25 Aralık 2014 Perşembe

Mucize Insan, Kim Oldugunu Hatirla!

Bu dunyaya gelmeyi, sen sectin. Sen birseyleri degistirmek icin gonullu olarak 'evet' dedin. Kimse seni zorlamadi. Senin icinde oyle bir sevgi enerjisi var ki; onu buldugunda tum dunyayi ve evreni sen degistirebilirsin. Kim oldugunu hatirla. Degisebilirsin, farkliliklar yaratabilirsin. Buna gucun var. Hayvanlari, bitkileri, insanlari ve dunyayi, icinde bulundugu sefaletten sen kurtarabilirsin. Korkma! Kendindeki gucu kesfet, sevmeyi ogren. Kalbindeki sevgiyi, var olmus canli, cansiz her varliga ver. Hepimizin kardes oldugunu hatirla. Bizi  dinlerle, dillerle, gelenek goreneklerle, rengimizle, mezhebimizle bolmeye calisiyorlar. Tum farkliliklarimiz bizim renklerimizdir. Butun renkler guzeldir. Bir ortuye islenmis renkli nakislar gibi birlikte guzel gorunmeyi ogren.
Icinde zaten var olan mucizevi gucu kesfet.


Bizler, simdiye kadar yasamis olan tum ruhlarin icinden secilmis; en guclu ve en deneyimli ruhlariz. Bizler bir cagin bitisi ve yeni bir cagin baslamasiyla; Dunya'mizin bir ust boyut enerjisine transferinde ona yardimci olmak, meydana gelecek tum degisiklikler icin guclu ruhlarimizla ona destek olmak icin geldik. Ancak bu amacimizi unutup nefsimize yenik dustuk.

Bizler evrenin bir parcasiyiz ve evrendeki mevcut her bilgiyi icimizde tasiyoruz. Tum canli varliklari saran bir enerji vardir. Bu enerji o varligin aurasidir. Iste aurayi olusturan bu enerji alani ayni zamanda o kisinin hologramini olusturuyor. Evren gibi icindeki her canli varligin da hologrami vardir. Cunku enerjinin oldugu her yerde hologram olusur. Evrendeki her parca, bedendeki her hucre, beyinlerimizdeki her bir noron, evrendeki bilginin tamamini tasir. Bu gucumuzun farkina varip onu kullanabiliriz. Hepimiz evrendeki bu bilginin birligi icinde birbirimize bagliyiz. Cunku hepimiz birer enerjiyiz. Her birimiz kendimizle ilgili butun bilgileri tasiyan bir hologram yayiyoruz. Herkes bilgi alanina, esi benzeri olmayan beden frekansi ile baglidir. Bu frekans, bedenlerin isigi yada enerjisiyle rezonans icindedir. Ayni frekansta olan her canli varlik evrenin neresinde olursa olsun birbiriyle telepatik iletisime gecebiliyor.

Bizler beynimizin cok az bir bolumunu kullanabiliyoruz. Ya hepsini kullanabilseydik ne olurdu? Cevabini merak edenler gecen yaz vizyona  giren 'Lucy' filmini mutlaka izlesinler.


Her seyin diger herseyle baglantisi nedeniyle, dusuncelerimiz ve niyetlerimiz mekansizlik icinde olaylari etkileyebilir. Buna kuantumda mekansizlik ozelligi deniliyor. Bu ozellikle, uzaktaki bir kisinin resmine bakilarak onun frekansina baglanilabilir, hologrami gorulebilir, onunla ilgili bilgilere ulasilabilir veya sifa verilebilir. Bu ozelligi falcilar, medyumlar, halk arasinda 'hoca' diye bilinen kisiler bilmeden kullanirlar hep. Cok eski zamanlarda şamanlar, peygamberler ve evliyalar bu tur biligleri hologram okuyarak gerceklestiriyorlardi. Bizler teknoloji gelistikce, onun esiri olduk ve ozumuze giden yollari bloke ederek kaybettik. Haliyle bu guclerimizin farkina bile varamadik.

Her insanin kendi inanc sistemine gore bir filtresi vardir. Bu filtreyle, inancina ters dusen veya inanciyla ilgisi olmayan her  bilgiyi eleyerek yada dislayarak kendisinden uzak tutar. Boylece etrafina kalin bir duvar orerek kendisini, yani aurasini olusturan enerjiyi icine hapseder.
Filtrelerimiz bizim evrenle olan baglantimizi keser. Beynimizin icindeki inanc sistemimize kole haline getirir. Bu nedenle filtrelerimizi kaldirip, acik fikirli olup, kendimizi her bilgiye acmaliyiz. O zaman  evrendeki her parcayla baglantimizi kurabilir ve  gercek gucumuzu kesfedebiliriz. Sembollere, dinlere veya  farkliliklara takilip, bize gelen bilgiyi red edersek, ayni firsati bir daha yakalayamayabiliriz. Cunku bize gelen herseyin bir sebebi ve sonucu vardir. Hic birsey tesadufi degildir. Hepimiz birbirimizle baglantili oldugumuz icin, birimize gelen bir veri, digerlerini de etkileyeceginden birlikte aydinlanabilir veya birlikte kararabiliriz. Durgun bir suya atilan bir tasin yarattigi yuvarlak dalgalarin icten disa dogru giderek buyumesi gibi...birimizdeki aydinlanma etrafimizdakileri de aydinlatir.

Biz gercekten 'Bir'iz ve enerji bedenden olusmusuz. Evrenin bir parcasiyiz, onun kucuk bir ornegiyiz. Her birimiz birer yildiz, birer mucizeyiz. Bir butunun kucucuk parcaciklariyiz. Ancak birbirimizle baglandigmizda anlamli oluruz, yeniden bir butun oluruz. Lutfen kim oldugumuzu ve buraya nicin
geldigimizi hatirlayalim. Filtrelerimizi kaldiralim, enerji bedenimizi serbest birakalim ki gercek kimligini ve gucunu kesfetsin.

Enerji Bedeni Serbest Birakmak Icin Ne Yapmaliyiz?

Enerji bedenimizi serbest birakmak icin oncelikle filtrelerimizi kaldirmamiz lazim. Dini inanclarimiz, hurafeler, yasaklar, kulturumuz, aile yapimiz, nefsimiz, korkularimiz ve kisisel inanclarimiz evrenden bize gelen bilgi akisini filtreler ve boylece zamanla enerji bedenimizin etrafina kalin bir duvar orerek onu icine hapseder. Bu duvari yikmak icin oncelikle filtrelerimizi kaldirip, bilgi akisi icin kanallarimizi acmamiz lazim.

Ilk adim; elektronik hicbir aletin olmadigi, sessiz, los veya karanlik bir odada kendimizle basbasa kalarak icimizdeki gercek 'beni' yani ozumuzu bulmamiz lazim. Karin bolgemizi sisirerek ve bosaltarak yapacagimiz derin nefes egzersizleri bize cok yardimci olacaktir. Bu egzersizler zamanla kanallarinizi acacak ve beynimiz bize cesitli imgelemler, durugoru goruntuler gosterecektir. (Tanidik olmus kisiler veya evliyalar,peygamberler vb..) Bu goruntuler bir sure uyanikken, uyurken veya yari bilincli haldeyken gelebilir. Sesler, mesajlar duyabiliriz..Butun bunlar alisma suresidir. Zamanla filtrelerimiz kalkacak ve icimizdeki gercek ozumuzu bulacagiz. Gercek ozumuzle birlesince artik geriye donus yapamayiz. Cunku o baglanti birkere yapildimi bir daha asla kopmaz. Ozumuz vicdan sesi olur, her yanlisimizi soyler, eski hatalarimizi hatirlatir ve bu hatalar yuzunden aci cekmemizi saglar. Iyi ve guzel bir insan olana kadar bizi egitir. 'Sevgi'yi bulusumuzla bu egitim biter. Ardindan yeni bir devreye gecilir. Gercek gucunu kesfetme evresine.. iste enerji bedenimiz bu safhada ozgur kaliyor.

Ozgurlugune kavusan enerji beden bize ozumuzu gosterir. Ozunu, gercek 'ben' ini kesfedenler yaraticiyi  kesfeder. Yaraticidan kopan bir zerrecik oldugunu ogrenir ve tekrar yaraticisina donmek, ona layik olmak icin  cabalar. 'Esas kaynaga geri donus ' dedigimiz yeni bir tekamul evresine gecer. Kuran'da Allah "Size ruhumdan uffledim" der. Yaratici bize ruhundan uflemis ise, ve ruhumuz enerjiyse, yaraticinin uffledigi sey de enerjidir. Yani yaratici aslinda herseyin var olus sebebi olan ana enerjidir. Temel enerji kaynagidir. Bizim ruhlarimiz da haliyle yaraticinin enerjisinden kopan birer enerji parcacigidir. Yani bizim ozumuz aslinda birer Tanri parcacigidir. Ondaki ustun her ozellik bize de bu enerjiyle gecmistir ama bizler bu gucumuzun farkina varmadan dunya zevklerine dalmis gitmisiz. Bu farkindaliga erenler su anki insan nufusunun yuzde 5'ni gecmez. Fakat bu oran bundan sonra hizla artacak. Girdigimiz bu yeni evrede, gelen enerjiyle bilinclerimiz hizla aciliyor. Dini doyuma ulasmis her ruh ister istemez bu bilgi akisina maruz kalip bir sekilde sorgulamaya gececek. Kimi cok erken kimi cok gec....eninde sonunda herkes..Cunku biz cok ozel bir donemdeyiz. Aydinlanma ve vicdan hesaplasmasi donemindeyiz. Hayatta kalabilmek icin sevgiyi ogrenmek zorundayiz. Sevgiyi bulanlarda, yaratan ile kendisi arasindaki tum aracilar kalkar. Geriye birtek kendisi ve Allah kalir. Onu icinde hisseder, kalbinde hisseder. Aradigi her sorunun cevabi kendisine kendiliginden gelir. O hissi alan bir varlik zaten bu dunyadaki tekamulunu tamamlamis demektir. Sonrasinda geriye donus hazirliklari baslar...



Sevgiler!
Aasma




16 Aralık 2014 Salı

Paralel Evrenler


Paralel evrenlerimizin hepsi aynı anda vardır. Buna rağmen biz içinde olduğumuzu sandığımız tek bir evrenimizdeki farkındalığımızı yaşarız. Potansiyel diğer evrenlerimizde yolculuk yapan diğer ben’lerimiz bize uyarı mesajları gönderebilir. Bu paralel evrenin birinci gerçeğidir, çünkü titreşim ve sicim teorisi ile fotonların haberleşmesi gerçeği bunu mümkün kılar.

