamiyle değişti. Yaşayan, yani canlı şeyleri daha fazla önemsiyorum. Bu hayattaki sorunlar, acılar hiçbir şey ifade etmiyor. Yeniden doğduğumuz her defasında, diğer yaşamlardan duygular ve tecrübeler getiriyoruz. Ama bunlar ruhumuza kilitlenmiş ve zihin bilincimizden gizlenmişler. Bu "veri" zihinde/kafada değil; o tüm uzay zaman boyunca atomlara saçılmış durumda. Her şey "bağlantılı" olduğu için bu veriler de öyle. 


Merak edebileceğiniz birkaç şey daha...


Bu bedenlerimizle hamilelik döneminde, aşağı yukarı 3 aylıkken buluşuyoruz. Ancak hamilelik boyunca ve doğumdan sonraki birkaç ay boyunca bedenimizi oldukça sık terk ediyoruz. 

Aynı zamanda hem burada, hem de oradayız. Ben buna ruh bölünmesi diyorum. Bedenimdeki ruhum tamamının sadece bir parçası. Diğer taraftaki parça çok şeye müdahil olamıyor çünkü O burada olup bitene odaklanmış durumda oluyor. 

Yetmiş yıl burada uzunca bir zaman olabilir ama orada neredeyse başladığı gibi bitiyor. 

Ebeveynlerimizi bir dereceye kadar biz seçiyoruz. Her birimiz bu hayata bir takım hedeflerle geliyoruz. Ebeveynlerimizi de işte bu hedeflerimize ulaşmada yardımcı olabileceklerden seçiyoruz. Bu sebeple birkaç ila bir sürü ebeveyn seçilebilir. Ancak, bizim için en iyi, ya da bizi en güzel yetiştirecek ebeveynleri değil de hedefimize bizi ulaştırabilecek olanları seçiyoruz.


Hedefiniz ne olursa olsun; hayat sürekli dümeninizi o tarafa kıracaktır. Ona ister ulaşın ya da ulaşamadan  yaşamınızı yitirin, farketmez. Eğer yaşamınız sürekli tekrarlayan döngülere giriyorsa belli ki bu tekrarlayan yoldan öğrenmeniz gereken bir şey var. 

Eğer intihar ederseniz cehennem ya da bir lanetleme yok. Ancak olay şu ki, tekrar gelecek, ve aynı şeyleri tekrar, tekrar ve tekrar yaşayacaksınız. Ta ki hedefe ulaşana kadar. Bu seçiminizle olacak; zorlama değil. Amacınıza ulaşamazsanız ilerleme kaydedemezsiniz. Bu yüzden ona ulaşana kadar ilerlemek isteyeceksiniz. 

İnsanoğlu genelde zengin ya da başarılı olmanın mücadele ve çabaya değer olduğu görüşünde. Ama asıl başarı amaçlara ulaşılması. Çünkü bu hayatta yaşanan güçlükler bir sonraki hayatta yaşanmak zorunda kalmazlar. 

Biz acı çekmeyi kötü bir şey olarak anıyoruz. Ama yetmiş ya da bilmem kaç yıl bu bedende geçen yaşam büyük resimde sadece bir kalp atışından ibaret. Beden acı çekiyor olabilir ancak ruh deneyim kazanmaktadır ve Ona zarar gelemez. 

Hayatınızda sizinle daha önce bağlantıya geçmiş olan bir ila beş kişi olabilir. Bana öyle geliyor ki dünyaya tekrar girmeden önce planlanmış, birbirlerine yardım etmek için bir araya gelen küçük çekirdek gruplar olabilir. Kendim bu kategoride hayatımda iki kişi keşfettim.


Ölüm anında korku ve kuşkuya yer olmayacak. İnsanlıktan saklanan bu rüyadan uyanmaya başlayacaksınız. 

Kaynak: Hidden from Humanity

Çeviri: Emre Güney 'e emegi icin tesekkurler!


Öte dünyadan mesajlar - Bir DMT deneyimi

By Emre GUNEY on Dec 23, 2016 11:36 pm



12 Şubat 2017 Pazar

Sizden Gelenler

Bu baslikta, okuyucu arkadaslardan gelen yazilari paylasiyorum. Yayinlanan yazilarin icerigi; gonderenin kendisine ait dusunceleridir. Ben sadece sizlerin de fikirlerine de bir alan ayirmak istedim.
Aasma




