23 Aralık 2024 Pazartesi

KOZMİK DEĞİŞİM

 

                 


2025 yılında başlayacak enerji değişimi, dünyada ve üzerindeki varlıklarda kozmik bir değişimi başlatacak. Dünyanın titreşimi yükselecek ve bu bizim zamanı daha kısa hissetmemizi sağlayacak. Bu hıza bağlı olarak çok hızlı değişimlere ve gelişmelere tanıklık edeceğiz. Dünya bu değişimin 30 yıl etkisinde olacak ve 2050 li yıllara gittiğimizde dünyanın yeni durumu, şimdikinden çok farklı olacak. Ekonomik, politik ve coğrafi değişimler; insanın yaşam şeklini ve düşüncesini çok değiştirecek. İnançlar değişecek. Nüfüs artışı yavaşlayacak. Bazı ülkelerin sınırları küçülecek bazılarının sınırları genişleyecek. Yüzlerce yıl önce yapılan karanlık planların temel taşları 1930’lardan beri döşeniyor. Çok yol aldıkları için ve de ülkeler arasında birlik olmadığı için bu saatten sonra geriye dönüş yaptırmak oldukça zor. Ortadoğudaki tüm ülkeler, parçalanacak. Turkiye’nin üzerinde de çok kötü oyunlar oynanacak. Malesef şu anki işbirlikçi yöneticileri yüzünden Turkiye ileride çok büyük sıkıntılar yaşayacak. Ancak zorlu koşullar sonrasında sınır genişlemesi olabilir. Atatürk’ün bir kanallık sırasında gösterdiği haritada, Turkiye; Suriye ve Irak’tan toprak alarak genişlemişti. Bunun 2030-2050 yılları arasında olması muhtemeldir. 


Şu an dünyada farklı realiteler arasındaki makas açılıyor. Bazı insanlar üçüncü boyut realitesini yaşıyor. Bazıları 4.boyut realitesini yaşıyor ve bazıları da 5.boyut realitesini yaşıyor. Bu realiteler arasındaki enerji perdeleri genişlediği için insanlar arasında kopmalar çok yaşanıyor. Çünkü alt realiteden kopanlar, yarattığı bir üst realitesinde, yeni frekansına uygun ilişkiler ayarlıyorlar. Böylece geride bıraktığı realiteye dışardan bakmayı sadece gözlemci olmayı tercih ediyorlar. Bu doğal bir süreç ve ilerlemek gerekiyor. Bize eşlik edemeyenler geride kalırlar ve kendi frekanslarına uygun realitelerinde yaşamaya devam ederler. 


Çok fazla insan, etkisinden çıkamadığı eski inanç programlarına takılı kaldıkları için haliyle geçmişte yaşıyorlar. Geçmişte yaşayan insanlar, An’ı kaçırırlar ve şimdide yaşamadıkları için dünyadaki yeni enerjilere ve bilince rezone olmakta zorlanıyorlar. Bu insanların beden yoğunlukları yüksek olur ve kendilerini daha ağır hissederler. Haliyle titreşimleri düşük olduğu için, bağışıklıkları zayıf oluyor ve hastalıklara da daha meyilli oluyorlar. 


Dünyanın akışına, doğaya rezone olamazsak, hayattan kopuk yaşarız. Gizli bir yalnızlık, boşluk hissi ve köklenememe sorunları başlar. Bu yüzden gerektiğinde, bakış açımızı, inançlarımızı, yaşam şeklimizi değiştirmekten korkmayalım. Hayatımızda hiçbirşey kalıcı değildir. Herşey değişkendir. Herşey farklı koşulllarda ve formlarda dönüşerek var olmaya devam ediyor. Kendimizi yenilemeyi ve dönüştürmeyi hedeflemeliyiz. Sınırları kaldırmalıyız.


Birşeylerin zamanı dolduğunda ve değişim kapıyı çaldığında, insanoğlu değişmek istemezse, elinden akıp giden şeye aşırı tutunur. Bu yüzden de bütün dünyada şu an, dinler ve ırkçılık çok ön planda. Birlik bilincine ters düşen bu iki program, önümüzdeki yıllarda kötü izler bırakarak yavaş yavaş sayfalarını kapatacaklar. 


Enerji spiral şeklinde hareket eder. Bu bir çarka benzer. Sürekli dönerek başladığı yere geri döner. Bütün varlıkların yaşam döngüsü, mevsimler, insanların, ülkelerin ve gezegenlerin döngüsü de aynıdır. Başlangıc, büyüme, gelişme, ilerleme ve son…Sonra herşey yeni baştan başlıyor. Spiral şeklindeki bu hayat çarkı, bize belli aralıklarla aynı şeyleri yaşatarak, öğrenme gerçekleşmişmi diye bizi test eder. Öğrenme tamamlanmışsa ilerleme devam eder. Öğrenme gerçekleşmemişse; tekrarlarla öğrenmeye çalışırız. Buna göre; hayatımızdaki tekrar eden döngülere yeniden bakarsak; neyi öğrenemediğimizi bulup, onu değiştirerek ilerleyebiliriz. 


Ülkemizin ve başka ülkelerin de benzer döngülerine bakarsak; hangi konularda test edilebileceklerini görebiliriz. Dünyanın geçmişteki binlerce yıllık döngülerini araştırdığımızda; bizi gelecekte daha çok doğal afetler, su yükselmeleri, volkanik patlamalar ve şiddetli depremler bekliyor. Çünkü yarattığımız bahçede, ektiğimizi biçme zamanımız geldi. 


Dünyada değişecek bilinç sıçramalarına bağlı olarak; toplumsal hareketlilik, ayaklanmalar, hak aramalar, reform ihtiyaçları artacak. 2050’ye kadar çok şey değişmiş olacak. Teknoloji hayatımızı ele geçirecek. Ruhsal ve fiziksel olarak olumsuz etkileneceğiz. Uzayan ömürler bize huzur getirmeyecek. Sadece doğayla rezone yaşayanlar, bu süreçleri daha rahat atlatacaklar.