Varlığımızın öz gücü, tüm paralel evrenlerimizdeki farkındalıklarımıza dağıtılarak kullanılır. Bu güç varlığımızın dalga formunda olan öz varlığımızın kullandığı güçtür. Yani her evrenimizdeki eşbenimiz, ana kaynaktan gelen bir güç kullanarak yaşar. Birden fazla eşbenin olması, her benin belli miktarda gücü olması demektir.  Diğer evrenlerden bazılarının iptal edilmesi, var olan özgücün daha az sayıya bölünmesi demektir. İptal edebildiğimiz paralel evrenimiz için kullandığımız güçler tek bir evrende kullanılırsa o evrenimizdeki benimizin yetkileri çoğalır. Bazı insanlar bunu yapabilmiştir. O evrenler bazen erkli rüyalarda iptal edilir, bazen bilinçaltı zihin kayıtları temizlenerek iptal edilir. Yani bağlı olduğumuz geçmiş hikâyelerimizden özgürleşerek yaparız bunu. Bir takım çalışmalarla o paralel koridorumuza gideriz ve orada biriken enerji telciklerini geri alırız. Psikanaliz, hipnoz, Toltek özetlemesi ile yapılan şey tam da budur.  Geçmişten gelen ve acısını çektiğimiz seçimlerimizin enerji kayıtlarını temizlemek bizi diğer paralel evrenlerimizden de özgürleştirir ve güçlendirir. Yani diğer bir paralel evrenimiz iptal etmiş oluruz. Kendi koridorumuzun içindeki güç yeterli duruma geldiğinde zamanın lineer çizgisinin büyülü tutukluluğundan kurtulabiliriz. Yanlara doğru dağılıp, diğer koridorlara akıp giden enerji tek bir koridor içerisinde toplandığında o koridor içerisindeki zamanı görme yeteneği artar.

Böylelikle ‘özben’e’ biraz daha yaklaşmış olan ben, zaman çarkının ortasında oturarak kendi bütün zamanlarını görebilir. Yani, gelen zamanı ve giden zamanı… Bu görme; bazen durugörü, bazen şifa, bazen rüya erki olarak kullanılır. Şifacıların, durugörücülerin, Rüyacıların yaptığı şey tam da budur… Artan bu erkin nasıl kullanacağına ben’in kendisi karar verir. Bu aşamada Ben ile Özben arasındaki bağlantı sağlamlaşmış, kuvvetlenmiş ve temizlenmiş olduğundan varlık kendi öz amacını daha iyi bilir ve anlar ve kendi öz amacına uygun çalışır ve yaşar. Bu çalışma sonrası bir koridor içinde yaşayan ben, Özbeni ile gitgide daha fazla yakınlaşır. Yolculuk öze doğru olmaya başlar. Vuslat denilen şey budur. Kavuşmak…


Zaman aslında bir çark gibidir, bizim zihnimizdeki boyut kapasitesiyle ancak buna benzetebiliriz. Bu çark aynı anda, sonsuz sayıda koridor içererek döner. Bu koridorların her biri bizim seçimlerimizin koridorlarıdır. En kuvvetli koridorlar önemli seçimlerimizi yaparak oluşturduğumuz koridorlardır. Evlilik, meslek, eğitim seçimleri gibi seçimlerimiz sırasındaki seçmediğimizi düşündüğümüz alternatif şıklar diğer en kuvvetli paralel evrenimizi oluşturur. Hayatımızdaki bu seçimleri yaparken hissederiz bu seçimlerin önemli birer köşe başı olduğunu… Hani böyle önemli her seçim sonrası aklımızın bir köşesinde kalır diğer seçenek ile ilgili duygularımız. İşte o duygular bir taraftan akmaya devam eder ve paralel diğer evrenimizi besler. Varlığımızın içinden akıp giden o enerji, yürüdüğümüzü sandığımız evrenimizin içindeki ben’i zayıflatır. Geçmiş hikâyelerimizin duygu kayıtlarını temizlemek bu nedenle bizi güçlendirir. Hayatımız boyu kaç önemli seçim yaparız, bir düşünsek. Şu cümle çok şey anlatıyor:

“Kuantum evreninde ne zaman bir seçim yapılsa bir evren daha doğar”

Asıl olan öz varlık zaman çarkının çarkın ortasında oturur ve bütün koridorları görür.  Yani onun için her şey ŞİMDİ’ dir. Bütün koridorlarda dolaşan sayısız eşben vardır. Ama o benler sadece kendi koridorunun içini görür. Yani kendi lineer zamanını… Özbeniyle irtibat kurabilen eşbenlerden herhangi birisi böyle bir gerçeğin farkına vardığında bu bilgiyi kullanabilir. Kullanmak için seçenekleri vardır.

1- Tüm eşbenlerini aynı tek koridora toplamak,
2- Evrenleri arasında geçiş yapabilmek,
3- Diğer eşbenlerinden mesaj almak,
4- Özbeninden mesaj almak…

Benliğimizde çeşitli yetkide direksiyonlar vardır. Biz arabamızın tek olduğunu ve düz bir yolda gittiğimizi sanırız. Direksiyona sıkıca hâkim olduğumuzu düşünürken asıl direksiyonun hangi elimizde olduğunun gerçek farkındalığını yakalarsak elbette bilinçli ve gerçek seçimi yaparız. Gerçek direksiyonun hangisi olduğunu anladığımız an büyülüdür, anlatılamaz, ancak yaşanır. Bu büyüyü yaşamak için varlığımız olduğunu sandığımız tüm şeylerden özgür olmak şartı vardır. İsmimiz, cismimiz, kütlemiz, malımız, mülkümüz, zincirlerimiz, sevgilerimiz, düşkünlüklerimiz vs vs sonsuz sayıda bizi biz yapan ŞEY vardır. Kolay değildir HİÇ olmak…

Bu arada bu HİÇ olma halinin sürekli olmasına gerek de yoktur, bu da işin kolaylaştırıcı yanıdır. Bir saniyeliğine bile bunu yakalayıp kullanabilen çok şey yapabilir. Çünkü o bir saniye, bizim ölçüp biçtiğimiz bir saniyenin yetkilerinden çok daha fazlasına sahiptir ve zaman kanunları bunu açıklamaya yeterlidir.

Aslında birçok insan bu geçişleri yaşıyor, farkında değil. Matrix filminde ilginç bir sahne vardı, hatırlayalım. Trinity ve Neo kaçıyorlardı. Merdivenlerden çıkarken Trinity bir kedinin geçişini gördü. Trinity, bu kedinin geçişini ikinciye gördüğünün farkına varıp; “Bir şeyleri değiştirdiler acele edelim” diye bağırıyordu. İşte o değişim dediği şey bir geçiştir… Geçiş sırasında üst üste bindirilemeyen bir yaşam karesi iki kez görülür. (Dejavu’ların bir kısmı budur) Filmde değişimi yapan Matrix’tir.  Matrix denilen ana kaynak program; Özben’e denk bir yapıdır. (Bu arada Kurandaki Rab kelimesi ile Matrix kelimesi aynı anlamdadır.) Farkında olmadan yapılan geçişler; Özbenin (ana program) müdahalesi ile yapılan geçişlerdir.

Anlık hissedişler dışında uzun sürelerle tanımlanan Dejavu’lar vardır. Örnek olarak benim hem de bugün yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum. Üç gündür gözümün önüne gelip duran bir mekân görüyordum. Beyaz ve metalik gri tonlarında döşenmiş, beyaz jaluzi storları olan geniş bir salon ve bir çok odası olan bir işyeri idi gördüğüm yer.  Bugün bir arkadaşımın bir işyeri açtığını bir diğer arkadaşımdan duyunca, gözümün önünde birkaç gündür duran manzarayı hatırlayıp kendisine tarif ettirdim, acaba gördüğüm yer orası mı diye. Tarifi sonunda yanıldığımı düşündüm çünkü benim gördüğüm işyeri değildi. Derken aynı gün diğer bir arkadaşımla iş görüşmesi yapmak için yola çıktım. Oradan da başka bir arkadaşımı yeni taşındığı başka bir işyerinde ziyaret etmek için uğradım. İşyeri yeni hazırlanmış ve döşenmişti. Ben de hayırlı olsun ziyaretine gitmiştim kendisine. Kapıyı bana açtığında çığlık attım çünkü üç gündür sürekli gözümüm önüne gelip duran manzaranın tıpatıp aynısıydı. Bu yeni yer hakkında kendisiyle de tek bir kelime bile konuşmamıştık şimdiye kadar. Bu yaşadığımı bana bir bilim adamı hangi teoriyle açıklayacak merak ediyorum. Bu olay için, anlık hafızanın gecikmeli kaydı diyebilir mi acaba? Ya da şizofreni… Diyemez, çünkü bu olay anlık değil üç dört günde yaşanan bir deneyimdir. Hem de kanıtlarıyla, tanıklarıyla. Çünkü ben ilk konuştuğum arkadaşıma gördüğüm yeri ayrıntılarıyla anlatmıştım. Koltuklar beyaz, duvarda gri metalik tuğlalar, camda ise beyaz storları var, bir sürü de oda var demiştim. Bu deneyim bir anlık değil, uzun bir süre içeren bir Dejavu ’dur ve bana kendi eşbenimden hem de rüyada değil, güpegündüz uyanıkken gelen bir mesajdır bana gore…
Benim gibi bu tür olayları yaşayanlar, bilimin yetersiz eski açıklamalarının doğru olmadığını iyi biliyorlar. Çünkü yaşadıklarının daha kapsamlı gerçekleri içerdiğinin farkındalar. Ve bu gerçekler, yanı başımızda duran ama çoğunlukla göremediğimiz kendi gerçeklerimizdir.

Tıpkı Matrix’teki gibi;
Yaşam sizden size yansıyandır…

Yazar: Nesrin Dabağlar'dan Alintidir

Kristal Mucizesi


Kristaller, guclu enerji taslaridir. Dunya'miz ve uzerinde yasayan tum canlilar icin cok faydalidir. Insanlari, hayvanlari, bitkileri, suyu ve havayi temizler, arindirir. Kristaller iclerinde enerjiyi dopolarlar ve yenileyerek cevresine yayarlar. Yani evrenden, aldigi pozitif beyaz enerjiyi icinde depolayip daha etklili bir hale getirip cevresine geri yayar. Bu islevini durmaksizin 24 saat yapar. Eger evinizde bir adet kristaliniz yoksa hemen almanizi tavsiye ederim. Cunku en cok ihtiyacimizin oldugu donemlerdeyiz. Ozellikle suyumuza, havamiza ve yiyeceklerimize karisan radyasyon ve diger zararli maddelerden korunmak icin kristallere ihtiyacimiz var.