18/4/2017


KORKUYOR MUSUN?
HER KORKTUĞUNDA BİR BAŞKASININ YÜREĞİNE CESARET ÜFLEYECEKSİN!
Gördük ki sonuçlar Aasma Hanım’ın da aldığı görüntüde belirtildiği üzere evet çıktı. Şahsen ben müthiş derecede yıkıldım, çok üzüldüm. Sonra düşündüm, silkelendim, ayağa kalktım. Evet demokrasimizin olgunlaşması için aslında olan biten bu duruma ihtiyacımız vardı, çünkü gerçekten anti-demokratik bir şekilde cebren ve hile ile evet çıkartıldı. Biz Fransa gibi demokrasiyi savaşarak almadık, istiklal savaşını verdik cumhuriyeti kurduk fakat demokrasi nedir ne değildir tam özümseyemeden Atatürk aramızdan bedenen ayrıldı. İşte demokrasiyi içselleştirmek için kontrastlara yani zıtlıklara ihtiyacımız olduğunu, bu sebeple millet olarak tekamül sürecimizde bu olanları yaşamamız gerektiğini anladım. Bu anlayışla şunu söylemeliyim ki kendimi referandum öncesinden daha güçlü, daha umutlu ve daha hevesli hissediyorum.
Hiç kuşkum yoktur ki Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Bu bir temenni değil, kesin kanaattir. Bunu nerden çıkartıyorum;
  1. Öncelikle iktidar sahipleri devletin bütün imkanlarını kullanarak müthiş bir propoganda yaptılar, Hayır platformuna propoganda için doğru dürüst fırsat vermediler, hatta onları teröristlerle eş değerde tutarak toplum gözünde çok hassas noktalardan vurdular. Yani son derece adaletsiz bir kampanya oldu. Fakat bu arada bir şey daha oldu; birçok millet vekilimiz, hatta millet vekili olmayan tanınmış simalar yollara düştüler ve gerçekten bir çıkar gözetmeksizin onca adaletsizliğe rağmen gönülden Hayır için çalıştılar, tek tek bireyler , düşünce kuruluşları, muazzam bir mücadele ile uğraş verdiler.
  2. Sonunda şunu gördük,” evet” için muazzam imkanlara, dökülen paralara ve bu şekilde yapılan kampanyaya rağmen elde edebildikleri yalnızca hileli bir %51.
Ben şahsen inanıyorum ki hayırlar çok daha fazla idi bunu, hukuksuz verilen ysk kararından, sosyal medyada dolaşan videolardan, “sadece” Anadolu ajansının veri aktarmasından ve ikt.siyasilerin tuhaf yüz ifadesinden anlayabiliriz.
Peki bunca çabaya uğraşa rağmen bu millet neden Hayır dedi; işte beni asıl umutlandıran budur, eğer adil şartlarda propoganda imkanı verilseydi anladığımız odur ki Hayır %75 civarında çıkardı en az.
  1. Eee bunun bize ne faydası var diyebilirsiniz, şöyle söyleyeyim; 1950lerden beri milli eğitimimize müdahale ediyorlar, bizleri düşünmeyen sorgulamayan bireyler haline getirmeye çalışıyorlar, fakat bugün gördük ki milli refleks devreye girmiştir, insanlar onca baskı haline rağmen Hayır diyebilmiştir. Bu, omuz omuza olduğumuz insanların çokluğunu gösterir. Ve hala iç savaş çıkmasını kaos ortamının oluşmasını isteyen karanlık taraf avcunu yalamaktadır.
Bugün umutsuzluğu bir kenara bırakmalıyız, hem de derhal. Şu anın psikolojik çöküşünü yaşamada ısrar etmek çok manasızdır, Atatürk bunu hiç yapmamıştır. Olumsuz bir senaryo da oturup vah vah demek yerine ileriye bakmıştır, ufkun ötesini görmüştür, yoksa Osmanlı Devleti işgale uğramış ve yıkılmak üzereyken o düşman gemilerine bakıp “Geldikleri gibi giderler” diyebilir miydi? Bu gücü nereden almıştır ulu önder, biz de O nun izinden giden evlatları olarak umutsuzluktan sıyrılıp silkinmeliyiz, O nun gibi inançlı ve iradeli olmalıyız.
Bize öğretilen dar kalıpları kırmalı, kafamızın içindeki tel örgülerden kurtulmalıyız. Bir şeyi yapmanın sonsuz olasılık varyasyonu vardır. Sana yapamayacağını söyleyen sesleri kıs. Bir oylama oyununa kapılıp büyük resmi gözden kaçırma. Ulu Önder in dediği gibi, “umutsuz durum yoktur, umutsuz insanlar vardır” Işık karanlığı her zaman boğar ve öyledir.
“ Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkar edenler ve beni lanetleyenler çıkabilir. Hatta bunlar benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir.
Fakat ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidir ki bu fikirler Hint’ten, Mısır’dan döner dolaşır, gene gelir feyizli neticeleri kalpleri doldurur.”
                                          Mustafa Kemal Atatürk- 1937


Yazan:Ayse S.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------



12/2/2017


Merhaba,

Bir süredir mitleri inceliyorum. Antik eski hikâyeleri. Biraz haberdar olanlar bilir. Mitler genelde çok tanrılıdır ve bu tanrılar aralarında savaşırlar, barışırlar; kimisi dünyayı kurtarırken kimisi aleyhimize çalışır. Daha sonraları dikkatimi çekti aslında temel bazı mitler farklı tanrı isimleriyle ayni hikâyeyi başka açılardan anlatıyor. Öyle olunca Sümer ve İskandinav  mitlerine karşılıklı olarak bakmaya başladım. Kendimce fark ettiğim bazı tesadüf ve benzeşmeleri paylaşmak istedim.