Sevgiler,

Aasma Estefan


aasmaestefan@gmail.com

7 Şubat 2023 Salı

Bilimden Uzaklaşan Milletlerin Sonu Karanlıktır

 




Bilimden Uzaklaşan Milletlerin Sonu Karanlıktır:

Yaşadığı herşeyin sebebini Allah’a veya kadere bağlayan insanlar; İsra:13 derki; ‘’Biz her insanın kaderini, kendi çabasına bağlı kıldık.’’ Yani sizin hayatınız bir boş tarla gibidir. Oraya neyi ekerseniz, hasat zamanı da onu biçersiniz. Gül ekerseniz; gül toplarsınız, dikenli çalı ekerseniz; onu toplarsınız diyor. Birbirine düşman, farklılıkları hep kaşıyan, ayrımcılık yapan, öfke, nefret, intikam duygularını besleyen, bilimden uzaklaşıp, gericiliği ön planda tutan bir toplumun ektiği negatif tohumlar elbetteki negatif olarak biçilecektir. Dışımızda olanlar, içimizde olanların projeksiyonudur. 

Topraklarımızın çoğu, deprem hatları üzerindedir. Bunu bilelim ve en az bir deprem bilimcisi kadar kendimizi bilgilendirip, hazırlayalım. Çocuklarımıza da bunu iyi öğretelim. Yaptığımız olumlu-olumsuz tüm seçimler, bizim kaderimizi belirliyor. Yaşadıklarımızın sebebini ve suçunu yaratıcıya atmayalım. ‘’Bu sizin fıtratınızda var, kaderinizde var, ne yapalım…’’ diyenlere de kulak asmayalım artık. Çünkü kandırılıyoruz. 9 şiddetindeki bir deprem Japonya’da can almıyorsa ve 7 şiddetindeki bir deprem ülkemizde on binlerce can alıyorsa, oturup düşünmek lazım nerde yanlış yapıyoruz diye. Bunu, bilimden uzaklaşmaya değil de kadere bağlıyanlara soralım..Bu durumda yaradan Türkiyede yaşayan insanları felaketlerle neden cezalandırıyor? 

Artık aklımızı başımıza alıp düşünme zamanı. Neyi yanlış yapıyoruz? Yaptığımız hangi seçimlerin sonuçlarını yaşıyoruz? Neden bunlar hep bizim başımıza geliyor? Hangi derslerimizi almıyoruz ki milletçe bu trajedik olayları tekrar tekrar yaşıyoruz? İş başa düştü. Biz değişmeden sistem değişmeyecek. Ayrıştırıcı değil, birleştirici politikalara yönelelim artık. Ülke olarak bizi ancak birlik beraberlik kurtaracaktır. Din satanlara değil, bilimi destekleyenlere güç verelim artık. 

Atatürkümüz’ün de dediği gibi. ‘’En hakiki mürşit ilimdir’’. 20 yıllık kova burcu dönemi, bize bunu acı bir şekilde öğretecektir. 

Bireysel yada milletçe olsun, yaşadıklarımızın tek sorumlusu biziz. Allah akıl vermiş bize, sorgulayalım kullanalım diye. Onu kullanmazsak,birileri bizi istediği gibi güder. Ev alırken arazi alırken deprem koşullarına göre sorgulamasını iyi yapalım. Zemin kontrolünü, binalardaki malzeme kontrolünü kendi imkanlarımızla yaptırıp emin olmalım. Mütahitlerin sözlü-yazılı güvenceleri bizim için yeterli olmamalı. Sistemin rüşvet çarkı üzerine döndüğü bir ülkede para verip her türlü sağlamlık belgesini alabiliyorlar. Kendimizi düşünmüyorsak bile çocuklarımız için yapmalıyız bunu. Dinle değil, bilimle ilerleyebiliriz ancak. Tüm felaketleri kadere bağlayan yöneticileri değiştirmedikçe ülke olarak kaderimiz de değişmeyecektir. Çünkü seçimlerimiz, yaşayacağımız olayları (kaderimizi) belirliyor.

İnsanoğlu doğanın bir parçasıdır. Doğayı kendimize göre ayarlamaktan vaz geçmeliyiz. Kendimizi doğaya göre ayarlamalıyız. Onun koşullarına göre, ona zarar vermeden, kendimize yaşam alanları yapmalıyız. Yoksa yine, ektiğimizi biçeriz. 


Atatürk’ün sözleriyle yazımı bitiriyorum.

‘’Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müsbet ilimdir. Bunun içindir ki milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, milli birlik duygusunu, her zaman ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besliyerek geliştirmek milli ülkümüzdür.’’

   

Sevgiler!

Aasma Estefan

19 Aralık 2022 Pazartesi

2023- Değişim, Dönüşüm ve Devrimlerin Başlangıcı



Pandemi bütün dünya genelinde hayatımızda bazı kalıcı değişimler yaptı. Uzaktan eğitim, uzaktan çalışmak, online alışveriş, yaygınlaştı ve misafir ziyaretleri azaldı. Evlere kapanmak zorunda kalmak bireyselliğimizi güçlendirdi ve sosyalleşmemizi sınırladı. Şimdi güya normalleşme var ama hala bu saydıklarımızın etkisindeyiz diyebilirim. Sanki kollektif bilincimize bir format atıldı ve resetlenerek yeniden programlandık. Davranışlarımız, ilişkilerimiz, beklentilerimiz, hayata bakış açımız ve beden sağlığımıza duyduğumuz ilgi değişti. 