Oncelikle her birey izerinde bir adet kristal  tasimalidir. Antik Misirlilar, Mayalilar, Sumerler ve Atlantisliler uzerlerinde hep kristal tasirlardi. Bu kristaller uzerimizdeyken surekli evrenden topladiklari enerjiyi depolayip, temizleyip bize geri verirler. Biz boylece daha saglikli, daha dinc oluruz. Misir piramitlerinin Dunya'miza enerji saglayan kristal gorevi goren enerji makineleri oldugunu biliyor muydunuz? Bu piramitlerden elde edilen enerjiyle, simdiki teknolojiden bile daha ileri bir seviyeye gelinmisti. Dunya uzerinde yapilmis tum piramitlerin amaci buydu.

Dunya'daki en buyuk bilgisayarinin hafizasi yeni bulus kucucuk bir kristale kaydedildi. Cunku kristaller sadece enerjiyi degil, bilgiyi de depoyabiliyor. Ne kadar yuklerseniz yukleyin asla dolmuyor. Sinirsiz bilgi ve enerji depolama kapasitesi var.


Elinize kucuk bir kristali alip ona sevginizi, enerjinizi veya size ait bir bilgiyi iletin. Onu sonsuza kadar saklar ve geri size verir. Kristaller kendi basina calisan, kendi kendini sarj eden ve temizleyen taslardir. Kristallerin radyasyonu temizledigi ispatlanmistir. Bilgisayar, telefon veya televizyon kenarlarina konan kristaller radyasyonu temizleyeceginden dolayi mutlaka evimizde bulundurmamiz gerekir. Eger onlari ozel bir calismada kullanacaksaniz, programlamaniz lazim. Ornegin Pembe kuars kristalinin, esinizle aranizdaki sevgiyi arttirmasini istiyorsaniz onu buna gore programlamaniz lazim.

Kristallari Gunluk Hayatimizda Nerelerde Kullanabiliriz?

1- Buzdolabina koyacaginiz bir kristal; sebze, meyve, et,balik ve digger yiyeceklerinizdeki tum radyasyonu temizler.

2- Suda kristaller oldugunu biliyor muydunuz? Icecek suyunuza attiginiz bir kristal, sudaki tum kristallerle iletisime gecip onlari temizler. Boylece su radyasyondan veya zararli maddelerden arinir.

3-Sadece su degil, her turlu sivi icecegimizin icine krital koyarak temizleyip oyle icebiliriz. Ornegin: Ben, icinde kristal olan buyukce bir surahiye su koyup bir gece bekletiyorum. Gunluk su tuketimimi o surahiden yapiyorum. Kullandikca uzerine su ekliyorum. Yemek ve cay suyunu bile ordan kullaniyorum. Suyun tadindaki degisimi fark etiginizde inanamiyacaksiniz.

4- Yasadiginiz yerde gol, nehir veya deniz varsa, icine atacaginiz kristaller, sudaki tum kristallerle iletisime gecer ve suyu birlikte radyasyondan temizlerler. Boylece hem baliklar radyasyondan kurtulur hemde deniz urunleri yiyen insanlar radyasyondan korunmus olur.

5-Koyde yasiyorsaniz ve kuyu suyundan iciyorsaniz, mutlaka o kuyuya bir kristal atiniz. Icme suyunuz bir gecede temizlenmis olur. Kristal orda durdugu surece de yeniden kirlenmez.

6-Meditasyon yaparken yani basiniza koyacaginiz bir kristal, size gelen enerji akisini hizlandirir ve daha cabuk transa gecersiniz.

7- Gece uyurken yani basiniza koyacaginiz bir kristal, sabahleyin daha zihinde ve enerji dolu uyanmaniza sebep olur. Cunku vucudumuzun yuzde sekseni su oldugundan, kristal enerjisi sizi cok cabuk temizliyor ve tazeliyor.

8- Boynunuza takacaginiz bir kristal sizi bulundugunuz her ortamdaki radyasyondan ve negatif enerjiden korur.

Not: Buzdolabina, suya, televizyon kenarlarina ve boynunuza takacaginiz her kristal icin sadece birer kere programlama yapmaniz yeterli. Programlama yapmadan once kristallerinizi bir gece toprak altinda bekletin, yikayin sonra programlayin.


Sevgiler !
Aasma

12 Aralık 2014 Cuma

Nutuk'daki Gizli Mesajlar



Beyin cerrahı Dr. Muammer Yüksel ile biyofizik uzmanı Dr. Erhan Kızıltan, bir bilimsel araştırma için bir araya gelip çalışmaya baslar.
Bu araştırma için gerekli olan bilgisayar programınu Dr. Erhan Kızıltan yazar. Programın çalışıp çalışmadığını denemek için o sırada bilgisayarda tam metni hazır  bulunan Atatürk’ün Ekim 1927 tarihinde okuduğu Büyük Nutuk’u programa koyarlar. Bir süre sonra, program Nutuk’un içinde her kelimenin kaçar kez tekrarlandığını ortaya çıkarır. İki bilim adamı, ilk olarak Nutuk’ta 19’ar kez tekrarlanan kelimeleri ilk kullanım sıralarına göre bir araya getirerek bir metin ortaya çıkarırlar. Ortaya cikan metinde gunumuz Turkiye'sindeki bazi gelismeler ile ilgili mesajlar vardir. Boylece bu iki uzman 19 rakaminin Ataturk'un hayatindaki gizemini farkeder.

19 rakamı Atatürk’ün hayatında önemli bir yer tutmaktadır.
  • Atatürk, 19.yüzyılın bitmesine 19 yıl kala 1881 de doğdu. (1881, 19’un 99 katıdır.)
  • 1881, Rumi takvime göre 1297’ye denk gelir. (1+2+9+7=19
  • Selanik’te doğdu. Selanik sözcüğünün ”ebced” hesabıyla (Arapçada her harfin sayısal bir değeri olduğunu belirten hesap) değeri 171’dır. (171, 19’un 19 katıdır.)
  • Nüfus kütüğünde sıra numarası 19’dur.
  • Nüfus Cüzdan numarası 999814’tü. (Bu sayı 19’un 52’306 katıdır.)
  • İstanbul Harp Okulu’na 1900’de kayıt oldu. (1900,19’un 100 katıdır). Bu sırada yaşı 19’du.
  • Harp Akademi’sine 57. ekşi devre olarak girmiştir. (57, 19’un 3 katıdır.)
  • Atatürk Harp Okulunu 20’nci olarak bitirdi. Subaylardan birisi yabancıydı. Bu nedenle mezun olan 19’uncu subay oldu.
  • Yüzbaşı olarak orduya katılış sırası 38’di. (19’un iki katıdır.)
  • Çanakkale Savaşları’nın zaferle sonuçlanmasında büyük rol oynayan 19.uncu tümeni kurdu.
  • 19 Mayıs 1915′ de albay oldu.
  • Komutanı olduğu alayın numarası da 38′ di. (19’un 2 katıdır.)
  • Komutanı olduğu bir başka alayın numarası 57 idi. (19’un 3 katıdır.)
  • 19 Mart 1916’da tuğgeneral oldu.
  • 19 Aralık 1904’de Yıldız Sarayı’na çağrıldı.
  • 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savasını başlattı. O zaman 38 yaşındaydı. (Yani 19’un 2 katı)
  • Atatürk’ü Samsun’a götüren Bandırma vapurunun 19 yolcusu vardı.
  • Samsun’da 19 gün kaldı.
  • 4 Temmuz 1919’da Erzurum’a gitti.19 gün sonra 23 Temmuz’da ErzurumKongre’sini topladı.
  • 4 Eylül 1919 Sivas Kongresi’nden 114 gün sonra 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gitti. (19’un 6 katıdır.)
  • Mili Mücadele’ye başlanması için komutanlarıyla yaptığı konuşmanın tarihi 19 Kasım 1919’du.
  • TBMM’nin kurulmasına 19 Mart 1920’de karar verdi.
  • 19 Eylül 1921’de mareşallik ve gazilik unvanı aldı.
  • Gençliğe Hitabe’de 19 cümle vardır.
  • Mustafa Kemal Atatürk adında 19 harf var.
  • 10 Kasım 1938’de öldü. (1938, 19’un 102 katıdır.)
  • 57 yıl yasadı. (19’un 3 katidir.)
  • Yaşının ilk 19 yılında askerliğe hazırlandı. İkinci 19 yılında asker olarak hizmet verdi. Üçüncü 19 yılında ise ülkenin kurtarıcısı ve devlet başkanı olarak görev yaptı.
  • Öldüğünde yatağının altında bulunan otomatik silahta 19 mermi vardı.
  • Cenaze namazı 19 Kasım 1938’de Dolmabahçe Camii’nde kılındı.
  • Atatürk’ün ölümü üzerine silah arkadaşı İsmet İnönü’nün Türk Milletine yazdığı beyanname 19 cümledir.
  • Cenazesinde çalınan Chopin’in cenaze marsının numarası 19′ dur. Bu marsta 19 nota vardır.
  • Miras olarak 19.000 lira bırakmıştır. (Yani 19’un 1000 katı)
  • ”Ne mutlu Türküm Diyene” cümlesi 19 harftir.
  • ”İstikbal Göklerdedir” cümlesi de 19 harftir.
  • İstanbul Akaretler ‘de kaldığı evin numarası 19’dur.
İste bu nedenle, NUTUK’da 19’ar kez tekrarlanan kelimeleri bir araya getiren Dr. Muammer Yüksel ile Dr. Erhan Kızıltan ortaya su metinleri cikarirlar.