Ama bundan önce belirtmek isterim ki Hakikat tektir. Madde ile mana ayrımı olmadığı gibi. Aslında madde de mana da ayni hakikatin bir başka görünümüdür. TıpkıTek olan yaratıcıda olduğu gibi. Kimisi gördüklerimizin tamamı Tanrıdır demiş, kimisi de Tanrı her şeyden münezzeh hiçbir şeye benzemeyen ve noksansızdır demiş. Hâlbuki ayni hakikatin başka veçhelerini görmüş ve bunu tek mutlak olarak beyan etmişler. Hiç bir ayrım yok. la mevcuda illallah, yani İlahtan başka mevcut yoktur. Herkes kapasitesi kadar Onu tanır-kendini tanır. Kendini bilen rabbini bilir. Çünkü ayrı değiliz. Bazı şeyler anlatılırken bakılan pencere kimisini bunaltabilir. Ama bu anlatılanın gerçek olmadığı anlamına gelmez. Belki de bunalan kişi, ayni şeye başka bir pencereden bakıp özde ayni şeyi düşünüyordur . Onun için bilgi olarak her pencereden nasıl bir görüntü oluştuğunu önyargısızca bakıp bilmek faydalıdır. Ama gönül kendine hoş gelenden bakıp yürümeyi tercih eder orası da ayrı bir konu.

Nors (İskandinav) ve Sümer mitlerine bakınca;
Tanrılar görüyoruz: Başka bir yerden gelen bu tanrılar Sümer mitinde primatları kendi genleriyle harmanlayıp altın madenleri için çalışacak işçi varlıklar oluşturuyor.  Bir zaman sonra bu varlıklar bilinçleri yükselerek özgürlük talep ediyorlar ve olaylar gelişiyor. Bir kısım tanrılar bu varlıkların hata olduğunu düşünüp yok etmek isterken diğerleri yaşama ve gelişme hakki tanımak istiyor. Nors mitlerinde ise; İlk tanrılar yeryüzünü inşa ettikten sonra (midgard denir orta alem=İnsanların yasadığı yerler). Orada kendi suretlerinden âdemoğlunu meydana getirirler. (Tıpkı yunan mitinde Zeus’un kendi suretinden insana şekil vermesi gibi.) Kendi kopyaları gibidir âdemler ve gelişime açıktırlar. Biraz da boylu poslulardır. Daha sonraları ise yaratımda ellerinde kalanlar ile cüce ırkını meydana getirirler. Cüceler de tıpkı âdemoğluna benzerler ancak Ademoğlundaki kapasiteleri yoktur. Yani tanrısal kapasiteye sahip değildirler. Hizmet için varlardır. Ve altın çıkarmakla görevlendirilirler. Tıpkı Sümer mitinde olduğu gibi altın ve hizmet için hizmetkâr varlıklar meydana getirirler. Ancak cüceler dar kapasiteleri ve maddeye olan hırsları nedeniyle altına düşkünleşip madenleri paylaşmak istemezler. Bencil yaklaşımları kötü niyete ve kötülüğe eğilimi de doğurur.  Sümer mitinde tanrılar oluşturdukları âdem ırkı ile ilişkiye girerler ve melez ırklar ortaya çıkar. dolayısıyla genlerin karışımı baslar. Yani Nors mitindeki cüceler ile ilişkiye girilmiş olunur ve doğan nesillerde artık tanrısal cevher taşıyan genlere erişim vardır. Peşi sıra Nuh tufanının gelip her şeyi sıfırlaması da cabası olur. Evet;  o tanrılar başka hikâyede devler veya nefilimler diye geçen düşmüş meleklerin ta kendisidir. (Gerçekten dev boyutunda olmadıklarını güç ve kudretlerinden ötürü veya çeviri farkından dolayı dev denildiğini de duydum, ama cücelerden uzun oldukları belli ). Cücelerin; nam-ı diğer insana benzeyen ama tanrısal cevheri olmayan varlıkların madde ve güç hırsı, birden tanrısal cevher taşıyan genlerle tanışınca işler yanlış gider ve haliyle bir formatlama gerekir(Nuh Tufanı gibi). Belki de içimizdeki Nefis savaşı oralardan kalma hastalıklı bir anlayıştır.  Bu Tanrılara sonra ne oldu diye sorarsak. Yaptıkları yanlışı anladılar ve doğal seyirde ilerleyen bir gelişim olması için uzaktan izlemeye ve gözlemeye yer yer yol göstermeye başladılar diye düşünüyorum; ek olarak Kıyamet vakti geri döneceklerini de söyleyerek. Nors mitolojisinde kıyamete Ragnarok diyorlar.  