İşlerini kaybedenler, evliliklerini bitirenler, iflas edenler, ülke değiştirenler, yakınlarını kaybedenler veya sağlığı tehlikeye girenler…Ne çok şey yaşandı iki sene içinde. Bazı insanlar bu süreçte aydınlanma yaşarken bazıları da daha da geriye çekildi. Bazı zenginler, durumu kendi lehine değerlendirip daha da zenginleştiler. Toplumsal eşitsizlikler dahada büyüdü. Orta sınıflar hızla fakirleşmeye başladı. Ekonomik krizler derinleşti ve baskıcı rejimler arttı. Eskiyi muhafaza etmek isteyen yaşlı yöneticilerle, yeniyi inşa etmek isteyen gençler arasındaki iletişim koptu, uçurum büyüdü. Değişime karşı direnen otoriter liderlerin küstürdüğü gençler, umutlarını kaybederek ülkelerini terk ediyorlar. Hayat pahallılığı ve kontrolsüz yükselen fiyatlar, insanları zor durumda bırakıyor. Eğitim sistemleri çökmüş durumda ve adaletsizlikler, haksızlıklar diz boyu. Bazı ülkelerde grevler hızla artıyor, bazı ülkelerde; insanlar özgürlükleri için protestolar yapıyorlar, hayatlarını kaybediyorlar. Dengesiz bir vergi dağılımı var ve fakirden alınan, zenginlere pay ediliyor. Kapitalist sistem insanları eziyor. 

Dünyada en son buna benzer olayların yaşandığı dönem; Fransız ihtilali dönemiydi. Otoriter yöneticilerin baskısı altında ezilen insanlar, haklarını ve özgürlüklerini kazanmak için sokaklara döküldüler ve büyük bir değişimi başlattılar. Şu an İran’da olanlar da benzer bir dönemin başlangıcı gibi. Dünyadaki değişimin küçük bir fragmanı olarak düşünebiliriz. Ben yıllar önce, İran da büyük bir değişimin, özgürleşme hareketlerinin olacağını ve bunun dünyadaki benzer başka ülkelere örnek olacağını yazmıştım. İran’daki gençlerin özgürlük mücadelesi başarıyla sonuçlanırsa, insanlık için büyük bir umut olacaktır. 

2023 Mart ayında Plüton gezegeni Kova burcuna geçiyor ve 20 yıl sürecek bazı değişimleri, dönüşümleri tetikleyecek. Kova burcu; özgürlükleri, devrimleri, bilimi, teknolojiyi ve kitlesel hareketleri temsil eder. Plüton bu konularda değişim, dönüşüm yapmak için Kova burcuna destek verecek. Grevler, protestolar, hak ve özgürlük arayışları artabilir. Dinlerle ilgili güncellemeler, yanlış bilinenlerin düzeltilmesi de söz konusu olabilir. Aksi halde şu anki orta çağ aklıyla, ilerleme kaydedilmesi mümkün değil. 

Yıllardır bahsettiğimiz büyük değişim ve dönüşüm öncesi mevcut tüm sistemlerin çöküşünü bütün ülkelerde görmeye başladık. Gıda sıkıntısı, akaryakıt ve enerji sıkıntısı, hayat pahalılığı, sağlık ve ilaç sisteminin çöküşü, dijital para, borsa, bankacılık alanındaki sıkıntılar artık hayatı zorlaştırıyor. Herşey yeni düzenlemelerle halkın hizmetine yeniden sunulacak. Bunların işretlerini göreceğiz. Her ülke bütün bu dönüşümleri kendi koşullarına göre yaşayacaktır. Bu değişimler öyle yada böyle olmak zorunda. Direnenler kaybederler. 

Türkiye için; söylem değil, eylem zamanı.

Cennet ülkemde; yirmi yıllık çöküş ve talan planı başarıyla uygulandı. Ülke; hırsızların, dolandırıcıların, uyuşturucu baronlarının, mafyaların, organize suç örgütlerinin, terör örgütlerinin, sapkın-pedofili tarikatlarının ve onüç milyon mültecinin elinde rehin kalmış durumda. Ahlaksızlık, fakirlik ve adaletsizlik her alana yayılmış. İnsanlar ekonomik sıkıntılardan, kendi derdine düşmüşler ve birbirlerinden kopuk yaşıyorlar. Zor koşullar bireyleri, başkalarının derdine karşı duyarsız yapmış. Hayvanlara eziyet ediliyor, çocuklar evlendiriliyor ve istismar ediliyor, halkın küçük bir bölümünden tepki geliyor. Diğerleri sus-pus. Gelişmiş bir ülkede bunlar olsa, yer yerinden oynar. Ama ülkemizde, bir avuç insanın çabasıyla bu acı ve utanç verici durumlar, duyurulmaya, düzeltilmeye çalışılıyor.

Her alanda bir yozlaşma ve çöküş yaşanıyor. Devletin bütün kurumları suça, yolsuzluklara bulaşmış durumda. Devletin resmi arabaları, uçaklarıyla uyuşturucu, silah ve kara para taşınıyor. Ordu ve güvenlik kuvvetleri, millete değil, bir kişiye hizmet ediyor. Bekçiler çok büyük güvenlik sorunu ve ilerde sıkıntı yaratacaklar. Ülkeyi suç örgütleri ve  mafyalar yönetiyor. Bu karanlık süreçten çıkmanın tek yolu, demokratik bir seçim. Onun da şu anki koşullarda olması biraz zorlayıcı. Çünkü seçimde her türlü hukuksuzluk ve hırsızlık için planlar yapıyorlar. Kaybetseler bile vermeme planları hazırlıyorlar. Halkın, eyleme geçerek elini taşın altına koyması ve sandıklara sahip çıkması gerekiyor. Zira bu son seçim olabilir. 

Giden oyları geri getirmek için, din ve milliyetçilik üzerinden oy devşirme mühendisliği yapıyorlar. Düşük zekalı insanlar da onların bu tuzaklarına düşüyor tabiki. Suriye’de savaş planı yapıldı olmadı. Çünkü sahipleri izin vermedi. Şimdi de Yunanistan’a sardılar. Onbeş senedir işgal edilen adalar şimdi akıllarına gelmiş…O da olmazsa, son çare iç karışıklık çıkartmak. Koltuk sallantıda, çalınan yüz milyarlarca dolar tehlikede. O yüzden kaybetseler bile vermemek için her yolu deneyecekler. Halk ve muhalefet liderleri birlik olurlarsa, kesinlikle bu süreci başarıyla atlatabilirler. Hiç bir güç, halkın iradesinin karşısında duramaz. Sedat P. seçimlere yakın çok ifşaat yapacak yine. Önceden videolar hazırladı ve güvenli bir yerdeler. Kendisi engellense bile, videolar bir şekilde yayınlanacaktır. Ülkeyi peşkeş çektileri araplardan çok fazla para sözü alındı. Seçime yakın, bol bol dağıtılacak, enflasyon kagıt üzerinde düşürülecek ve sahte bir bahar havası yaratılacak. İnsanlar buna kanıp yeniden oy verirlerse, hayatlarının en büyük darbesini yiyecekler. 