”TÜM SEÇKİN TEMSİLCİLER’, MİLLETE HİZMET ETMEK YERİNE, GÖREVLERİNİ YERİNE GETİRMEMEKTEDİRLER. BUNLARIN KANUNLARA BİLFİİL UYMALARI GEREKTİĞİNİ BELİRTİNİZ. ŞUNU SÖYLEYİNİZ: YAKIN ZAMANA KADAR MEVCUT FAALİYETLERİ BAŞKA GÖZLE GÖRMEYE ÇABALAYANLAR ARTIK DURUMUN FARKINA VARMIŞLARDIR. KUMANDANLARIN (ASKERLER VE YÖNETİCİLER) HİZMET ETMELERİNE SİZ ENGEL OLUYORSUNUZ. OLAYLARI TAM OLARAK DÜŞÜNEN HER KİŞİ BUNUN NEDENİNİN, HÜKÜMET OLDUĞUNU GÖRÜR. TÜM BAŞKANLIK SİSTEMİ BİZCE SUİSTİMAL EDİLMEKTEDİR. TOPLANACAK TARAFLAR SAYICA AZ OLSA BİLE AZAMİ SAYIDAKİ DÜŞMANIN KARŞIŞINDA DURMALIDIR. BU ÇAGRIYI YAPMASI GEREKEN YÜZBAŞILARDIR. BÜYÜK ŞEREFLİ CEPHE DÜŞÜNÜLMELİDİR.”

Bu metin 2 bilim adamını çok şaşırtır. Çünkü günümüz Türkiye’si ile ilgili ipuçları vermektedir. Bir başka deyişle Atatürk, 100 yıl önceden Türkiye’de olup bitecekleri görmüş gibidir. Dr. Muammer Yüksel ve Dr. Erhan Kızıltan, 19’ar kez tekrarlanan bu sözcüklerle oluşturdukları baska bir metin ise Türkiye’deki bölücülük hareketinin ne aşamaya geleceğini 100 yıl önceden gösteriyor.

”MAKSADIN ANLAŞILIYORDU. TARİHİ VİLAYETİN AHALİSİNİ BÖLÜP DİYARBAKIR KÜRT DEVLETİ’NİN KURULMASINA YOL AÇMAK. MEMLEKETİN İÇİNDE BULUNDUğU DURUM KESİNLİKLE BiRiSiNiN DURUMA MÜDAHALE ETMESiNi GEREKTİRCEKTİR. İÇİNDE BULUNULAN SOMUTSUZ KOŞULLAR GEREĞİNCE BAGIMSIZ GRUPLAR HAREKETE GEÇECEKTİR. YİRMİ VAKİT SONRASINDA BU DEGERLENDİRMEYİ KİM YAPACAK VE EYLEME GEÇECEKTİR.”

Bu metinde yer alan ”YİRMİ VAKİT” ifadesini ilgi çekici bulan iki bilim adamı bir araştırma yapar. Vardıkları sonuç şaşırtıcıdır. Güneydoğu ‘da bir Kürt devleti kurmak için yola çıkan Abdullah Öcalan PKK’yı 1978’de kurmuştur. Öcalan 1999’da yakalanmıştır. Bir başka deyişle eylemlere başladığı yıl ile yakalandığı yıl arasında 21 sene vardır. Bu da Atatürk’ün ”YİRMİ VAKİT” deyimine uygun bir zamandır. İki bilim adamının yorumuna göre bu 20 vakit dolmuştur. Ve ülkenin bölünmesini engellemek için eyleme geçilmesi zamanı gelmiştir. Nutuk ‘u iki bölüm halinde kitaplaştırıldığını göze alan Dr. Muammer Yüksel ile Dr. Erhan Kızıltan, kitabin ‘belgeler’ bölümünde de 19’ar kez geçen sözcükleri arayıp bulur ve yeni bir metin ortaya çıkarır.

”DÜŞÜNDÜKLERİNİ AÇIKÇA SÖYLEYEN PEK ÇOK KİŞİNİN ORTAK FİKRİ; HÜKÜMETİN BUGÜN DÜNYAYA YAKIN DURMASININ ASIL NEDENİNİN, SEÇİMLE KENDİLERİNE VERİLEN GÜCÜ KULLANARAK, SİSTEME RESMEN AYKIRI FİKİRLERİ UYGULAMAYA CALIŞMASIDIR. GERCEK YÜZÜ BELLİ OLMAYAN AZINLIKTA OLAN YÖNETİM MERKEZİ<, GERCEK YÖNETİMİN, ANKARA’NIN DİKKATINİ ÇEKMEK ZORUNDADIR. RÜŞVETÇİ VALİLERİN (YÖNETİCİLER) CUMHURİYET İLKELERİ YERİNE<, KENDİ ÇIKARLARINA YÖNELMELERİ MÜDAHALEYİ GEREKTİRİR.”


Bu iki bilim adamı bu çalışmayı kitap haline getirdi.”NUTUK’DAKİ GİZLİ HİTABE” adını taşıyan bu kitap okunmaya deger.


Derleme
Aasma

11 Aralık 2014 Perşembe

Aslan,Yilan, Ejderha, Kartal ve Baykus Sembollu Insanlar



Dunya uzerinde yasayan insan irklarini temsil eden semboller var. Ilk irk yilan sembolu tasiyanlardir. Ikinci irk ejderha sembolunu tasiyor. Ucuncu irk aslan sembolu tasiyor. Dorduncu irk ise kartal sembolu tasiyor. Son yillarda baykus sembolu tasiyan insanlar da ortaya cikti. Gunumuze kadar gelen bu soylar, Dunya'nin dort bir yanina dagilmistir. Bu konuda aldigim vizyonda Hz. Muhammed'in soyundan gelenlerin Yilan ve Aslan sembolunu tasidiklari gosterilmisti. Bu semboller bizim DNA'larimizda sifrelidir. Kimi insanlar durugoru veya ruya halinde bu sembollerini gorebilirler. Ben Beyaz Aslan sembolu tasidigimi biliyorum. Ataturk ve Hz. Ali de Aslan sembolu tasiyordu. Ongorum Hz.Fatma'nin sembolu peygamberimizden dolayi Yilan, Hz. Ali'nin sembolu Aslan oldugu icin haliyle onlarin evliligiyle devam eden Peygamber soyunun sembolleri Yilan ve Aslan olmus oluyor. Bence bu semboller yildiz ve gezegenlerle iliskisinden dolayi olusmustur. Dogum zamani yada geldigi yerle ilgilidir.


Bu semboller binlerce yildir kulturlerimize yerlesmis. Tarihi binalarda, heykellerde, resimlerde ve motiflerde islenmistir. Geçmişimizde ne kadar çok yılan hikâyesi vardır; mitolojide, destanlarda, tarihi eserlerde, hikâyelerde ve kutsal kitaplarda… Havva’yı baştan çıkarıp cennetten kovduran yılandır. Ama insanları iyileştirip şifalandıran Tıp Biliminin sembolü de yılandır.

Yılan bir sürü yerde karşımıza farklı isimlerle çıkiyor:

Naga, Nagual, Nacaal, Adder, Djedhi, Amarus, Levites, Ejderha, Ejder, Quetzlcoatl (Kukulkan), Şahmeran, Serpent, Snake, Typoon, Nahaş…Mısır firavunları Kobrayı başlarında taşırdı. Tevrat’taki Nahaş kelimesi hem yılan, hem sırları bilen anlamına gelirdi. Sümer’de Tanrı Enki’nin sembolü yılandır. Tufanda Utnapiştim’i uyandırıp uyaran yılandır. Zeus ve Maia’nın oğlu ve habercisi Hermes, yılan dolalı bir asa ile düşmanını yenmiştir. Güney Amerika’daki kadim Meksika, Aztek, Toltek, Maya uygarlıklarının gökten gelen tanrıları yılandır. Eski Türk inanışlarında Ejderha; kutsal, göksel ve iyi bir varlıktır.

Kundalini; üç buçuk kez (yedinin yarısı) kıvrılıp uyuyan spiral bir yılan demektir. İnsanın içindeki ateşi göstermek üzere Kundalini kelimesi kullanılır. Bireysel uyanışın, aydınlanmanın ve bilgeliğe ulaşmanın sembolüdür. Mısır’da Roma’da resmedilen kanatlı yılan Kundalinidir. Uyuyan spiral bir yılan…

                                Bundan sonrasi Indigo dergisinden alinti bilgidir.

Bütün bu mitsel kalıntilara göre yılan; bugünkü kötü imajına inat,aslında yaşamın öz ateşi ve bilgelik sembolüdür. Işıktan dünyaya, yani maddeye inişin başlangıç noktasında bir yılan; çöreklenmiş ve kıvrılmış oturuyor sanki;  
Etimolojik açıdan Evren sözcüğü ‘eviren’, ‘çeviren’ anlamına gelir. Eski Türkler ve Çinliler’de gök çarkının/çarklarının döndüğü kabul etmekte ve onlar gök kubbenin en alttaki çemberini bir çift gök ejderinin çevirdiğine inanmaktaydı. Ejder gök çarkını ve buna bağlı olarak da ‘yaşam çarkı’nı çevirmekteydi. Böylece Eski Türklerde ‘ejder’ de evren olarak adlandırılmıştır.  
Eski Anadolu antik edebiyat el yazmacıları tarafından anlatılanlara göre, bir zamanlar Anadolu’da tanrısal bilgeleri doğuran kadın, yılan olarak görülüyordu. Ve oturduğu kentin adı Piytion’du. Pi sözcüğünün anlamı ‘baba’dır. Sözcüğün to eki ise ‘sen’ demektir. Pito yani senin baban, senin atan anlamındadır. Piyton kenti ise senin babanın, senin atanın oturduğu kent anlamındadır. 
Mitolojide Tanrıça Gaia’nın da yılanları vardır. Kadın Tanrıçaların elindeki bu yılanları Zeus ele geçirmiştir. Apollon ve Zeus’la süreç, artık erkek egemen duruma geçiştir. En baştan beri Babil, Mısır, Girit, Anadolu’da da eski inançlar içerisinde kadın tanrıçalar yılanla bir tutulmuştur. Bilgelik ve bilicilikle yılan, ilişki halindedir.  

Hindistan’da insiye bilgelere ve kâhinlere, ‘akıllı yılanlar’ anlamına gelen ‘Nagalar’ denirdi. Alnın tam ortasına sembolün konması, yılan gibi akıllı olmak için iç psişik melekelerin kullanılmasını ifade ederdi. Mister Okulu’nun sadece en yüksek inisiyelerine yılan başlığı takma izni veriliyordu. Başını kaldırmış yılan, aşağıdan yükselen kundalini, Yılan Ateşi’ni sembolize ederdi. Kundalinin yükselmesi ve üçüncü göz’ün açılmasıyla kişi büyük bilgeliğe ve spiritüel yaratıcı güce ulaşır; her şeyin sonsuzluğu bilinir olurdu. 