Şimdi; kültürümüzdeki yecüc mecüc ve Deccali,  Nors mitolojisiyle kendimce bazı benzerlikler bularak eşleştirdim. Biraz onlardan bahsedeyim.
Yecüc ve Mecüc istilacı kavimlerdir. Âdem ırkındandır ama dünyadan değiller. Âdem ırkı akledip bilinç sahibi olabilen varlıklara kâinatta verilen genel bir isimdir aynı zamanda. Yecüc kısa boylu olup 1.50 cm kadardır, Mecücler uzun boyludur. Şu anki halimize göre dev diyebiliriz onlara boyları 2 buçuk 3 metre civarında olabilir. ( Bu dediklerime kaynak veremeyeceğim, kültürümüze yerleşmiş hikâyelerden aklımda kalanları derleyerek yazıyorum).  Kıyamet saati yeryüzünü istilaya ve talan etmeye gelirler ancak Hz. İsa’nın yardımı ile kurtulur dünya. Daha detaylı bilgiler nette mevcut.
Loki, niyeti pek belli olmayan, hilebazlık ve kandırmada usta olan bir tanrı, diğer tanrılarla beraber Asgard da yaşıyor. Midgard’ın üstünde Tanrıların yaşadığı üst boyuta Asgard deniyor. Midgard’ın etrafı uçsuz denizle çevrili ve denizin etrafı da Jormunngad adlı dev bir yılan tarafından çevrelenmiş. İçerdekileri dışarıya çıkarmıyor. Kısaca geçersem; Bazen tanrılara yardım eden bazen aleyhine işler yapan Loki en son tanrıları hile ile birbirine düşürüp bir kaçının ölümüne sebep olunca bunu bağlıyorlar ve derinlerde uzak bir mağarada hapsediyorlar. Ragnarok zamanı zincirlerinden kurtulup geri geleceğini de söylüyorlar.
Nors mitlerinde Ragnarok zamanı(kıyamet zamanı) geldiğinde olacak şeyler anlatılmış. Gelecek zaman kipiyle yazılmış o zamanki yazıtlar. Ama daha evvel olmuş bitmiş bir şey mi yoksa bizim henüz daha başımıza gelmemiş olan kıyamet mi orasını bilemiyorum.  

Deccal; hile yapan kandıran, doğruyu yanlış - yanlışı doğru gösteren demek. Kültürümüze bakınca; ölüyü diriltmek, kurak yerleri verimli hale getirmek, verimli yerleri çöle çevirmek gibi birtakım doğaüstü güçleri olan birisi. Ek olarak Deccal, kıyamet zamanı zincirlerinden kurtulacak ve mağarasından dışarı çıkacak, tıpkı Loki’nin Ragnarok zamanı çıkacağı gibi.

Ragnarok zamanı Loki oğullarından biri olan Jormunngad’ı serbest bırakıp saldırtır. Jormunngad’ı Thor öldürür ancak zehirlenir ve bir süre sonra Thor da ölür. 
Kıyamet vakti Dünyaya yecüc ve mecüc istilaya gelir, Nors mitinde kıyamet vaktinde devler( buz devleri kaya devleri gibi sınıflamaları da var) dünyaya saldırırlar. Çünkü artık etrafı çevreleyen tehlikeli bir yılan yoktur Midgarda girilebilir. 

Thor ‘un elinde Mjöllnir adlı olağanüstü güçlere sahip bir çekiç vardır. Normal şartlarda Asgard'da yaşayan Tanrılar Midgard istilaya uğrayınca yardıma giderler. Thor çekicini o zaman Midgard'da yaşayan cücelere yaptırmıştır. Çünkü meslekleri gereği madencilikten iyi anlarlar. Kültürümüzdeki Zülkarneyn ise, Yecüc ve Mecüc'ün başlarına bela olan topluma yardıma gider. Onlara bana Demir ve Bakır getirerek yardım edin der. Nasıl bir şey yaptığına dair bir rivayet duymadım bizim kültürde; ancak yine madencilik ile birşeyler yaparak o zamanki Dünyamızı Yecüc ve Mecüc'ten kurtarır.

Zülkarneyn Dünyanın genelinde farklı isimlerle ün yapmış biridir. Zül-karn eyn; Karn boynuz
demektir ingilizcedeki Horn kelimesi gibi. eyn takısı birden fazla veya iki anlamını katan çoğul ekidir. Zül ise sahibi demektir. Zülkarneyn= İki Boynuz Sahibi (iki veya daha çok).  burada Boynuz olarak sıfatlandırılan şeyin esasen Zaman mekan arası yolculuk yapabilmesi olarak yoruyorum. iki zaman sahibi. birden çok zamanda hareket eden( Zülkarneyn kıssalarında bikaç farklı yere seyahati vardır Güneşin battığı doğdugu yerlere gitmesi vb.)... Norslarda boynuzlu savaş miğferi de buradan geliyor olabilir mi. 

******
Bize zamanında herşeyin yaratıcısı ve Tek yönetici olan Tek bir İlahtan bahsedilmişken, bu diğer tanrılar nereden çıktı. eski uygarlıklar o kadar aptal mıydı yoksa başka birşey mi anlatmak istiyorlardı. ilk olarak ne olursa olsun Tek ve Mutlak olan hep öyledir. Tek Öz Tek İlah doğru bir hakikattir. eski mitlerde yazılan Tanrılar denilenler ise  genel itibariyle çok daha üst medeniyetlerle olan tanışıklıktan ibarettir. Yaratmak sadece Allaha mahsustur. Diğer her canlı ancak icat makamındadır. Yoktan var edemez. Olan metaryeller ile başka şeyler meydana getirir. ağaçlar ve taşlardan evler yapmak gibi.