Ülkenin yeniden kurtuluşu sadece ve sadece muhalefetin seçimi kazanmasına bağlı. Onlar kazanırsa her şey doğru ve hızlı adımlarla düzeltilmeye başlanacak Ama şimdikiler kazanırsa, her şey daha kötüye gider, fiyatlar daha da yükselir, bir daha da demokratik bir seçim olmaz. Cumhuriyetin tüm temelleri yok edilir. Ülke iyice batırılıp Arap’lara pay edilir. 

Atamızın mirası olan bu topraklarda yeniden Cumhuriyet değerlerine bağlı, çağdaş ve kendi kendine yeten özgür bir millet olmak istiyorsak, muhalefetin adayı kim olursa olsun, koşulsuz destek olmalıyız. Aksi halde bir daha asla başka bir şansımız olmayabilir. Artık zaman, herkesin taşın altına elini koyacağı zamandır. Söylem değil, eylem zamanı. 

Sevgiler,

Aasma Estefan

Aasmaestefan@gmail.com



18 Aralık 2022 Pazar

Vazgeçtiğin Kadar Kazanırsın

 

Bazı insanlar; çok güçlü, zengin ve fazla mal sahibi olmak için ömürlerini tüketirler. Onlar madde dünyalarını genişletirken, içlerindeki manevi dünyalarını küçültürler. Diyebilirsiniz belki, insan hem zengin, varlıklı olup hem de manevi tarafını güçlendirebilir. Malesef bu ikisi bir arada pek olmuyor. Çünkü maddesel tüm hazların kaynağı egodur. Egolar, insanın zihniyle-kalbi arasına perde çekerler. Böylece o kişi kendi gerçek varlığından kopuk yaşar. Biz buna ‘ilizyonda kaybolmak’ diyoruz. Elbette yaşamak için çalışmak ve para kazanmak zorundayız. Ancak öylesine bir denge kurmalıyız ki, madde dünya bizi kontrolü altına almamalı ve dünyaya  niçin geldiğimizi unuttturmamalı. Ruhsal gelişmemizin sağlıklı olmasi için hayatı, her anlamıyla dengede yaşamayı öğrenmeliyiz. 

Hepimiz şu soruları kendimize sormalıyız:

-Bizim için maddi kazançların bir sınırı var mı? 

-Belli bir noktada durabiliyor muyuz? 

-Ya da kazandıklarımızın bir kısmını, ihtiyacı olanlarla paylaşabiliyor muyuz? 

Tibet rahiplerinin yaşam tarzlarına baktığımızda; görürüz ki, hepsi tek tip kıyafet giyerler ve inzivalarla; maddesel hazlardan, egolardan kendilerini arındırırlar. Tüm çabaları, kendi iç dünyalarını zenginleştirmektir. Bunu da, bağımlılıklarından kurtularak, sahip olduklarını başkalarıyla paylaşarak ve yardım ederek sağlamaya çalışırlar. Çünkü bilirler ki, kazanmak için önce kaybetmeleri gerekir. İnsan birşeylerden vazgeçmeden, kazanamıyor.

-Peki biz, kazanmak için nelerden vazgeçebiliriz? 

-Çok sevdiğimiz şeylerden vazgeçme cesaretini kaçımız gösterebilir? 

-Mesela, Alakır vadisine yerleşen aktivist karı-koca gibi şehir yaşamlarına, paraya, makama, arabaya, veda edebilir miyiz?

İnsan doğarken yanında birşey getirmez. Ölürken de yanında birşey götürmez. Varlıklı da olsak, fakir de olsak hepimiz bir kefenle toprağa veriliriz. Bu durumda, neden ömrümüzü çok fazla varlık sahibi olmak için tüketiriz ki? Çocuklarımıza ve torunlarımıza varlıklı bir yaşam bırakmak için zamanımızı ve sağlığımızı feda etmek ne kadar doğru? Hazıra konan çocuklarımız, emek vermeden elde ettiği bu kolay yaşamın kiymetini bilecekler mi? Bunları, bireysel-içsel degerlendirme mekanizmamızdan sorgulatmak lazım.

Ruhun dünyadaki yolculuğu sonlandığında, bu boyuttan ayrılır ayrılmaz, ilk hatırladığı şey; doğarken yapmak istedikleri ve ayrılırken yapamadıklarıdır. Kaçan fırsatlar için üzülür ve hatta bazı ruhlar yeniden geri dönmek ve eksiklerini tamamlamak isterler. Bir çok ÖYD (Ölüme yakın deneyim) yaşayan insanlar hep bu tarz şeyler soylerler. Bu yüzden de komadan çıkan veya ÖYD yaşayan çoğu insanın, geri döndükten sonra hayata bakış açısı değişir. 

Bırakabilme ve vazgeçebilme durumumuz, bilinç seviyemizle doğru orantılıdır. Bilinç düzeyi gelişmemiş insanların maddi kaygıları ve arzuları yüksek olur, paraya ve güce taparlar. Para ve güç yaşamımız için bir araç olmalı ama asla hayatımızın tek amacı olmamalı. Çünkü dünyada mal biriktirmek için değil, ruhsal gelişmemiz için bulunuyoruz. 

Kişi bilinç olarak tamamlanmaya doğru ilerledikçe, maddesel hazlardan yavaş yavaş uzaklaşmaya başlıyor. Paylaşmayı ve yardım etmeyi seviyor. Daha içe dönük yaşıyor ve kişisel gelişimiyle ilgileniyor. Eşyalarını azaltıyor, evini sadeleştirip küçültüyor, bağımlılıklarını azaltıyor. Önceleri merkezinde egoları ve başkaları varken, bu sefer kendi merkezine sadece kendini koyuyor. Böylece kendi varlığını değerli kılmaya başlıyor. Sonrasın da da ruhu nereye aitse, onun için geriye dönüş yolculuğu başlıyor. 