Hint yazmalarında ve efsanelerinde Naga ırkı, yeraltında yaşayan ve yüzeyde insanlarla irtibata geçen bir yılansı ırktır. Bu yılanların kimilerinin insana dönüştüğü yazar. Hint yazmalarında bunlardan başka Sarpa denen bir başka yılansı ırktan daha söz edilir. Ayrıca Hint okyanusu civarında ve sonradan denizin dibine batmış bir ülkede var olduğu söylenen bir yılan  krallığının bahsi geçer. 

Antik Kolombiya mitolojisinde de ilksel kadın olan Bachue; büyük bir yılana dönüşür ve bazen ‘ilahi yılan’ olarak adlandırılır. 

Tevrat’ın içinde adı geçse de kendisi ortada olmayan kayıp kitaplarından Yaşer’in Kitabı’nda Masonik dinin kurucusu sayılan Nemrut’tan ve insanlığın yaratımında söz sahibi olan bir yılan-ırkından söz edildiği iddia edilir.

Aborjinlerde pek çok tanrı yılan isimleriyle tanımlanır. Ungud bazen dişi bazen erkek olan bir yılan tanrıdır. Wollunqua (yağmur ve bolluk) bir yılan tanrıdır. 

Atina’nın ilk kralı olan efsanevi Cecrops yarı insan yarı yılan olarak bilinir. Yunan mitolojisindeki birçok Titan ve dev kanatlı insansılar şeklinde karşımıza çıkarlar. Tek farkları bacak yerine yılansı gövdelere sahip olmalarıdır; ejderha şeklindedirler. Örneğin Boreas, kuzeyin soğuk rüzgârını getiren ve yılan gövdesine sahip olan kanatlı bir Yunan tanrısıdır.


Güney Amerika Uygarlıklarında Yılan 

Afrika’daki bu inanç, Amerikan yerlilerinin dimethyltryptamine içeren ayahuasca uyuşturucusuyla yaptıkları çalışmaların içeriğine benzerdir. Bu bitkiyi kullanan yerli Amerikan şamanların çoğu, yılansı ve uzaylı benzeri varlıklarla iletişime geçtiklerine ve onlardan ders aldıklarına inanmaktadırlar. 

 Mixcouatl, Aztek Savaş ve avcılık tanrısıdır. Bulut yılanı anlamına gelir. Tezcatlipoca’nın aldığı isimlerden biridir. Toltek, Aztek, Maya tanrılarının birçoğu yılanla sembolize edilmiştir. 
Mark Amaru Pinkham’a göre; Nagual kelimesi yılan demektir. (Bilgelik Yılanlarının Dönüşü adlı kitabın yazarıdır)
Toltek bilgeliği öğretilerine göre; ( Carlos Castaneda Kitapları) Nagual kelimesi, doğaüstü güçlere ve bilgeliğe sahip olan büyücü anlamında kullanılır. ( Nahuatl dilinde Nagual kelimesinin tıpkı Mason kelimesi gibi, İnşaatçı Ustalar anlamına gelmesi ilginç bir benzerliktir) Kendi dünyasal âlemimiz dışında başka dünyalarda yaşama yeteneğine ise, Nagual’a geçmek denir. Evrenden akan enerjiyi aktığı gibi görebilmek ve dünya dışı güç alanında yaşamak olarak tanımlanan Nagual olma durumu, insan biçiminden çıkıp farklı varlıklara dönüşebilme yeteneğidir. Yaqui kızılderilisi Don Juan Matus’a göre eski şaman kadim atalardan kalan bu öğretinin sırları, insanbilimci Carlos Castaneda tarafından bir kitap diziniyle anlatılmıştır. İlk kitap Don Juan Öğretileri, sanrılandırıcı bitkilerin kullanımıyla geçilen olağandışı zihin hallerini ayrıntılı olarak anlatır. 
Toltek başkenti olarak kabul edilen Tula'daki en çarpıcı eserlerden biri, Atlant denilen dev taş heykellerdir. Bunlar alçak bir piramit platformunda duran, muhtemelen vaktiyle bir tapınağın çatısını taşımakta olan, yani sütun görevi gören heykellerdir. 4.6 metre yüksekliğinde, tüylü saç modeli olan ve mızrak taşıyan bu heykeller, eski Amerika uygarlıklarında genel bir ilah olan ve bu kentte bazen Toltek hükümdarlarıyla, bazen de sabahyıldızı özdeşleştirilen Quetzalcoatl'ı (tüylü yılan) temsil eder. Bu ad, Toltekler ve Aztekler'de ‘sakallı yılan’ anlamına gelir. Buradaki sütunlardan bazılarına, mimari örnek ve damgalara, Yucatan'daki Chichen Itza bölgesinde de rastlanır. 
Azteklerin anası Coatlicue, Tula kenti yakınında Yılandağ (Coatepek) tepesinde bir tapınağı süpürürken gökten bir tüy topu düşmüş ve onu bağrında saklayınca Huitzilopochtli’ye hamile kalmıştır.  
(Tula kenti için bir not: Astrolojik çembere göre 3 derece boğa burcu, Krittika denilen bizim Pleiades (Süreyya) diye tanıdığımız takımyıldıza karşılık gelmektedir ve akrep burcunun (Vishakha) 3 derecesi ise Sanskrit dilinde Tula diye adlandırılan bizlerin terazi burcunun kuzey ve güney ucu diye bildiğimiz noktaya denk gelmektedir.)
Tüylü yılan Quetzalcoatl birçok efsanede yer almış, hatta İspanyollar kıtayı işgale geldiklerinde Quetzalcoatl ile ilgili efsanelerden ötürü yerliler bu istilacıları saygı ile karşılamışlardı. 
Çin Mitolojisinde Yılan 
Çin Mitolojisinde de ilginç göksel ve yılan hükümdarlar vardır. Amerikalı mitoloji uzmanı Joseph Campbell ‘Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’ adlı kitabında ‘Ulu Üçler’ diye adlandırılan ve M.Ö. yaklaşık 3000 - 2500 yılları arasında yaşadıkları söylenen üç imparatordan bahsetmektedir. Üçü de bazı olağanüstü özelliklere sahiptir. Fu Xi "Göksel İmparator" diye bilinmektedir. Rahme düşüş hikâyesi mucizevî nitelikler göstermektedir. 12 yıllık bir gebelik döneminden sonra doğmuştur. İnsan kolları ve öküz başı taşıyan bir yılan vücuduna sahiptir.  

Shen Nong'dan sonra Huang Di, yani ‘sarı imparator’ yönetime geçmiştir. ‘sarı imparator’ denmesinin nedeni şudur: Annesi Chao Tian eyaleti prensinin bir metresiymiş. Büyük Ayı takımyıldızı çevresinde göz alıcı altın bir ışığa rastlayınca gebe kalmış.

Huang Di'nin de olağanüstü özellikleri vardır. Yetmiş günlükken konuşmaya başlamış, on bir yaşında tahta çıkmış. Fakat en ayırt edici özelliği düş görme gücüymüş. Ona " düşler imparatoru " denmesi daha uygun olurdu! Huang Di, uykuda, en uzak bölgeleri ziyaret edebilir ve doğaüstü dünyadaki ölümsüzlerle konuşabilirmiş (Toltek bilgeliğindeki en önemli bilgilerden birisi de rüyaların başka dünyalara gitmek için kullanıldığıdır). Tahta çıktıktan sonra tam üç ay süren ve kalbini denetleme dersi aldığı bir düş görmüş. Bir üç ay daha süren bir düş gördükten sonra, insanlara ‘öğretme gücü’yle geri dönmüş. Onlara, doğanın güçlerini kalplerinde denetlemeyi öğretmiş.

Hermetik Bilgilerde Yılan ve Yedi Irk 

Hermetik bilgilere göre fiziksel âlem, süptil âlemin aynasıdır ve ruhlar bir zaman sonra büyük ışığa doğru çekilirler, onlara yol gösterilir. Evrende kozmik yasalar işlemektedir. Hermetizme göre eski insanların kökeni Dünya-dışı’dır. Hermetika adı verilen bilgilerin, eski Yunanca ve Latince yazılmış eldeki parçaları bütününe verilen ad; Zümrüt Tabletler’dir. 

Hermes-Thot’un öğretisine ait kimi metinler - İskenderiye yangınından ve bağnazların ellerinden kurtulabilmiş bilgiler - bir miktar anlam kaybına uğrasa da, Kilise’nin tüm çabalarına rağmen Avrupa’da yayılmayı başarmıştır.
Hermes’in  (Hermes’in Toth ile aynı kişi olduğu söylenir) Zümrüt tabletlerinin bilgilerine göre; meditasyon ve duaya yönelen Hermes’e bir ejderha görünmüştür. Anlatılanlar şöyledir:


Bu suret kanatları gökyüzünü kaplayan, bedeninden her yöne ışıklar saçan Yüce Ejderha’ydı. Yüce Ejderha, Hermes’e adıyla seslendi ve ona Dünyanın Gizemi hakkında neden düşündüğünü sordu. Gördüğü şeyle dehşete kapılan  Hermes ejderhanın önünde kendini yere attı ve kim olduğunu açıklaması için ona yalvardı. Yüce Varlık, kendisinin Poimandres, Evrenin Aklı, Yaratıcı Zekâ, her şeyin Mutlak Hâkimi olduğunu bildirdi.

Bunun ardından Poimandres hemen şekil değiştirir. Durduğu yerde göz kamaştıran, nabız gibi atan bir Nur vardır. Bu Işık, bizatihi Yüce Ejderha’nın ruhani doğasıdır. Hermes görkemin ortasında ‘yükseltilir’ ve maddi evren onun bilincinden silinir. Hızla koyu bir karanlık çöker ve karanlık genişleyerek Işık’ı yutar. Her şey sarsılır. Etrafında suya benzer bir töz girdap halinde döner ve ondan dumana benzeyen bir buhar çıkar. Etraf dile gelmez iç çekişlerle ve acı haykırışlarla dolar, bu sesler sanki karanlık tarafından yutulan Işık’tan gelmektedir. Aklı Hermes’e ışık’ın spiritüel evrenin şekli olduğunu ve dönen karanlığın onu yutan maddi töz olduğunu söyler. 