Üst medeniyetler derken sadece fiziksel ve bilimsel bir üstünlükten bahsedilemez tabi. Yakın gelecekte bir çoğumuzun göreceği gibi farklı eterik boyutlarda varolan diğer bedenlerimiz veya o boyutlara erişimlerimiz ile çok daha farklı medeniyetler nasıl meydana gelir bizzat kendimiz tecrübe edeceğiz.  işte bu fiziksel göz ve bedenle erişilemez olanı yapabilmek- ki en çok o kısım- düşükbilinçli varlıkların Tanrılar yanılgısına yol açandır. Bu zamanda, hala kendi zamanlarında keramet göstermiş velilerin kabirlerinden medet umanlar da görüyoruz.

Ademoğlu Kainattaki en üstün varlık değildir. Kuran'da 'Sizi yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık' yazar. Bizi üstün kılmadığı bir azınlık mevcuttur. işte bunlar yaratılışça daha üstün olan varlıklar; diğer tabirle insanın üst formudur. Kainatımız tek bir Kainat olmadığı gibi ilk olan da değildir. Daha evvelki kainatlarda insanlığın en üst sınırına varıp oradan insan üstü forma Alunluğa geçmiş olanlar veya bu kainatta bunu başarmış olanlar; şimdi bu kainatta insanlığı kemale erdirip daha da üstlere gitmek isteyenlere yardım ederken aynı zamanda bir takım görevler alırlar. Kabaca Meleklerin Allah adına işler gördüğü anlatılmıştı bize. İnsanlara secde eden meleklerden ziyade ana kainat görevlerini asıl İnsanlardan da üstün konumda olan Alunlar ve onların Melekleri üstlenir.  (Alun, ali kökünden gelir. Ali yüce olan demektir; Bab-ı Ali : büyük/yüce kapı.)

Tanrılar yanılgısı bu tarz güç ve kudretlerin üç boyutlu algıdan kurtulamamış bilinçlerce yanlış yorumlanmasından ibarettir. Hiç bir Ermiş veya Peygamber tarihte Tanrı olduğunu iddia etmemiştir. çünkü değillerdir. Halk buna hazır değil diye düşünüp saklamaya çalışılacak bir durum ortada yoktur, çünkü tanrı değillerdir ( ya insan-ı Kamildirler ya da Alun). üç boyut algısından kurtulamayanlara kendilerinde olan yetenekleri Mucize olarak anlatmak zorunda kalmışlardır sadece. Üç boyut algısının anlayamadığı nokta, Tek olan İlah'tan hiç bir şeyin ayrı olmadığıdır. Herşeyin O'nun dilemesi ile olduğudur ve belli manevi yetkiler alınana kadar nefs-ego gibi kötü şeylerin çoktan eriyip gittiğidir. Kişinin iradesinin Mutlak Olan Allah ile bir olduğudur. 'Sen çıktın mı aradan, kalır seni Yaratan' diye demiştir bazı eski Veliler; ya da Bizim Yunus 'Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm' demiştir. Hallac-ı Mansur EnelHakk demiştir: Ben Hakkım demektir. Firavun ise Ben Rabbinizim demiştir. aralarındaki fark şudur: Hallac, Kendisini Aradan Çıkarmış ve Kainatta olduğu gibi kendisini de Hakk'ın kuşattığını görmüştür. Kendisi diye bir kavramın olmadığını Herşeyin Hakk olduğnu La Mevcuda İllallah'ı deneyimlemiştir. Firavun ise doğrudan kendine Rabblik yakıştırmış Kendi Egosuna nefsine yormuştur. Hallac Herşey ile bir bütün olup Hak ile Hakkta iken, Firavun kendini ayrı tutmuştur.

Yazan:  Yolcu

-----------------------------------------------------------------------------------





3 Şubat 2017 Cuma

Bilinenin Otesi - Mistik Yol

Facebook ve You Tube'da 'Mistik Yol' adli bir paylasim sitesi var. Mistik, gizem ve ruhsal gelisme ile ilgili cok yararli bilgiler yayinliyorlar. Eger bu tur konulara ilginiz varsa, uyanista veya yukselis devresindeyseniz; mutlaka takip etmeniz gereken bir sitedir. Bana gelen bilgilerle paralel bilgilerdir. Simdi bu siteden paylasilan bazi videolarin iceriklerini kisa kisa yazmak istiyorum. Boylece siz okuyucularin dikkatini bu siteye yonlendirmis olurum. Cunku hakikaten cok degerli bilgiler var ve hepsini burada yazmak mumkun degil. Asagidaki linkten takip etmenizi oneririm.