Yaziyi, Muhyiddin İbn Arabi'nin sözü ile bitiriyorum. 

"Anladım ki bütün bu yolculuk, kendimden kendime imiş."


Sevgiler!

Aasma Estefan

Aasmaestefan@gmail.com

4 Mart 2022 Cuma



Bana gelen birçok soruya cevap olarak bu yazıyı hazırladım. 

En çok sorulan soru: 3. Dünya Savaşı Çıkacak mı?

Mahserin dort atlisi aktif oldu:Hastalık, savaş, kıtlık, dogal felaketler


Ben Ukranya savaşının kısa sürede biteceğine inanmıyorum. Ülke kontrolü ele geçirilip, yönetimi değiştirilse bile abd ve nato üyelerinin kışkırtmaları ve silah yardımlarıyla; sokak çatışmalarının, ayaklanmaların aylarca belkide yıllarca devam edeceğini düşünüyorum. Putin’in haritasında önümüzdeki zamanlarla ilgili astrolojik göstergeler sıkıntılı biraz. Onun güç ve statü kaybedebileceğini söylüyor. Bu da bu işgalin kendisinin beklediği gibi olmayacağını gösteriyor. O hedefine ulaştığını söyleyecektir ama gerçekte öyle düşünmeyecektir. Rusya’nın ekonomik yaptırımlarda, sanıldığı gibi çok fazla etkileneceğini düşünmüyorum. Çünkü 2014’ten beri bu günlere hazırlık yapıldığına inanıyorum. Çin ve kendisine yakın bazı ülkelerle ticaretini daha da geliştirecektir. Bu ticarette para yerine ürün değiş-tokuşu yöntemi, altin veya kripto para kullanılabilir. Yeraltı kaynaklarından elde ettiği gelirlerinde artış olacağını görüyorum. Kendilerini 2,3 yıla kadar yeniden toparlarlar. Yalnız ülke içinde dış güçlerin örgütlediği; protestoların ve ayaklanmaların artacağını öngörüyorum. Putini yerinden etme organizasyonları olabilir. Çevresine ve sağlığına dikkat etmeli. Muhalif bir liderin başa gelmesi durumunda; ülke abdnin arka bahçesine dönüşecektir.  

Emperyalistlerin Turkiye planları çok daha kötü. Binlerce kilometre uzaklıktaki ülkelerle değil, yanı başımızdaki komşularımızla organize olmalıyız. Gerekirse Nato'dan cikmaliyiz. Nato artik savunma organizasyonu degil, Dunya'yi kana bulayan bir orgut.

Aylar önce bir eğitim yayınında, 3.Dünya savaşı olacaksa; balkanlardan başlar demiştim. Ukrayna-Rusya savaşının sadece bir kıvılcım olduğunu düşünüyorum. Fragman gibi düşünebiliriz. Bundan sonra olacaklar; dünyada kurulacak yeni düzenin yapı taşlarıdır. Güç dengeleri batıdan doğuya kayacak. Politikada ise; güç, aşırı sağ ve din ekseninden sol eksene kayacak. Bunu engellemek için  çabalıyorlar. Büyük değişimlerden önce büyük yıkımlar olur.

Ülkeler toplu bir dünya savaşına mı girer yoksa savaş, bazı ülkelerle sınırlı mı kalır, bilemem ama savaşlar dönemine girdik. Zaten artık savaş yöntemleri de değişti. Emperyalistler kendi çocuklarını savaştırmaktan kaçınıyorlar. Satın alınmış liderlerle, dünyanın çeşitli yerlerinden kiraladıkları paralı askerlerle, istediklerini savaştırıp, ekran karşısında film izler gibi izliyorlar. Onbeş-yirmi seneye kadar bu işleri robotlarla, insansız araçlarla halledeceklerdir. İnsanların kullanım süresi dolacak. 

En çok sorulan ikinci soru: Turkiye’de Neler Olacak?

Turkiye’de şu anki yönetim kadrosu gittiğinde, ülkede herşey normale dönmeye başlayacaktır. Cumhuriyetimizin kuruluş dönemindeki ayarlarına yavaş yavaş geri döneceğiz. Tüm iç ve dış düşmanlarımızın, ülkemizle ilgili planları suya düşecek. Ancak millet olarak son yirmi senede yaşananlardan büyük dersler almış olacağız. Elimizdekilerin kiymetini bilmeye baslayacagiz. Daha önceden de yazdığım gibi; 2023’te yönetimin değişeceğini düşünüyorum. Ancak şimdiki liderin yaptığı hataların ve ekonomik çöküntünün iyileştirilmesi 2025’i bulur. İstanbul, Ankara gibi belediyelerin; tarıma, üreticiye, çiftçiye verdiği destekler gibi bir yapı, 2023’ ten sonra tüm Türkiye’de uygulanacak. Ülkemiz yeniden kendi kendine yeten bir ülke olma yolunda ilerleyecek. Köylüler yeniden Ulusun efendisi olacak. 

Bizler, Yurtta barış, dünyada barış ilkesi gereği; hiç bir savaşın tarafı olmamalıyız. Özellikle de komşularımızla iyi ve dengede ilişkiler kurup, kendi ülkemizin yaralarını sarmak için uğraşmalıyız. 

Ülkemiz yirmi yıldır planlı olarak çöküşe hazırlandı ve tepside başka ülkelere sunuldu. Adalarımız gitti. Topraklarımız karış karış yabancılara peşkeş çekildi. Askerlerimiz emperyalist çıkarlara yem edildi. Tüm kurumlar ve fabrikalar satıldı. Ahlaki değerlerimiz yerle bir edildi. Kurucumuza hergün hakaretler dizildi. Milliyetçilik’ maskesini kullanan hükümet ortağından hiç ses çıkmadı. Lütfen oy verdiğiniz liderlerin neler yaptığını süzgeçten geçirin. Futbol takimi tutar gibi parti tutmayın. Sorgulayın, söylemlerini ve eylemlerini takip edin ona göre oy verin. 