Yine Hermetik bilgilere göre:  
Doğanın Semavi İnsan ile evliliğinden, hepsi iki cinsiyetli, hem erkek hem kadın olan ve iki ayağı üzerinde duran ve her biri Yedi Yöneticiden birinin doğasına sahip yedi insan doğurdu. Bunlar, yedi ırk, yedi tür ve yedi çarktır. Yedi insan bu şekilde yaratılmıştır. Toprak dişil element ve su eril elementtir; ateş ve esîrden ruhlarını aldılar ve Doğa insan türünde ve suretinde bedenler yarattı. Ve insan Yüce Ejderha’nın Hayat ve Işık’ını aldı. Ruhu Hayat’tan ve Aklı Işık’tan yapıldı. İçinde ölümsüzlük olan ama ölümlülükten de pay alan bütün bu birleşik yaratıklar, bir süre bu hal içinde devam etti. Kendilerinden kendilerini yarattılar, çünkü onlar hem dişi hem erkekti. Fakat dönemin sonunda Kaderin düğümü Tanrı tarafından çözüldü ve her şey serbestleşti. Ve Tanrı bunu söylediğinde, Takdiri İlahi Yedi Yöneticinin yardımıyla cinsiyetleri bir araya getirdi, onları birbirine karıştırdı, kuşakları yarattı ve her şey kendi türüne göre çoğaldı. Bedeni severek bağlanma hatasına düşenler ölüme ait şeyleri hissederek ve onlardan acı duyarak karanlıkta dolaştı, fakat bedenin ruhun tabutundan başka bir şey olmadığını kavrayanlar ölümsüzlüğe yükseldi.” 
(Hermes’in Zümrüt Tabletlerinin, yani Toth’un Ölüler Kitabı’nın masonların elinde olduğu iddia ediliyor. 33 sayısı Masonlukta, üstatlığı temsil eder. Alcyone, Pleiades’teki en parlak yıldızdır ve böylece Alcyone 33 derecedir – mistik temel rakam. Master ikiye bölününce Ma / Ster olur ve anlamı Ana Yıldız (Mother Star) demektir. Böylece Alcyone Ana Yıldızın sayısıdır – 33 derece)

Bu kadar çok yılan sembolü ve tanrısının özellikle insanın yaratılışı ve bilgeliği ile ilgili mitlerde yer alması sadece tesadüf olabilir mi?Medusa,  gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişi canavardır. Perseus, Medusa’nın başını kestiğinde Poseidon'dan olan çocukları Pegasus ve Chrysaor dışarı fırlamıştır. Kandamlaları Libya çöllerinde birer yılana dönüşmüşlerdir. Daha sonraları bu yılanlardan biri Mopsus'u öldürmüştür. Bütün yaratılış efsanelerinde ve kutsal kitaplarda göklerden inen yılan biçimli tanrıların üstün özellikleri vardır. Yılan tanrılar yeryüzündeki insanlara, bilginin yolunu, teknolojiyi, inşaatçılığı, alfabeyi, astronomiyi öğretmiş, hatta tufandan kurtarmıştır. Bu yılan tanrıların mitsel hikâyelerinin hemen hepsinde, gökten inen bir ışıkla gebe kalan dünyalı dişilerden bahseder.

Yılan Tanrılarla Pleiades Bağlantısı 
Bütün eski efsanelerdeki mitsel yılanlar, göklerle bağlantılıdır ve uzaydan gelip uygarlık kuran (Extra-terrestrial) varlıklardır. Atlantis’teki yıldızlararası yılanlardan bazılarının Pleiades’ten geldiği söylenir. Bu androjen (çift cinsiyetli) yılanlar, kutsanmış yedili diye bilinir (Yılan söz konusu olduğunda ilginç bir şekilde yedi sayısı gündemdedir). 
Pleiades’lilerin insanoğlunun zihnine kıvılcım aşılamak için dünyaya yolculuk yapmış oldukları iddia edilir. Bu konuda özellikle Cherokee yerlilerin kayıtlarında bulunan söylemler anlamlıdır.  
Pleiades görevlilerin yeryüzü üzerinde İnsan topluluğu ile eşleştikleri ve onların soyunun Atlantis’te devam ettiği söylenir. Benzer bir şekilde Yunanlı tarihçi Diodorus; Pleiadesli yedi kız kardeşten ikisi olan Celoene ve Alcyone’un, Atlantis kralı Poseidon ile çiftleştiği ve onların çocuklarının da Atlantis sakinleri olduklarını anlatmıştır.  
Pleiades yıldız sistemi, Ülker, Süreyya, Pervin olarak da anılır. Bir açık yıldız kümesidir. Boğa takımyıldızında (Taurus) bulunur. Dunya'ya en yakın açık yıldız kümelerinden ve büyük ihtimalle de en ünlü ve çıplak göze en güzel gözükenlerdendir. Ülker'in görünen yıldızları Yedi Kızkardeşler olarak da bilinir. Güneş sistemimiz her 25.860 yılda bir Pleiades çevresinde bir tur dönmektedir.  Pleiades üzerinde yapılan astronomi çalışmalarına göre Güneş sistemimiz ve başka birtakım sistemler, Pleiades sisteminin bir parçasıdır. 



Bu sistemin döngüsüne göre on binlerce yıl Galaktik gece denilen karanlık çağı yaşadığımız, 2000 yıl kadar da ışık çağını yaşayacağımız iddia ediliyor. Bazı bilim adamları tarafından kıyamet zamanı ya da Maya takvimindeki zamanın sonu diye tanımlanan döneme girmek üzere olduğumuz söylenmektedir. Foton kuşağı diye adlandırılan bu iddialara göre; bu süreç 2012 yılında başlayacak ve dünyamız büyük bir enerji kuşağının içine girecek ve uyanış çağı başlayacaktır. Bir önceki foton çağı döneminin Atlantis zamanına rastladığı iddia edilmektedir. Işık bölgesine geçiş sırasında tüm teknolojinin duracağı, buna karşın insanların özel yetenekler kazanacağı, DNA sarmalının değişerek, uyuyan hurda genlerin devreye gireceği iddia edilmektedir.
Yıldız aktivasyonu, Güneş Sistemimizin Pleiades (Alcyone yıldızı), Sirius, Arcturus, Orion ve Andromeda ile aynı sıraya dizilmesi ile başlayacaktır. Bu kuşağa girildiğinde, şu anda bulunduğumuz 3. boyuttan 5. boyuta yükseleceğimiz iddia edilmektedir. 
Bütün kültürler boyunca tarih şiir ve mitolojide kozmik objelerden en çok vurgulanan Pleiades:
Yedi Kızkardeşler, Krittika, Kimah, Güvercinlerin Sürüsü, Tavuklar, Bahar Bakireleri, Denizcinin Yıldızları ve Atlantisli Kızkardeşler gibi isimler; Pleiades’in görünür yedi yıldızlarının adlarıdır. Pleiades, Kuzey Amerika’daki Sibirya’daki ve Avustralya’daki insanlar tarafından Yedi Kızkardeşler olarak bilinir ve bu onların 40.000 yıl daha önceden anlatıldığı demektir.

M.Ö. 2357 yılı Çin yargılarında beliren astronomik edebiyatta adı ilk geçen yıldızlar arasında Pleiades görünmektedir. Alcyone, ilkbahar gündönümüne en yakın olmasıyla en parlak yıldızdır.
Yaklaşık 25.900 yıllık uzun dönem dönüşü için Pleiades Yüce Yılı, onları yılı başlatma konusuna kadar yükseltmiştir.

Giza Büyük Piramidinin yedi odasının bu yedi kız kardeşleri anımsattığını, 19.Yüzyılın sonlarında Profesör Charles Piazzi Smyth önermiştir. Büyük Piramidin bitirilme tarihi, kış gündönümünün gece ortasında Pleiades, Alcyone ile tam aynı çizgide bu piramidin boylamı üzerinde yayıldığı dönemdir. 


Alcyone, Araplar tarafından Al Wasat, yani merkezi olan ve Babilliler tarafından ise Temennu, yani kuruluş taşı olarak adlandırılmaktaydı. Musevilerin kutsal şehri Sion- Zion ismi, sadece tesadüf müdür? Mezo-Amerikanın Mayaları, uygarlıklarının tohum yatağı ve ışığın kodlarını çocuğuna veren kozmik yıldız ana olduğu için Pleiadesi cranary (anlamı yüksek nitelikte tohum üreten bölge) diye adlandırmaktaydılar. 10 Merovenjler, ( Troyanın Kralı Priamın oğlu)  Prens Paris’ten sonra Parisi kurdular ve kente onun adını verdiler. İlyada’daki Elektra (Pleiades takımyıldızındaki 7 kız kardeşten biri) Troya soyunu kuran Dardanosun anasıydı (bir başka Pleiades bağlantısı). 

Gizemli Yılan Bilgeliğinin kaynağı gerçekten Pleiades midir emin olmak çok zor. Bilim kabul etmeden söylenenler iddiadan ve düşlerden ibaret olacak. Pleiades yıldız sisteminin evrensel mirasın odağı olduğu konusunda efsaneler, mitler ve kutsal kaynaklardaki şifreli ifadelerin bu kadar benzer olması şaşırtıcıdır. Yılan sembolünün bilgelik ve aydınlanma ile ilişkisi, ustalığı ve İlahi bilgiyi bu kadar içermesi, yıldızlarla bağlantısı araştırmaya, düşünmeye gerçekten değer kanımca…

Kaynak:Indigo Dergisi


9 Aralık 2014 Salı

Zumrut Tabletteki Sırların Sırrı



Zumrut Tablet; Avrupa’lı okültist akımların düşüncelerini dayandırdıkları kısa bir metindir. Yazılı ilk kaydına 800 yılında Abdulkadir Geylani’nin “Kitab-ı Sirr Al Asrar” (Sırların Sırrı) kitabında rastlanmaktadır. 1140 yılında Johannes Hispalensis tarafından Latince’ye çevrilmiştir. 14. yüzyılda simyacı Ortolanus tarafından “Hermes’in Sırrı” adıyla şerhedilen metin, bundan sonra simyanın gelişimi üzerinde etkili olmuştur.

Zümrüt Tablet'deki Sirlar

1-Hiç yalan olmadan doğrudur , kesindir ve çok gerçektir.

2-Aşağıda olan yukarıda olan gibidir, yukarıda olan da aşağıda olan gibidir , ve birlikte tek bir şeyin mucizesini gerçekleştirirler.

3-Ve bütün her şey bir olandan geldiğinden , bir olanın düşüncesinden gelmiştir. Böylece her şey bu tek olandan uyum sağlayarak çıktı.

4-Güneş onun babasıdır, Ay annesidir. Rüzgar onu karnında taşımıştır, Toprak beslemiştir.
 