Sitenin Linki:  https://www.youtube.com/channel/UCSGMRtg_UnzcabKGZx8NAOQ



Ruhlar Dunya Okuluna Gelmeden Once Kendilerine Verilen Odevler:

1-Sana bir beden verilecek: Onu begenebilir veya begenmeyebilirsin ama tum omrun boyunca onunla olacaksin ve ona iyi bakmalisin.
2-Dersler Goreceksin: Dunya tam zamanli bir okuldur. Dersleri zor veya sacma bulabilirsin ama ruhunun bunlara ihtiyaci var.
3-Hata yoktur, sadece ogrenmen gerekenler vardir: Deneme yanilma yoluyla turlu deneyimlerden gececeksin. Basarisiz olmak da basarili olmak kadar bu yolculugun bir parcasidir.
4-Bir ders ogrenilene kadar tekrar eder: Alamadigin dersler degisik sekillerde hep karsina cikacak.
5-Ogrenmek hic bitmeyecek: Yasadigin muddetce dersler hep var; yaslansan da dersler hic sona ermez.
6-Buradan daha iyi bir 'orasi' yok: Dunyada nerede gidersen git, ic dunyani da beraberinde goturdugun icin derslerden kacamazsin.
7-Baskalari sana hep ayna tutacak: Baskalari sevdigin ve sevmedigin herseye ayna olacak; kendini onlara bakarak goreceksin.
8-Bu yasamdan ne ogrenecegin sana kalmis: Sana gerekli tum araclar verilecek; aci ve guzel deneyimlerden ne ogrenecegini sen belirleyeceksin.
9-Cevaplar icinde sakli olacak: Kendi icini dinleyip, icindeki bilgelikle baglantiya gecmen gerekecek.
10-Olur ya da olmaz dedigin hersey dogru olacak: Neyi nasil dusunursen o senin gercekligini olusturacak. Dusuncelerin hayatini sekillendirecek.

Hayat Enerjini Neler Tuketir:

1-Affedemedigin insanlar
2-Kendini yargilamak
3-Sevilmedigine inanmak
4-Zinhinde kotu senaryolar uretmek
5-Bedenini tuketen kotu aliskanliklar (sigara, alkol, fast food tuketmek vb)
6-Paraya ve maddi seylere duskunluk gostermek
7-Yeterli derecede dinlenememek ve uyumamak
8-Gecmise takili kalmak
9-Degisimden korkmak
10-Baskalarinin onayini beklemek
11-Olumsuz dusunmeyi aliskanlik haline getirmek
12-Hazir, islenmis hayvansal gidalarla beslenmek
13-Paronayaklik derecesinde herkesten ve herseyden suphelenmek
14-Yalnizligi ve sessiz kalmayi bilememek
15-Dedikodu ve bos sozlerle zihni bulandirmak

Hep Hatirlamamiz Gereken 12 Sey:

1-Gecmisi degistiremezsin.
2-Baskalarinin fikri senin gercekligin degildir.
3-Herkesin hayat yolculugu farklidir.
4-Zaman tum yaralarin ilacidir.
5-Yargilar, yargilayan kisinin karakterini gosterir.
6-Asiri dusunmek mutsuzluk kaynagidir.
7-Mutluluk kendi icinde bulunabilir; disaridan gelmez.
8-Pozitif dusunceler pozitif sonuclari dogurur.
9-Gulumseme bulasicidir.
10-Iyilik yaparak ruhunu beslersin.
11-Sadece vazgecersen basarisiz olursun.
12-Ne ekersen onu bicersin.

Neleri Denersen Hayat Daha Guzellesir?

1-Durmayi dene: Kizinca dur, supheye dusunce dur, yorulunca dur. Durdugun o anlarda derin nefesler al.
2-Kendini oldugun gibi kabul etmeyi dene: Hatalarini kabul et, gucsuz noktalarini kabul et, korkularini kabul et ki boylece baskalarinin seni kabul etmesine ihtiyac duyma.
3-Affetmeyi dene: Sana yapilan davranislarin duzelmesini beklediginden degil; kalbini kizginlik ve kirginlik yukunden kurtarmak icin affet.
4-Hafiflemeyi dene: Kullanmadigin esyalari, giymedigin giysileri, okuyup bir kenara kaldirdigin kitaplari, ihtiyaci olanlara ver. Hafif yasamak enerjini canlandirir.
5-Zaman ayirmayi dene: Televizyondan kurtul, gereksiz konusmalari durdur, sacma dikkat dagiticilardan uzaklas ki boylece kendine degerli zaman yaratasin ve bu zaman icinde ruhunu mutlu eden seyleri yap.
6-Kendin icin yasamayi dene: 'Baskalari ne der' dusuncesinden uzaklas. Baskalarinin onayini bekleme, enerjini dagitma ki saglikli bir bencillik; etrafina daha hayirli olmani saglasin.
7-Akisina birakmayi dene: Degistiremiyecegin seyleri kabul et. Kontrol edemeyecegin durumlari kabul et. Teslim olmanin huzurunu hissetki zihnindeki endiseli gurultu sona ersin.