Eğitimsiz ve niteliksiz politikacıların ürettiği yanlış politikalar ülkemize ve ekonomimize çok zarar verdi. Kurtuluş savaşından çıktığımız dönemdeki gibi bir haldeyiz. Farklılıklarımıza aldırmadan birlik olup, yeniden ‘Biz’ olmayı öğrendiğimizde; ülkemizi yeniden inşa edip ayağa kaldırırız. Umutluyum…tünel çıkışındayız ve ışık görünmeye başladı. 


Sevgiler,

Aasma Estefan

21 Mart 2021 Pazar

Kadınların Uyanışı



Karanlık; içindeki ışığa teslim olmadan önce, hayatta kalabilmek için son şansını kullanıyor ve daha da saldırganlaşıyor. Şu an dünyanın her tarafında, kadınlara karşı yapılan saldırıların artmasının sebebi; gelmekte olan ışığın ve değişimin doğum sancılarıdır...Eril enerji, gücünü kaybetmekten çok korkuyor ve bu korku onları daha da hırçınlaştırıyor.

Bütün dünya bundan sonra kadınların; uyanışını, yükselişini, isyanlarını ve yeniyi inşa edişlerini konuşacak. Bu özgürlük savaşçılarının haykırışları, sokaklarda ve evlerde yankılanacak. Eril enerji tarafından kendilerine takılan zincirleri tek tek kıracaklar ve kol kola girip güçlenerek ayağa kalkacaklar. En çok hangi ülkelerde dişil enerji bastırılmışsa; ilk patlamalar, ilk doğumlar, oralarda başlayacak.

İnsanlık, bir kez daha kadının; doğuşuna ve yükselişine tanıklık edecek. Ama bu sefer ‘cadı’ yada şeytan diye diri diri yakılamayacaklar, asılamayacaklar. Çünkü bu sefer daha güçlüler ve  yalnız değiller...Arkalarında; yakılan, asılan ataları da var. 


Hazırlanın...kadının hikayesi önce Ay’a, sonra yıldızlara ve gökyüzüne yazıldı. Şimdi de; dağa, taşa, suya ve toprağa yazılacak. 

Şu an milyonlarca kadın, çeşitli yollardan, kendi varlığına uyanmak için birçok eğitimler alarak; şifacılık, bilgelik ve yaratıcılık yeteneklerini uyandırıyorlar. Zamanı geldiğinde bu kadınlar ortaya çıkacaklar ve gereken değişimi başlatacaklar. Kadın; sadece bir anne, bir eş, bir kızkardeş değil...bütün yaratılış hikayesinin başladığı yerdir. Hak ettiği yeri kendi eliyle yeniden inşa edecektir.

Bütün kadınlara ve içindeki kadını uyandıran erkeklere; sevgiler...saygılar

Aasma Estefan

Aasmaestefan@gmail.com

12 Aralık 2020 Cumartesi

2021-Bilim Kurgu Çağına Giriş

2021-Bilim Kurgu Çağına Giriş




GENEL BAKIŞ:
2021, değişebilenler için hızlı ilerleme, değişemeyenler için yeniden resetlenme (arınma) şansı getirecek. 2021 yılının ilk altı ayı, 2020 gibi sorunlu geçecek. Sanki 2020'nin devamı gibi olacak. Ancak ikinci yarısında, biraz daha yumuşama var. 2021'de de en büyük sorunumuz olan koronayla uğraşmaya devam edeceğiz. Eski yazılarda da belirttiğim gibi, en az üç yıl kadar uğraşacağız bu hastalıkla. Aşıyı çözüm olarak görmüyorum ben. Çünkü virüs mutasyon geçirerek devam edecek ama etkisi giderek azalacak. Tek çözüm kendi bağışıklık sistemimizi güçlendirip, virüslerle savaşmasını sağlamak olacak. Önümüzdeki yıllarda belirli aralıklarla başka virüslerle de uğraşacağız. Hayvan etinden insanlara bulaşan hastalıklarla uğraşacağız. Bedenimize iyi bakmayı öğrenmemiz lazım. Çünkü; salgın hastalıklar, cilt sorunları, genetik hastalıklar, kısırlık çok görülmeye başlanacak. Nüfusu azaltmak istiyorsanız, düzenli olarak salgın hastalık, savaş, terör üretirsiniz. Kabalin dünya politikasıdır bu.

Bilinçlenen insanlar, zamanla ilaçlara ve aşıya karşı olan güvenini kaybedecekler ve alternatif şifa yollarına yönelecekler. Aşıya karşı direnenlere yaptırımlar gelebilir. 

Dünyada yavaş gerçekleşen bir kutup kayması var ve bu kaymalar, manyetik sarsıntıları tetikliyor. Dünyamızda depremler, seller, volkanik patlamalar şiddetini arttırarak devam edecek. İklimler değişecek, bunun da bazı zorlayıcı sonuçları olacak. Gıda sıkıntısı ve temiz içme suyu sorunu yaşayabiliriz...Önlemlerimizi alalım diye doğa insanoğlunu uyarıyor. Yüksek katlı lüks apartmanlardan çıkıp kırsal alanda tek katlı sade evlerde yaşamak akıllıca bir adım olacaktır. Yaşadıklarımız, yaşayacaklarımızın yanında henüz bir fragman sayılır. Tabiatla uyum içinde, onun kurallarına göre yaşarsak kazanırız.

Biz insanlık olarak, barış içinde yaşamayı, her canlıyı ve doğayı korumayı öğrenene kadar, zorluklarla savaşacağız, acı çekeceğiz. Burada zorunlu bir dönüşüm var. Yeni enerji bize diyor ki: Ya sev, ya terk et!