5-Dünyanın bütün gücünün babası budur. Onun gücü eğer toprağa dönerse her şeye yeter .

6-Toprağı ateşten ayıracaksın, sübtil olanı kalın olandan ; bu büyük bir maharetle olmalı.

7-Topraktan gökyüzüne çıkacak ve yeniden toprağa inecek , ve yukarıda ve aşağıda olanın gücünü alacak . Bununla bütün dünyanın zaferi senin olacak ; bunun için bütün karanlık senden uzaklaşacak.
 
8-Bu bütün kuvvetlerin en kuvvetlisi ; çünkü her sübtil şeyi yenecek, her katı şeyin içine girecek.

9-Dünya da böyle yaratıldı.

10-Hayranlık verici biçimler bundan çıktı , bunların ortamı buradadır.

11-Bu yüzden bana Üç Kere Büyük Hermes denir , çünkü bütün dünyanın felsefesinin üç bölümü de bana aittir. Güneş’in yaptıkları hakkındaki söylediklerim böylece bitiyor ve tamamlanıyor.

Degisik kaynaklardan; bu maddelere ait bir cok tercume okunabilir. Ancak ben kendi anladigimi yazmak istedim. Her yazilanin bir enerjisi olduguna ve bu enerjinin her frekansta degisik anlamlar kazandigina inandigim icin:

Bence bu tablette Evrenin, yaratilisimizin ve Tanri'nin ne oldugu anlatilmaya calisilmis. Tanri'dan 'Bir', 'Tek' olan diye bahsedilmis. Gokte ve yerdekilerin de ayni sekilde yaratildigi, birbirlerine benzedikleri ve hepsinin yaratilis sebebinin ayni oldugu aciklanmis. Bunlar, birlikte mucizevi bir amaci gerceklestiriyorlar. Bahsedilen mucize; iclerindeki Tanri'yi bulmaktir. Evrendeki her sey Bir'den yani Tanri'dan ortaya cikti ve Tanri'dan gelen yine geliserek yukselip,Tanriya geri donecektir. Tum varliklar  Bir'e yani kaynaga  Tanri olarak geri donus yapacaktir.

Gunes hayat verendir. Tanri  enerjisidir. Onun nurudur. Kisacasi hayatin basladigi kaynaktir. Bu yuzden Gunes enerjisi topraga degdigi zaman hayat baslar. Hersey var olur. Ay'da Tanri'nin (Gunes'in)bu enerjisini bir anne gibi icinde tasir. Boylece gece olsa bile tum varliklari, icindeki Gunes enerjisiyle  beslemeye devam eder. Ruzgarlar bu Tanri enerjisini yaniyasam tohumlarini tum evrene savurarak dagilmasini ve cogalmasini saglar. Toprak, ruzgarlarla puskurtulen bu enerjiyi icinde barindirdigi baska canlilara gecirerek, yayilmasini saglar. Topraktan dogan her varlik ise icindeki bu Tanri enerjisini kendinden yarattigi varliklara gecirir. Boylece Tanri enerjisi, isigi,nuru tum evreni sarar. Iste budur hayat.

Daha sonra olgunluk devresine giren bu enerji kati olan yani fizik olandan cikarak gokyuzune yukselir. Bunun icin spirituel olmayi ogrenmemiz lazim. Ruh enerjimiz birgun gokyuzune cikacak oradan yeniden yeryuzune donecek. ( Reenkarnasyon tarif ediliyor.) Bahsedilen bu her cikis ve iniste, gokyuzunden ve yeryuzunden daha fazla enerji alarak, deneyim alarak kendimizi gelistiririz ve daha spiritual yapariz. Boylece karanliktan kurtularak aydinlaniriz. Aydinlandikca kendimizdeki Tanri enerjisini ve gucumuzu gorerek zafer kazaniriz.

Bu zafere erisince, Tanri'ya geri doneriz ve onun gibi evrendeki en ust enerji oluruz. Kisacasi Tanrilasiriz. Sonra da her birimiz 'Bir' olarak evrendeki her seyde yeniden var oluruz. Iste Dunya boyle yaratildi.

Bu yuzden kendisine uc kere Buyuk Hermes denmesini istiyor. Cunku kendisi bu gorevini tamamlamis ve Tanrilasmistir. Gunes'in yaptiklari hakkindaki soylediklerim bu kadar derken aslinda bahsettigi Gunes,Tanri enerjisidir.

 Hayatin kaynagi olan Tanri'nin nuru olan Gunes.

Bu videoyu izlemenizi tavsiye ederim.

https://www.youtube.com/watch?v=FYcA0rYkDnY


Sevgiler!
Aasma







Daha fazla okumak isteyene : Zumrut Tabletlerden  Alinti

Her ne varsa düşüncedir,
Yaratıcı’dan doğan düşünceler.

Mükemmel olmayanlar kavrayamazlar
sonsuza kadar mükemmelleşmiş olanı.
O gizlidir, yine de apaçıktır her yerde,
O’nun varlığı bilinir düşünce yoluyla ancak.
Yoktur O’nun mahrum olduğu
ve muhtaç olduğu bir şey.

***

“Bütün”, birçok parça değildir,
sadece kısımlardan oluşmuş bir “bütün”dür.
Onlara “ayrı ayrı baktığınız” zaman,
her şeyin çok olduğunu düşünürsünüz.
Ama “görebildiğiniz” zaman hepsinin “Bir”e ait olduğunu
ve Bir’den aktığını,
tüm parçaların bütünleşmiş olduğunu
ve birbiriyle bağlantılı olduğunu anlayacaksınız.

***
En yücesinden en alttakine kadar her şey
Bir varlık zinciriyle
O’nun iradesine bağlıdır.
Değişken her şeyin yaratıcısı O’dur.

***
Gözün görebildiği şeyler
fantomlar (hayal) ve illüzyonlardır ancak.
Göze görünmeyen o şeyler gerçektir yalnızca.
Hepsinin üstündedir güzellik ve iyilik fikirleri.
Göz O’nun varlığını göremediği gibi,
bu büyük fikirleri de göremez.

Zihin hapsolunamaz,
her yerde olabilir,
ve her şey içinde mevcut olmaktadır.
Ve onun kadar hızlı değildir hiçbir şey.
Deneyimle de gör;
kendini yabancı bir ülkede hayal et!
Okyanusu düşün ve işte oradasın.
(Bunu yaparken) cisimlerin hareket ettiği gibi hareket etmemişsindir,
Ama yolculuk etmişsindir mutlaka.
Göklere uç yüksel;
kanatlara ihtiyacın olmayacak.
Seni engelleyemez hiçbir şey;
ne Güneş’in yakıcı sıcaklığı
ne de dönüp duran gezegenler.
Tezahür ettirilmiş olanların sınırlarına ilerle!
Taşmak ister misin hiç
kozmosun sınırlarının ötesine?
Senin zihnin için o dahi mümkündür.
Hissedebiliyor musun şimdi
hangi güce sahip olduğunu?
Bütün bunları sen dahi yapabiliyorsan,
öyleyse seni Yaratan nelere kadirdir,
bir düşün!
***
Zihin nasıl biliniyorsa düşünceler vasıtasıyla
O da bilinir yarattıkları vasıtasıyla.
Bütünlüğün her şeyi kuşatan yazarıdır O,
her şeyi dokuyandır “hakikat kumaşı”na

***

O’nu görmek mi istiyorsun?
Bak hayatla dolup taşan maddeye,
içerdikleriyle birlikte kalp gibi çarpan.
Tefekkür et dev bir beden olan kozmosu!
Göklerin ruhsal ateşini gör,
Güneş’le ışığa dönüşen ve
Dünya’ya iyilik olarak saçılan.

***

Heykeller ve portreler öylece oluşmazlar,
bulunmadıkça bir heykeltıraş ya da ressam.
İnsan denilen böylesine yüce eserin yok mudur bir yapıcısı?
Kozmos hayattır, tümüyle.
Yoktur
ve hiç olmamıştır
ve hiç olmayacaktır
ölü/cansız olan bir şey kozmos içinde.

8 Aralık 2014 Pazartesi

Aldigim Vizyonlar ve Sesli Mesajlar

                                                       


Aldigim Sesli ve Goruntulu Mesajlar

1-Ahit sandigi diye aranan sandik gercekten var ve zamani geldiginde ortaya cikacak. Isiga hizmet edecek.

2-Misir piramitleri ve Dunya’nin etrafindaki diger tum piramitler soylenenden daha eskidir. Piramitlerin, farkli bir gezegenden olan irklar tarafindan yapildigini gordum. O donemlerde insan-isci kolelerle birlikte dunya uzerinde yasayan bir irk. Gordugum vizyonda piramitlerin etrafinda ve uzerinde ucan altin renginde yuvarlak diskler gordum. Dunya uzerinde farkli yerlerdeki yapilmis tum piramitlerin yonleri, gokyuzunde ayni yildiz kumesini isaret ediyor. Piramitler, enerji pilleridir. Icinde dedikleri gibi mumya falan bulunmadi. Icleri hep bostu. Cunku onlar yildizlardan gelen zeki varliklar tarafindan insa edilmis kristal enerji makineleridir. Dunyanin onemli enerji noktalarinin uzerine yapilmislardir. Simdi ortaya cikarilmis olan piramitlerin cok cok fazlasi daha toprak altindadir. Onlar da ortaya cikacak. Misir'daki ‘Aslan’ sfenksin altinda tum dunya tarihinin ve sirlarinin yazildigi kaynaklar vardi. Bunlar bulundu ve yillardir uzerinde calisiliyor. Bulunan bilgilerde Atlantis’le ilgili bilgiler de var. Yuksek teknoloji bilgileri ve sirlari da var ama halktan gizleniyor. Onlarda tek tek aciga cikacak.

3-Misir piramitlerinin aynisindan Ay'da ve Mars'ta da var. Ustelik hepsinin yonu yine ayni yildiz grubuna bakacak sekilde yapilmisti. Mars uzerinde yerlesim yerleri oldugunu ve orda yasam oldugunu gordum ama baska boyutta yasadiklari icin; biz onlari, ucuncu boyut titresimimizle goremiyoruz.

Ay'da isiklari yanan bazi binalar gordum. Dunya'mizin etrafindaki gezegenlerde de hayat var. Bize bos ve yasam yokmus gibi gorunen gezegenlerde, farkli bir boyutta; Dunya'daki gibi yasam var ama biz bunu ucuncu boyuttan goremiyoruz. Oralari ancak yari acik bilincli uyku halindeyken, astral yolculuklarla veya ucuncu gozumuzle gorebiliriz. 