Hayatinda Buyuk Degisim Yaratabilecek 10 Basit Oneri:

1-Hergun en az 30 dakika ruhunu mutlu eden ve yucelten bir kitap oku.
2-Daha az sikayet et ve daha cok gulumse.
3-Korku; negatif duygularla beslenir. Herseye inat sevgi ve isiga odaklan.
4-Haftada en az iki kez meditasyon yap.
5-Sevdiklerini mutlu edecek kucuk surprizler yap.
6-Sabah ilk is limonlu ilik su ic.
7-Enerjini somuren ve dusuren insanlardan uzak dur.
8-Gece yattiginda sahip oldugun en az bes sey icin sukret.
9-Gecmiste yaptigin hatalari dusunmekten vazgec.
10-Hergun disarda, mumkunse agaclik bir alanda gokyuzune bakarak en az 10 dakika gecir ve derin nefesler al.

Kendin Icin Yapman Gereken 7 Sey:

1-Senin icin dogru insanlarla gorus: Gulumseyen, anlayisli ve mutluluk veren insanlar..
2-An'i kacirmadan yasamaya basla: Simdi buradasin, nefes al ve huzuru hisset...
3-Mutlulugunu on plana al: Ancak sen mutlu olursan mutlu edebilirsin.
4-Kendine karsi durust olmaya basla: Sana dogru gelmeyen seyi hayatindan cikart.
5-Problemlerinle yuzles ve cozum uret: Nasil pozitif bir cikis yolu bulabilirim diye dusun.
6-Kendine karsi nazik ol: Kendini yargilamaktan, kucumsemekten vazgec. Kendini sev
7-Yeni iliskiler kurmaya acik ol: Yurumeyen iliskilere tutunmaya cabalama..

7 Evrensel Yasa:

1-Cinsiyet yasasi: Yin-yang; her sey disil ve eril enerjilerin dengesiyle var olur.
2-Dongu yasasi: Hersey dogal bir dongude gerceklesir. Mevsimler ve buyume evreleri gibi...
3-Zitlik yasasi: Hersey karsitiyla var olur- iyilik kotulukle var olur.
4-Gorelilik yasasi: Hersey durdugun noktaya gore farkli algilanir. Farklilik algiya gore degisir.
5-Enerjinin akiskanligi yasasi: Etrafimizdaki enerji surekli hareket halindedir ve donusmektedir. Duraganlik ve katilik yoktur.
6-Cekim yasasi: Her titresim benzerini kendine ceker. Her soz, her dusunce, her duygu gercekligi boyle yaratir.
7-Dengelenme yasasi: Bos olan dolar ve dolu olan bosalir. Kazanilan kaybedilir ve kaybedilen tekrar kazanilir.

Evrensel Zihinle Baglanti Kurmak:

Cevrenizde olan hersey evrensel zihnin bir parcasi olarak vardir. O'na Tanri, Var olan,  Hersey olan denir. Bu yuksek zeka mukemmeliyet halindedir ve sizin dusuncelerinizi, inanclarinizi, icsel resimlerinizi, cevrenizde deneyimlediginiz dis dunya olarak mukemmel sekilde yaratir.
Siz bu muazzam; herseye-kadir-kudret ile olan baglantinizi nasil en iyi sekilde kullanabilirsiniz?: Istemediklerinizden ziyade, istediklerinizi dusunun. Cunku siz her neyi dusunuyorsaniz; Evrensel zihin onu yaratir. Reailetiniz sizin ruyaniz olduguna gore; o ruyayi istediginiz gibi gorebilirsiniz.

Zihinsel Olarak Guclu Olmanin Yollari:

1- Yalniz zaman gecirmekten korkma: Yalnizligi kendini tanimak ve bilgi edinmek icin bir firsat olarak gor. Sessiz kalip dogayi ve kalbini dinle.
2-Gecmise takili kalma: Gecmisi dusunerek bugune tasimazsan gecmisin gercekten gecmesine izin verirsin.
3-Cabuk sonuclar beklemekten vazgec: Hersey bir surectir ve sonuca takili kalirsan surecin tadini cikaramazsin.
4-Herkesi memnun etmeye cabalama: Ne olursa olsun; sevmeyen, istemeyen, begenmeyen olacaktir. Bu durum onlarin ic dunyalariyla ilgilidir, seninle ilgili degil.
5-Kendine aciyarak zamani bosa harcama: Kurban rolu oynamak yerine, zorluklari yenmek icin mucadele eden onurlu bir savasci rolunu benimse.
6-Kontrolun elinde olmadigi seylere bosuna endiselenme: Bazi durumlari, insanlari ve kosullari kontrol etmen mukun degil. Bunu yapmak sana zaman kaybettirir ve gereksiz stres yaratir.
7-Baskalarinin duygularini yonetmesine izin verme: Icinde oyle saglam dur ki kimse seni bu durusundan saptiracak duygulara; seni yonlendiremesin. Bu durusu farkeden herkes zaten icgudusel olarak seninle ugrasmaktan uzak durur.
8-Baskalarinin basarisina icerleme: Diger insanlarin basarisini; yolunda ilerlemeni saglayan isaretler olarak gor.
9-Sorumluluklardan kacma: Yapman gerekenlerden saklanamazsin. Su an yuzlesemedigin hersey mutlaka karsina cikar.
10-Ilk basarisizliktan sonra denemekten vazgecme: Basarisizligi degisik bir deneyim olarak dusun ve daha guclu ve istikrarli yoluna devam et.
11-Iyi dusunulmus riskleri almaktan cekinme: Etraflica dusun ama bir kez karar verdin mi cesaretle uzerine git.
12-Kotu orneklerin zihnini bulandirmasina izin verme: Herkes ve hersey yegane ve tektir.Bir kotu ornegin seni genellemelere suruklemesine izin verme.