ÖNÜMÜZDEKİ 20 YIL
Dünyayı zor zamanlar bekliyor. Şimdiye kadar yaptıklarımızın bedelini doğa bize yavaş yavaş ödetecek. Önümüzdeki yirmi yıl boyunca, ülkeler, insanlar ve tüm dünya taşıdığı karmaların içinden geçecek…Karmik arınma olmadan ışığı göremeyeceğiz. Bireyler; tüm gölgeleriyle yüzleşerek arınırken, ülkeler de arınmak için tüm gölgeleriyle yüzleşecek ve içinden geçecekler. Irkçılık, radikal dincilik, modern kölelik ve diğer tüm adaletsizlikler kendini göstere göstere, can acıta acıta geçip gidecek hayatımızdan. Bizden çalınan haklarımızı savaşarak direnerek geri alacağız. Dünya genelinde, ırkçılık ve dinlerle ilgili terör saldırıları, din ve mezhep savaşları olabilir. Dinler dönemi yavaş yavaş kapanacak. Sınırlı inançlarımız birer birer yıkılacak. Hem de bir daha geri gelmemek üzere. 

Dijital bir nesil geliyor. Bizler onların zekasına, yaratıcılığına, bakış açılarına ve yeni dünyayı inşa edişlerine hayran kalacağız. Onlar sisteme karşı ayaklanacaklar ve bütün haklar için savaşacaklar. Ne kadar zor olursa olsun, geri çekilmeyecekler. Fransa ihtilaline benzer ayaklanmalar bütün dünya ülkelerinde çıkabilir. Eski enerji, yeni enerji çatışması var. Her iki taraf da direnecek. Her ülke kendi iç sorunlarıyla, siyasi, dini, hukuki ve sosyal ayaklanmalarla, uğraşacak. Çünkü önce kendi içlerinde dönüşmeleri lazım. Ülkelerin başlarında bulunan, otoriter ve aşırı ırkçı yönetimler beş-on seneye kadar yavaş yavaş yerini ve gücünü, daha halkçı, doğayı, insanı ve hayvanı koruyan; sosyalist yönetimlere bırakacak. Yeni ve genç liderler ile kadınlar yönetimlerde daha çok yer alacaklar. Kadınların her alanda yükselişi muhteşem değişimler yaratacak. Güç ve zenginlik batıdan doğuya kayarken; bunu engellemek isteyen bazı ülkeler, her yolu deneyecekler ama eninde sonunda kaybedecekler. Abd'de bundan sonra ve özellikle de 2024'ten itibaren 2034'e kadar ki süreçte çok büyük değişimler olacak. Büyük bir negatif enerji birikti, patlaması an meselesi. Başka ülkelerle uğraşacak halleri kalmayacak.



Kapitalist sistemin sömürü düzeni, her alandan, elini eteğini çekene kadar, çöküş, değişim, dönüşüm,  etkileriyle devam edecek. Geçen yıllarda yazdığım yıllık yazıları okumanızı öneririm. Orda yazdıklarım hala geçerli. Aynı şeyleri her yıl yeniden yazmak istemiyorum.Uzun bir süre yıllık yazı yazmama gerek olmasın diye bu uzun dönem yazısını yazdım. Daha sonradan kısa eklemeler yapmak benim için daha kolay olacaktır.

21 Aralıkta başlayacak 20 yıllık bir süreçte, teknoloji ve bilimde yüzyıllık bir ilerleme yaşanacak. 2021 Bilim Kurgu Çağı'nı başlatacak. 2041 yılında uçan arabalarla yolculuk yaptığımızı görmüştüm. Gezegenler arası yolculuklar kolaylaşacak. Çünkü bazı devletlerin uzun zamandır zaten bu yolculukları yaptığını öğreneceğiz. Bir ülke, üçgen ve yuvarlak tepsi şeklinde çok hızlı hareket eden metalik uçan araçlarla Ay ve Mars'a yıllardır yolculuk yapıyor. Oralarda üsleri var. 1950'li yıllardan beri bu ülkenin  hava kuvvetleri dünya dışı ırkların yardımıyla uzay teknolojisini çok geliştirdi. Çok hızlı uçan metalik gemilerle ve robot teknolojisi ile günümüzün en az 50 yıl ilerisindeler. Şu an kullandığımız uçaklar, haberleşme ve diğer bir çok teknoloji: onların sahip olduğu gizli teknolojilerinin yanında ilkel kalıyor. Elon Musk'ın bu gizli teknolojilerinden; kullanım dışı olanlarının, ufak ufak insanlığın hizmetine, yeniymiş gibi sunması, için görevlendirildiğini düşünüyorum. Dünyanın yörüngesine mekiklerle astronot gönderme şovu sadece insanları kandırmak, meşgul etmek için. Zaten Nasa'nın görevi gerçekleri gizlemek ve perdelemektir.

SOSYAL YAŞAM:
Önümüzdeki yirmi yıllık dönemde insanların bakış açısı ve sosyal yaşamları çok değişecek. Minimalist yaşam şekilleri daha çok benimsenecek. Pahalı lüks evlerden, eşyalardan, materyalist yaşamlardan uzaklaşılacak. Karavan satışları artacak. Küçük evlerle, az eşyayla doğa içinde, şehirlerden uzakta yaşamak, doğal tarımla geçimini sağlamak, yeni tarz bir yaşam modeli olacak. Meslekler değişecek. Teknolojiye bağlı yeni bir çok meslek ortaya çıkacak. Çoğu insan evinden çıkmadan, internet üzerinden çalışabilecek. Üniversitelerden alınan diplomaların (herkeste olduğu için) işlevi kalmayacak. Yetenek ve becerisi olan insanlar daha kolay iş bulacak. Teknolojinin iş hayatımıza getirdiği kolaylıklar nedeniyle şehirlerden uzaklaşmak çok daha kolay olacak. Köylere ve doğa içine yerleşim artacak. Uyanmış insanlar, sistemden çıkarak şehirlerden uzakta kendilerine yeni yaşam alanları kuracaklar. Beşinci boyut enerjisine uygun yaşam şekli bu şekilde ortaya çıkacak. 