 
4- Dev insanlarin yasadigi hikayesi dogrudur. Gordugum goruntulerde boylari 3-4 metre olan dev insanlar ve yanlarinda cocuk gibi kalan normal insanlar vardi.

5-Binlerce yil once insanlar ve dev dinazorlar ayni donemde yasiyorlardi. Dunya disi bazi irklar, disk seklinde ucan gemilerden; dev hayvanlara lazer isini gibi bir isinla ates ederek onlari yok ediyorlardi. Cunku bu dev hayvanlar, insanlara zarar veriyordu.

6-Ingiltere'de daglik bir yerde, uzaydan gelen galaktik federasyon uyeleri ile bazi devlet baskanlari ve askeri yetkililerin gizlice toplanti yaptiklarini gordum. Gokyuzunde, askeri helikopterler ve de tup seklinde cok buyuk bordo renkli bir uzay gemisi vardi. Geminin icinden cikan disk seklinde ufolar vardi. Bunlardan birinde bu federasyonun uyeleri vardi. Hepside insan gorunumluyduler. Toplantida Dunya'mizla ilgili bazi kararlar alindi. O kararlar su an uygulamada.

7-Irak savasinin teror veya petrolle ilgisi yoktu. Amac bazi Sumer kaynaklarini ele gecirme ve uzaydan yeri tespit edilen eski medeniyetlere ait onemli bir seyi ele gecirmekti. Suriye, irak, turkiye ucgeninde yasananlar; portal savaslaridir.

8-Cern deneyinin amaci tanri parcacigini bulmak degil, Dunya’da tutsak kalmis bazilarinin diger boyutlara kacmak icin acmaya calistigi bir portaldir. Bu deneyler, baska boyuttan gelen bazi zaman yolcularinca engellenmeye calisiliyordu.


9-Buyuk bir goktasinin bir okyanusa dustugunu ve dev dalgalara sebep oldugunu, sehirlerin su altinda kaldigini gordum.

10-Ataturk ile ilgili cok gizli kalmis bazi sasirtici sirlar ortaya cikacak. Gelecekle ilgili ve Balkanlar’daki bir Turk devletiyle baglantili onemli bilgiler de var icinde.

11-Tamami beyaz giyinmis, ellerinde beyaz bayraklar olan bir ordu gordum. Dunya'ya barisi getirecek isik iscileriydiler.


12-Gokyuzunde, hangi ulkeye ait oldugunu bilmedigim bir uydunun, bir uzay gemisi (ufo)tarafindan tasinilarak goturuldugunu gordum. Sanirim ya yerini degistiriyorlardi yada yok ediyorlardi. Baska zaman da bircok uydunun ufolar tarafindan yok edildigini gormustum.

13-Dunyaya dogru yaklasan buyuk bir gezegen yada uzay gemisinin golgesinin, tum Dunya'yi kapladigini gordum. Bu golgeyle birlikte etraf aniden karardi. Insanlar evlerin, binalarin iclerine kaciyordu.

14-Yahudilerin ilkel at arabalariyla goc ettigini gordum. Ingiltereden goc ediyorlardi. Nereye gittiklerini bilmiyorum. Neden at arabalariyla goc ettiklerini de bilmiyorum ama Ingiltere yerle bir olmus gibiydi. Her taraf yikintilar icindeydi.

15-Turkiye'nin bir savasa girecegini gordum. Musluman ulkelerle yani komuslariyla yasadigi bir savasi. Icerde de dinci ve bolucu ayaklanma olmustu.


16-Uzayli dedigimiz ama aslinda bizim atalarimiz olan varliklar zaten hicbir zaman gitmediler. Hep burada bizimleydiler. Onlar cogunlukla bizlere ogretmen olmak icin gelen insan bedenli gonullu varliklardir. Bilim adamlari, devlet adamlari, sanatcilar, ressamlar, yazarlar. Kisacasi insanliga buyuk katkida bulunanlar zaten onlardir.


17-Dunya'miz yapisi bakimindan insan modelinin buyuk halidir. Bizim gibi nefes alip veriyor, yasiyor. Uzerinde milyonlarca tur canli barindiriyor ve onlari cok seviyor, Onlari kendi cocuklari gibi goruyor. Tipki bizim cogalip, cocuklarimizi sevmemiz gibi. Ondaki her maden ve mineraller insanda, bitkilerde ve hayvanlarda da mevcuttur.

18-2019'dan sonra Dunya'da dogacak cocuklarin hepsi ozel cocuklar olacak. DNA'lari degismis, yeni bir tur insan. Bu cocuklar cok guclu titresimleri olan enerjiyle dogduklari icin daha zeki, daha spiritual, daha sevgi dolu olacaklar. Herbiri birer dahi, birer medyum, birer fizikci olacaklar. Onlar geldikten sonra 'sevgi' yasamin tek amaci olacak. Teknoloji ve uzay alaninda hayal edilemeyecek degisiklikler olacak. Teknolojiyle beden parcalari uretilecek. Olmus hucreler yeniden canlandirilacak. Hastalik, olum diye birsey kalmayacak. Her alanda cag atlanacak. Olumsuzluk kesfedilecek ve yaraticiyla iletisim kurulacak. Diger boyutlardan varliklarla birlikte yasama, birlikte uzayda yolculuklar yapma mumkun olacak. Su an Dunya'miz ve ust boyuttaki gezegenler birbirlerindeki yasam formlarini tasiyacak durumda degiller. O yuzden Dunya'miz bir ust boyuta geciyor. Bu gecis tamamlandiginda enerji olarak yukselecegimizden; bizler onlarin ortamina, onlar da bizim ortamimiza rahatca girebilecektir. Altin Cag dedikleri budur. Bizim uzayli dedigimiz bu varliklar bir zamanlar bizim gibiydiler. Tekamullerini tamamlayip, evrimleserek ust boyutlara gectiler. Simdi biz onlarin yasadiklarini yasiyoruz. Bu evrenin kanunudur. Her ruh bir ust boyutta yeniden sekilleniyor. Her seferinde farkli formlarda. Bizler 5. boyuta gecerken ordakiler de 6. boyuta gecmeye calisiyorlar. Her boyuttaki varlik bir alt boyuttaki varliga yardim ederek onu yukseltme gorevi tasiyor. Bu yardimlasma onlarin da tekamul sinavidir.

19-2010-2021 arasi Dunya'mizin degismesi ve bir ust frekansta yeniden dogmasinin gerceklesecegi donemdir. Bu donemde buyuk depremler, seller, savaslar, volkanik patlamalar ve meteor yagmurlari olabilir. Bunlar onun baska bir boyutta yeniden dogma sancilaridir. Kalbiyle hareket edip, akliyla onlem alan herkes bu surecten kolayca kurtulur.

20-Dunya'mizda degisik gezegenlerden tohumlar vardir. Bu tohumlama bazen yagmurlarla bazen gok taslariyla yapilmaktadir.

21-Ataturk gelecekten gonderildi. (Cok ust boyutlarda olan ruhlar, enerjilerini bolerek ayri bedenlerde, ayni anda hem gecmiste hemde gelecekte yasayabilirler.) Ataturk, yuksek boyuttan gelen cok degerli bir ruhtu. Gelecegi goruyordu ve nerden geldigini biliyordu.

22-2025'te Turkiye'de, Ataturk gibi yeni bir kurtarici ortaya cikacak.


23-Dunya uzerindeki yasama sebebimiz; evrimleserek bir ust boyuta gecmektir. Bazi ruhlar bunu kisa surede, bazilari da yuzlerce, binlerce defa reenkarne olarak ogreniyorlar. Bizler burda anaokula giden kucuk isik toplariyiz. Icimizdeki gercek kendimizi kesfettigimizde esas hayatimiza baslamak icin burdaki bedeni atip, ust boyutta doguyoruz. Ne kadar cabuk tekamulumuzu tamamlarsak o kadar cabuk gercek hayatimiza kavusuyoruz.

24-Siyah irk, sari irk ve beyaz irk olan insan turunun yaninda, baska bir gezegenden farkli bir gen insan bedeninde Dunya'ya yerlestirildi. Yuzlerce yildir bu genin soyundan gelenler gucu ele gecirdiler ve Dunya'yi yonetiyorlar. Bunlar kendi atalariyla birlikte hareket ediyorlar. Iletisim icindeler, yardimlasiyorlar ve surekli gizli toplantilar yapiyorlar.

25-Dunya’miza verdigimiz zarardan dolayi; insan irki yok edilecekti ama son anda vazgecildi ve bizlere bir sans daha verildi. Bu yuzden de dunya liderleriyle yapilan toplantilarda bazi kararlar alindi ve sozler verildi. Dunya nufusunun azaltilmasi bu kararlardan biriydi. Bu karardan sonra, ileriki yillarda insanlar; laboratuvarlarda uretilen viruslerle hasta edilmeye baslandi. Havadan puskurtulerek yayilan ve solunum yoluyla bulasan hastaliklar uretildi. Kisirligi yayginlastiran calismalar yapildi. DNA'lariyla oynanmis gidalar, hybrid tohumlar, hazir gida, kafeinli icecekler, icki, sigara, tedavi icin kullanilan asilar, ilaclar ve hap turu uyusturucularla nufus kontrolu amaclandi.

 
26-Israil lideri Netanyahu ile ilgili onemli bir gelisme olacak.

27-Dunyanin Kuzey ve Guney kutuplari arasinda dikey olarak buyuk bir oyuk var. Bu oyuktan giris cikis yapan yer alti medeniyetleri var. Mu (Lemuria) kokenli olan bu gelismis medeniyetliler bizim gibi insan gorunumundeler. Yuzeye gonderilen bazi onemli liderlerin buradan gonderildigini dusunuyorum.

28-Turkiye'de bir deprem sonrasi, suda bulunan bir ada ortaya cikacak. Bu adayla birlikte eski bir medeniyet ve bircok yeni bilgi bulunacak. Tum Dunya'nin tarihi degisecek.

29-Insan ve hayvan plasentasi ile tum hastaliklarin iyilesebilecegi soylendi.

30-Insan ruhunun tenis topu buyuklugunde bir isik topu halinde oldugu ve bunun kristalize olacagi soylendi ve goruntu olarak da gosterildi. Bildigimiz kristal bir kureye donusmustu. Gelecekte olacagi kesindi ama zaman olarak bir bilgi almadim.



Sevgiler!
Aasmaestefan@gmail.com