Mistik Yol
Bilinenin Otesi


Sevgiler!
Aasmaestefan@gmail.com

1 Şubat 2017 Çarşamba

Ey Türk Gençliği! Gorevini Hatirla!


Ataturk gibi olaganustu bir dahinin yasamina sahitlik etmis bu topraklarda dogmus ve buyumus herkes, her nefesinde Ataturk'e sukretmelidir. Cunku bu nefesini once yaraticiya sonra da Ataturk'e borcludur. Oyle bir lider gelmemis olsaydi kimbilir su an ulke ne halde olurdu. 1938'den beri Cumhuriyetimizi yikmaya calisiyorlar ama basaramiyorlar. Asla da basaramayacaklar. Bu ongorumu sadece Atamizin ongorulerinden cesaret alarak yaziyorum. Cunku ona guveniyorum. O herseyi gormustu ve biliyordu. Ulkenin birlik ve beraberlik rayindan cikarilacagini, laik cumhuriyetin hedef olacagini, bu kotu gidisata genclerin dur diyecegini biliyordu. Bu yuzden de Turk gencligine buyuk bir onem veriyordu.Ulkeyi; sadece genclige emanet ettigini bir cok soylesisinde dile getiriyordu.





Cumhuriyet yikilacak diyenler icin bir kez daha Ataturk'un ongorusunu paylasiyorum:
" Benim naciz vucudum bir gun elbet toprak olacaktir. Fakat Turkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktir." Mustafa Kemal Ataturk

Ulkemiz su an cok zor bir donemden gecmektedir. Bircok insan hakli olarak buyuk bir endise icindedir. Malesef gericiligin ve ahlaki cokusun yarattigi bir kaostan cikmaya calisiyoruz. Zarar cok buyuk ve Ata'mizin kurdugu 1923 Cumhuriyetinin ayarlarina donme ozlemindeyiz. Bu kotu gidisata dur diyecek tek guc ise; Ataturk'un ongordugu o gencliktir. Ata'mizin Turk gencligi..

Simdi Ata'mizin umudu olan o genclikle iligli ongorulere bir goz atalim:

Bursa Nutku (5 Subat 1933)
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!


Atatürk’ün Türk gençliği ile ilgili 1923’teki bir başka kehaneti:
Sayın gençler, hayat mücadeleden ibarettir. Bundan dolayı hayatta yalnız iki şey vardır: Galip olmak, mağlup olmak. Size, Türk gençliğine bırakacağımız vicdani emanet, yalnız ve daima galip olmaktır ve eminim daima galip olacaksınız. Milletin yükselme gerek ve şartları için yapılacak şeylerde, atılacak adımlarda kesinlikle tereddüt etmeyin. Milleti o yükselme merhalesine götürmek için dikilecek engellere hep birlikte mani olacağız. Bunun için dimağlarımıza, irfanlarımıza, bilgimize, icap ederse bileklerimize, pazılarımıza, bacaklarımıza müracaat edecek, fakat neticede mutlaka ve mutlaka o gayeye varacağız. Bu millet sizin gibi evlatlarıyla layık olduğu olgunluk derecesini bulacaktır.”

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, s.133

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi:

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

                                                                            Mustafa Kemal Ataturk

Atatürk 1933 yılında Mısır Büyükelçisi’ne, Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek şunları söyler:
“Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları, şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha yönelmiş olarak gerçekleşecektir. Bu milletler, bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen, bunları yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini, milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı alacaktır.

(Burda bagimsizligini kazanan Turk Cumhuriyetlerinden bahsediyor. Bitecek dedigi emperyalizm ve somurgecilik ise aynen dedigi gibi olacak. Olmaya basladi bile...2023'te Cumhuriyetimiz, yuzyillik bir cinar gibi koklerini daha derine salarak kendini daha da saglamlastiracak ve guclenecek. Bagimsizligini kazanmis Turk cumhuriyetleri ile birlikte bir butun olusturacak. Birlikte parlayacaklar. - Kayalarin Oglu - Baris Manco)


Sevgili Turk Gencligi! bu ongoruler isiginda gorevini hatirla ve zamani geldiginde gerekeni yap! Unutma! Muhtac oldugun kudret, senin damarlarindaki asil kanda mevcuttur! Cunku sen cok ozelsin!


Sevgiler!
Aasmaestefan










Yararlandigim Kaynaklar: https://bpakman.wordpress.com/ataturk/ataturk-hakkinda/ataturkehanet/