Robot polisler, robot aşçılar, robot öğretmenler, robot şoförler, robot temizlikçiler görmeye başlayacağız etrafımızda. vb. Hologram teknolojisi eğitimde, iletişimde, sosyal ilişkilerimizde, sağlık ve iş hayatımızda öne çıkacak. Virtual gözlüklerle, sınıftaymışız gibi ders yapabileceğiz. Toplantılarımızı, ordaymış gibi yapabileceğiz. Gözlere takılan merceklerle internete direk düşünceyle bağlanabileceğiz. Yanımızda cep telefon taşımak zorunda kalmayacağız.

Havayla ilgili felaketler artabilir. Kuraklıklar, bize kıtlık ve içme suyu sıkıntısı yaşatabilir. İleride iklim koşullarından dolayı gıda sıkıntısı başladığında evlerde 3D çıktılarla istediğimiz sebzeyi, eti, üretme olanağımız olacak (Ne kadar sağlıklı olacağı ayrı bir konu). İnsan klonlama, yapay organ üretme kolaylaşacak. Yaş ömrümüz uzayacak ama teknoloji, ilişkilerimizi de dijital ortama taşıyacak. Hologram teknolojisiyle ev ziyaretlerimiz, oraya gitmeden, dünyanın her yerinden kendi evlerimizden yapılabilecek. İnternet üzerinden tanışan insanlar, özel gözlüklerle evden çıkmadan görüşüp, birbirlerinin bedenine dokunuyormuş gibi hissedebilecekler. Bir koltuk gördüm, bazı kablolarla ve gözlükle uzanıyorsunuz, gitmek istediğiniz gezegene, ülkeye, tarihi yerlere gidiyorsunuz. Sanal da olsa gerçekten orda gibi hissedeceksiniz.
 


Evimiz, herşeyi yaptığımız dijital yaşam alanımız olacak. Hologram teknolojisiyle dünyanın heryerinden doktorlardan sağlık servisi alabileceğiz. Kişinin bedenine, sorunlu organına uygun, kişisel ilaçlar üretilecek ve bu ilaçlar taşıyıcı çiplerle sadece bedenin ihtiyacı olan yere götürülecek. Böylece o  ilacın bedenin diğer bölümlerine olan yan etkileri sıfırlanmış olacak. Bedenimizde, dışarıya sağlığımızla ilgili veri akışı yapacak küçük robotlar dolaşacak. Beyin hasarına bağlı bazı hastalıklar, beyne yerleştirilen çiplerle iyileştirilecek. Kanser hastaları için kullanılan ışık ve kemoterapi yöntemleri ortadan kalkacak. Sadece kanserli hücreleri tepsit edip onları yok eden, robotik çipler yerleştirilecek bedene. Böylece öyle yada böyle çipler hayatımıza sağlık yoluyla girmiş olacak. Gençleştiren, hücreleri yenileyen ışık yatakları olacak. Çok hızlı giden uçaklarla dünyanın en uzak yerine bir kaç saatte ulaşabileceğiz. Fosil yakıtlara bağımlılık bitecek. Güneş ve rüzgar enerjisi kullanılacak. Benzinle çalışan araçlar yasaklanacak. Elektrikli taşıtlar kullanılacak. Arabaların boyutu küçülecek. İlişkiler daha mesafeli ve uzaktan olacak. Cinsiyetsizlik artacak. Üçüncü bir cinsiyet her ülke tarafından kabul edilecek ve yasalar buna göre düzenlenecek. Resmi evraklı evliliklerin önemi kalmayacak. Yasalar, birlikte yaşayan çiftleri aile olarak kabul edip, haklarını yasalarla düzenleyecek. 

Bütün bunlar, sistemin bize sunacağı bir yaşam şeklidir ama bu insanların uyanışını hızlandıracak. İnsanlar iki gruba ayrılacak. Sistemin içinde olanlar, sistemden çıkanlar. Sistemden çıkan herkes, teknolojiyi hayatında en aza indirerek doğayla yaşamaya başlayacak. Yerel yönetimli komün yaşamlar çoğalacak. 

Teknolojinin gelişmesi ürkütücü gelmesin. Yirmi yıl once bugünkü kullandığımız teknolojiyi hayal bile edemezdik. Ama geldiğimiz noktada durumdan çok memnunuz ve severek kullanıyoruz. Şu anda bazı ülkelerde, robot garsonlar ve robot resepsiyon görevlileri zaten kullanılıyor. Sürücüsüz araçlar deneniyor. Uçan arabalar üzerinde çalışılıyor. Teknolojinin ilerlemesi, doğal olarak zaten gerçekleşiyor. Sadece astrolojik verilere gore bakıldığında bu surecin çok hızlanacağını görüyoruz bundan sonra. Gençler ve şimdiki çocukların ilerde en çok seveceği şey, bu teknolojik gelişmelerdir. Gelecek zaten onların.

Her şey gibi teknolojinin de iyi yanları ve kötü yanları vardır. Hangi amaçla kullandığımız önemli. Çocukları şimdiden telefonlardan ve ipadlerden uzak tutamıyoruz. Onların büyümüş halini düşünün. Bence insanoğlunun, kaybettiklerinin kıymetini anlaması ve tamamen yüzünü doğaya dönmesi için böyle bir donemden geçmesi şart.

Benim akaşık kayıt sorgulamalarında gördüğüm ama anlamlandıramadığım bir görüntü vardı. Sokakta gaz maskesiyle gezen bir erkek gördüm. Etraf sarımtırak, kül gibi bir toz bulutuyla kaplıydı. Sadece bir kaç insan dışardaydı. Ancak ben o tozun nükleer bombadan kaynaklandığını sanmıyorum. Başka birşeydi. Küller uçuşuyordu havada. Volkanık patlama etkisi olabilir belki. Hangi ülke olduğunu bilmiyorum, zamanını görmedim.

TÜRKİYE
Kaybedilecek olan seçim sonrasına hazırlık yapılıyor. Mıntıka temizliği ve iç savaşa hazırlık var. Devamı için 2021 Turkiye yazısına bakabilirsiniz.

Aasmaestefan@gmail.com